“ O kadar yoğun bir tempoda çalışıyorum ki, arayamadım seni” ne çok duyarız değil mi? Zamansızlık… Ama gerçekten ayrılamaz mı bu zaman. Yaratılamaz mı? İnsan isterse ulaşamaz mı sevdiğine , dostuna, aşık olduğu adama ya da kadına. Üstelik hepimizin elinde cep telefonları…
Ancak, insan isterse…
İnsan isterse, olmazı oldurur, gidilemez denilen yolu aşar, dağ gibi önüne çıkan engeli yıkar, hayalleri gerçekleştirir, iki eli kanda olsa gidilecek yere ulaşır, devlet düzeyinde bir toplantıda bile olsa, tuvalete gider araması gereken kişiyi arar, sevdiği insanın başına bir sıkıntı geldiğinde başka bir kentten hatta başka bir ülkeden ona ulaşır… İnsan isterse…
Zaman yaratmak…
Oysa inanırız bazen, Zamansızlıktan yakınanlara inanırız. Kendimizi kandırırız, belki de kaybetmekten korkarız. “ yok aslında öyledir…” gibi kurduğumuz cümlelerle koca bir yalana gözümüzü kapatırız. Oysa, bazen görmek istemesek de, o olmayan zaman bizim içindir, belki de sadece bizim içindir. İlişkilerde zaman yaratmak, aslında karşı tarafa değer vermektir. Hele ki aşk, sevgi “hiç zamanım” yok safsatasını kabul edemez. Değer verdiğin insan için o zamanı ne yapar ne eder yaratırsın?
Her şeyin değersizleştiği tüketim toplumunda, ilişkilerde de duyguları harcayan değer kavramını azlık ya da çoklukla niteleyen insanlar türedi. Biz bunların doyumsuzluğuna duygu vampirleri diyoruz. Hani o aşkın gözü kör olduğu yerde, gerçek kimliğini göremediğiniz için, duygularınızı emebiliyor. Ve (bir alana bir bedava) nın yaşandığı bu piyasada duygu vampirlerinin ilişkileri de Pazar yerinden meyve seçermiş gibi sürüyor. Karar sizin. Aşk nedir gerçekten? Kendi değerini yitirircesine teslim olmak mı?
Kendi değerini düşürmeden yüreğini ortaya koymak
Hayır, aslında hepimiz geçmişten getirdiklerimizle bir yerde buluşuyoruz. Kendi değerini düşürmeden yüreğini ortaya koyabilmek önemli. Değer mi? O değeri bazıları öylesine yitiriyor ki, kendi değersizliğinde o Pazar yerinde yanlış etiketle çakma ünün gibi dolaşıyor.
Arkadaşlık, dostluk ya da aşk, ilişkilerde adı ne olursa olsun, elinizde sıkı sıkı tutacağınız en önemli şey kendi değeriniz olsun, eğer ortada bir değer varsa, gözlerimin içine baka baka, “zamanım yok” derken, değer kimin elinde kalıyor, bilinmez. Gerçekten bilinmez. Akıllı kim, kaybeden kim, o da bilinmez.