Biz ev kedileri diye başlayacağım yazıma, ama nereye gider bilmiyorum. Çünkü bugün konum özgürlük. O zaman satırlar arasında da özgürce dolaşan bir kedi olacağım. Yazarım ben, istersem sizin uysallığı tanımlarken ‘ev kedisi gibi’ dediğiniz tarzda uysal uysal otururum, istersem de dişlerimi gösteririm, dedim ya yazarım, belki de buradan bir ilan-ı aşk yaparım, onu çok ama çok sevdiğimi de söylerim.
Bilemem bugün nereye giderim. Hazır, bizimki de evde yok, otur oturduğun yerde dedim ama, çift maske taktı çıktı. Ev kedisi demiştik değil mi? Bizi o mutlu aile fotolarına, soba başına, büyükannenin yanına eklediğiniz gibi, yalnız ve gizemli adamların, yalnız ve güzel kadınların, yazarların yanı başına da iliştirirsiniz. Hiç olmadı biz kedilerin fotosunu koyarsınız oraya buraya, fincan, çanta, defter ne varsa doldurursunuz kediyle, kedi fotoğrafçılığı da değil anlatmak istediğim. Kedi yazar olunca atlarım öyle daldan dala. Bana verilmiş bu köşe, istediğim gibi kullanırım. Zaten ben şu evin içinde hayatı da istediğim gibi yaşıyorum. Bizimkiyle olmak yetiyor bana. Oysa siz, özgürlüğü hep uzaklarda olmak, kuş olup uçmak diye tanımlarsınız ama… Yanılıyorsunuz. Özgürlük belki de bulunduğun yeri benimseyebilmek, içine sindirebilmek. Düşünebilmek, düşündüğünü dile getirebilmek. Yoksa bedenin, oradan oraya gitmiş ne anlamı var. Biz benimseriz yerimizi, ama köpekler öyle mi? Dışarı çıkalım desen, hemen sallar popoyu. İhtiyacı olduğundan falan değil, oynak işte, havalanıp gelecek. Ayy yine onlara laf atmadan olmuyor, ama gerçekten laf dönüp dolaşıyor.
Bugün aklıma geleni yazma özgürlüğü verdim kendime
Bak bu da özgürlük. İşte sevgi dedik, aile dedik, yalnızlık dedik, ama ben lafı nereye getireceğim sizce, tabii ki Covid belasına. Son bir senedir dünya gündemine oturdu bu konu. Öylesine diken üstünde yaşadınız ki biliyorum. Tabii bizim evde de biz hep tedirginiz, gelen yok, giden yok. Gelenler de ürkek, korkak. Kimse kimseye sarılmıyor. Hiç kimse gidemez oldu, kuşlar gibi uçamaz oldu. Olduk mu hepimiz ev kedisi. Olan biteni benden daha iyi biliyorsunuz.
Bu belanın karşısına kocaman hayallerinizle dikileceksiniz
Ama ben size sezgilerime ve filozof tarafıma dayanarak bir sır vereceğim. Kimi nasıl vuracağını bilmeyen bu belanın karşısına nasıl dikileceksiniz biliyor musunuz? Kocaman hayallerinizle, sevdiğinizle, dostlarınızla… Hani bizi koyuyorsunuz ya, o aile fotolarına, işte adı aile olsun, dostluk olsun, bütün olmakla, bir olmakla dikileceksiniz. O sizi ele geçirdiğini sanacak ama, nefes almak var ya nefes, yaşamı doyasıya içine çekmek, işte nefes alamıyorsanız bile, yaşamı, aşkı, sevgiyi düşüneceksiniz. Nefesiniz aşk olacak… Biliyorsunuz bir yerlerde bir insan sizi çok seviyor, işte onu düşüneceksiniz. Bir yelkenliye atlayıp denizi, taa Asya’ya kadar dünyanın tüm sahillerini kucaklayacaksınız, bir dost sofrasında hep birlikte şarkı söyleyeceksiniz.
“Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz.”
İşte özgürlük var ya özgürlük, bir yerlerde senin için çarpan kalbin var olduğunu bilmek. Hepimiz olduk ya ev kedisi, bırak söylenmeyi, sadece aşk olsun, sevgi kalsın, yaşam kaynağın çıksın.
Ben ne mi istiyorum, bu kırmızı topu alıp tırnaklarımın arasında ezmek istiyorum. Yetmedi mi? diye sizin yerinize miyav miyav haykırmak istiyorum. Üzgün ya, bizimki de çok üzgün. Erkeksen çık ortaya, sinsi sinsi ilerleme demek istiyorum. Ve dedim ya, bugün satırlar benim. Seni çok ama çok seviyorum.