Çocuklar bizim geleceğimiz

Gazeteci ve yazar Tuğçe Tatari’nin çocuklara özel kaleme aldığı yeni kitap serisi, Literatür Çocuk Yayınevi etiketiyle raflardaki yerini aldı. Beş kitaptan oluşan bu seri, Aysun Altındağ’ın rengarenk çizimleriyle hayat buluyor.

Seride yer alan kitaplar; Biri ve Diğeri, Benim Yeşil Gezegenim, Gerçekten Eşit miyiz?, Savaş’ın Barış Hali ve Nedir Birbirimizden Farkımız? başlıklarını taşıyor. Her biri, çocukların empati kurma becerisini geliştirmeyi, farklılıklarla barış içinde yaşamayı öğrenmelerini ve toplumsal duyarlılık kazanmalarını hedefliyor.

Beş kitaplık bu özel serinin ortaya çıkış hikâyesi nedir? Neden tam da bu konulara yöneldiniz?

Bu konulara yönelmemin sebebi aslında bugünlerde yaşadığımız güncel olaylarla da daha anlaşılır ve net bir hale geldi diye düşünüyorum.

Dünyanın ve ülkesinin geleceğinden endişeleri olan, dünyada ve ülkesinde yaşananlarla meselesi olan biriyim. Bu bağlamda yeni neslin öneminin de farkındayım.

 Kitaplar hangi yaş grubuna hitap ediyor ve neden bu yaş aralığını seçtiniz?

Uzmanların, Temel değerleri öğrenme yaşının, alışkanlıklar geliştirme ve bunları yaşamına yayacak kadar benimseme yaşının çocukluğun ilk evreleri olduğu görüşünde… Ben de buna inanıyorum.

7 yaşında da bir oğlum var. Ona da kitap okurken ve hayatın içinde yaşananları anlatmaya çalışırken de şekillenmiş bir süreç bu aslında benim için. O sebeple 5 yaşından başlatarak okunabilecek bir seri hazırladık.

Çocuklar bizim geleceğimiz…

Sosyal yaşama duyarlılık kavramını çocuklara aktarmak neden önemli sizce?

Çocuklar bizim geleceğimiz… Bugünümüzün karanlığını yarına taşımak istemiyorsak, yarınların daha karanlık değil çok daha aydınlık olmasını istiyorsak çocuklarımızı birçok alanda farkında, düşünen, sorgulayan, bilgi sahibi, hayatın gerçeklerine vakıf şekilde büyümeleri çok önemli.

Kitaplarda işlenen temalar arasında en çok öne çıkan konu hangisi oldu?

Tüm temalar hayatımızın temelinde yer alan konular ve sorunlardan seçildiği için ayrım yapamam. Beşinin de önemi ayrı.

Bir erkek çocuğunun kızlarla eşit olduğunu bilerek büyümesi, tüm çocukların mültecilere kötü davranma hakkımız olmadığını içselleştirmesi, iklim krizi sorunun insan temelli bir sorun olduğunu fark etmesi, fırsat eşitsizliğinin ne olduğunu bilmesi ve savaşların sonuçlarını düşünerek yaşam boyu barış savunuculuğunu benimsemesidir hedefimiz.

Sizce çocukluk döneminde sosyal farkındalık kazandırmak, ileride bireyin kişiliği ve dünyayla kurduğu ilişki üzerinde nasıl bir etkide bulunur?

Muhakkak ki çocuk yaşta edinilmiş özellikler insanın kemikleşen kişiliğine işler. Artık ondan o düşünme şeklini, alışkanlığını söküp atamazsınız. Bu da dünyayı çok daha yaşanır kılacak bireyler olacakları anlamına gelir.

Çok büyük eylemlerin, başarıların insanları olmalarına gerek yok. Komşularını rahatsız etmeyen, çevreye duyarlı, bir başkasının hakkını da gözeten, iyiliği ve eşitliği önceleyen insanlar olmaları yeterlidir.

Kitapları yazarken çocukların duygu dünyasıyla nasıl bir bağ kurmaya çalıştınız?

Çocukluk yetişkinlik kadar iletişimi zor ve meselelere komplike bakan bir evresi değil insanlığın. Net ve sarih bir biçimde, soyut karakterler yaratmadan somut bir biçimde, onları endişeye veya korkuya sevk etmeyecek bir yerden, yaşlarının da tolere edebileceği kadarı ile hayatın meseleleri ile karşılaşmalarını sağladık.

Bugünün çocukları sizce dünyayı nasıl gözlemliyor? Gelişen dünyada empati, eşitlik, adalet gibi değerleri onlara nasıl aktarabiliriz?

Bizlerin çocukluğundan birçok manada çok daha ileriler. Ancak eğitim kalitesinde yaşanan düşüşü de göz önünde bulundurursak bu alanların evde ebeveynlerce desteklenmesi şart. Ebeveyn çocuğuna hangi doğruyu verirse çocuk onu sünger gibi emer.

Bu kitaplar sadece çocuklara değil, yetişkin okurlara da bir şey söylüyor mu?

İşte tam da burada ebeveyn bilinci devreye giriyor. Bazen fark etmeden bazı hatalı düşüncelerde bulabiliyoruz kendimizi, bu düşüncelere konuşmalarımıza mimiklerimize tanık olan çocuklarımızı da dahil ediyoruz bilmeden.

