Siz insanlar, kendi hikâyenizden kaçarken mi anlatmak istersiniz başka hikâyeleri? Onları anlattıkça mı görünmez olur senin hikâyen? Ya da o hikâyelerin arasında sen kendininkini mi değiştirmeye çalışırsın? Dedikodular da öyle değil mi? Onu oraya taşıyorsun, değiştiriyor başka yere taşıyorsun. Bizim apartman, yan komşu, üst komşu herkes çok meşgul.
Ben bir kedi Eflatun, şanslı Eflatun, hakkımda yalan yanlış söylenmesin diye hikâyemi kendi ağzımdan anlatayım. Yok barınaktan geldi, yok bahçeye düştü… yazılmasın farklı senaryolar. Köşemde yazıyorum, Uzun’a sinirleniyorum, ona dokunduruyorum. Bizimkinin bana olan sevgisini anlatıyorum. Hafiften de bu sevgiden epey bi faydalanıyorum. Evdeki zilliyi yani Puta’yı, sahnelere çıkmayan Leyla’yı anlatıyorum işte.
Bu ev hiç dört duvar olmadı
Ben dünyaya baktıkça genişledi. Satırlarımla aştım sınırları. Adım gibi daldım hayatın felsefesine. Bitmedi. Kendi hikâyem hep satır arasında kaldı. Baksanıza ona gelebilmek için yine bu kadar laf etmişim. Ama bugün kararlıyım.
Bundan tam 14 sene önce, galiba aylardan Nisan. Nerede doğdum bilmiyorum ama kendimi bildiğimde Salacak’ta Öğretmenler Parkı’ndaydım. Sokakların acımasızlığında masmavi bir gözle karşılaştım. Avuçlarının sıcaklığını “anne” gibi hissettim. Sizin dünyanızda bir anne var ya, doğuran, besleyen, büyüten. O avuçlar o gün benim annem oldu.
Onun aradığı bir Mıstık’tı aslında, benden önce, “içine insan ruhu kaçmış” dedikleri, erken yaşta bu dünyadan giden bir güzel abi Mıstık. Bizimki ya da o günden sonra bana bir Prens gibi bakan annelik yapan annem, aldı beni evine getirdi. “Ben bakacağım,” diye bir söz de verdi yanındakine.
Bazen onun gözlerinin içine bakıyorum, “bu kadar sevme, bu kadar bağlanma,” diyorum. Ama anlamıyor. O, sevginin dozunu hep kaçırdı, bu dünyaya aşk için geldi de… ee bu dünya da orman gibi bir yer. Bizde tavşanı, aslanı, leoparı var.
Sizin dünyanızda da aynısı var aslında. Tavşan gibi korkak, aslan gibi kendini güçlü gösteren. Biliyorsunuz, tek içerlediğim, kedi gibi nankör. Ne nankörlüğümüzü gördüyseniz? Siz esas o aslanın, kaplanın kasılırken, güçlü görünürken yaptığı nankörlüklere bakın.
Ahh be canım, bana olan aşkını dünya biliyor, bu dünyanın filozofları yetmedi sana, biliyorum, ahh ben bir miyav tercümanı bulsam, öyle bir laflar edeceğim ki sana… çok özel olduğu için yazamıyorum buraya. Ama ben çok şanslıydım. Kedi olmaktan öte bir hayatım oldu. Senin yüreğinde kocaman bir yerim oldu, Biliyorum, herkes gider, bir tek ben kalırım bu evde. Bunun için sana ilk defa teşekkür ediyorum, yüreğimle. Kapris, naz, arsızlık yok, bak gözlerimin içine, sadece minnet duygusu var. O kadar güzel şeyler yaşadık ve yaşıyoruz ki. Daha ne olsun.
Şans beni bir parkta sokakta buldu. Evet, Mıstık abimi her zaman anımsadım. Kim bilir, sokakta karşılaşsak, iki erkek gövde gösterisi yapar mırlardık. Ama bu hikâye bizi birleştirdi. Mıstık abimin, bu evde, benim yüreğimde her zaman yeri olacak, Mıstık abim, senin gidişin bana yer açtı, sana da teşekkür ediyorum.
Eflatun