Bu yüzden bu kitapları çocuklarıyla beraber okuyan ebeveynlerin de bir özeleştiri verme fırsatı buluyor olması önemli.

Çocuk edebiyatında sosyal meseleleri ele almak hâlâ bazı kesimlerce ‘fazla erken’ ya da ‘ağır’ bulunabiliyor. Siz bu eleştirilere nasıl yanıt veriyorsunuz?

Ben bu konu özelinde çok çalışmış ve okumuş biriyim. Evet böyle bir akım da hala var. Ama dünyanın çocukla iletişim kurma biçimi bizden çok daha gerçek onu söyleyebilirim. Ve çocukları içine doğurduğumuz toplumun, dünyanın gerçeklikleri ile ne kadar erken temas ettirirsek o kadar hayata hazırlama yolculuğunda da yol alabilme şansı yakalarız.

Elbette çocuklar şiddet, korku, suçluluk duygusu gibi hislerden uzak tutulması gereken bireylerdir. Açıp haber izlettirin, karısını öldüren adamlardan haberdar edin demiyoruz bunu da diyemeyiz zaten. Ama dünyada kadın ve erkeğin eşit canlılar olduğunu bilerek yetiştirin diyoruz. Burada da kitaplar yardımcı bir unsurdur.

Türkiye’de çocuk kitapları alanında “duyarlı edebiyat” anlayışı sizce yeterince gelişti mi?

Hayır ama şu an öyle bir arayış var yayın evlerinde. Sadece her alanda olduğu gibi bir cesaret sorunu var. Onun da aşılacağını düşünüyorum yakında.

Kitaplarınızda olabildiğince yalın ama derin bir anlatım var. Bu dengeyi kurmak sizin için zorlayıcı oldu mu?

Bu konularda yazmadan önce hem anneliğim acısından hem de çocuklara yazacak olduğum için terapi, aynı zamanda küçük yaşla çalışan uzmanlardan da destek aldım.

Çocuklara tüm gerçekleri olanca yalınlığıyla vermemiz gerektiğini sadece korku, endişe ve suçluluk duygusunu destekleyici vurgulardan ve sözcüklerden uzak durmamız gerektiğini öğrendim. Kısaca üzerinde çok uzun çalışarak oldu.

Bu kitaplardan birini bir çocuğun sesinden duysaydınız, nasıl bir duygu yaşardınız?

Çarpıcı bir hızla yaşanan bir farkına varma hali, bir uyanma durumu diyebilirim.

Eğer çocukken bu kitaplardan birini okuma şansınız olsaydı, sizce hangi yanınızı daha erken keşfederdiniz?

Her şeyden önce kendimi daha çocuk yaşlarda çok daha iyi tanır ve ifade edebilirdim. Ben hayatta birçok meseleyi 20’li yaşların sonunda kendine de mesele etmiş biriyim. Büyük zaman kaybı bu.

Ne kadar erken ‘bir başkasının da meselesine’ dertlenmeye başlarsan, çevrene, ülkene, dünyaya ve hayata o kadar çok faydalı iş yapabilme şansın olur.

Füsun Saka

Paylaş

Son Yazılanlar

Akdeniz kıyısında saklı miras Lazkiye

Güney Komşumuz Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki önemli şehri Lazkiye Son günlerde adını sıklıkla duyuyorsunuz. Şimdiye kadar hep olumlu güzel sıfatlarla anıyorduk komşumuz Suriye ‘yi. Çok kültürlü,

Geleceğin Mutfağı Geçmişimizden Geliyor

Bugünlerde küresel ölçekte derinleşen ekonomik dalgalanmalar, ekolojik dengesizlikler ve tarımsal üretimdeki zorluklar, hepimizi derinden etkiliyor. İklim krizinin tetiklediği beklenmedik hava olayları, gıda üretimini sekteye uğratırken,

Mayıs Salıncağında Uçmak

Pencereden başımı çıkarıp içime çektiğim derin soluğun, gözümü kapatınca tenime dokunan havanın, seslerin, bulutların, birbirinin gölgesinde gezinen yaprakların kendi halleri içinde, olanca endamlarıyla kendimi iyi

Girit’ten Side’ye dostluk festivali

Kasım ayındaydık telefonum çaldı. Manavgat belediyesinden aramışlardı. Side‘de ilkbaharda bir festival yapalım ne dersiniz? diye sordular. ‘Nasıl bir festival olsun?’ diye sorduğumda bana, 1870 yıllarından,

Enginarın Bereketi, Gastronomi Şöleni

Geçtiğimiz hafta Ege’nin incisi Urla, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi sadece bir ilçe festivalinin çok ötesine geçen bir gastronomi şölenine ev sahipliği yaptı. 24-27 Nisan tarihleri

Mevsimin Tadı Yarının Umudu

Günümüzde sürdürülebilirlik kavramı, çevresel dengeyi koruma ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma amacıyla her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, geleneksel tarım

Gastronomi ve Mitolojik Öyküler

İlkbaharla beraber doğanın bu masalsı dönüşümünü, ağaçların yeşermesini, çiçeklerin açmasını, mevsimin tatlarını, lezzetlerini ve mis kokulu ilkbahar günlerini hep beraber yaşıyor ve kutluyoruz. Masalarımız taptaze

Hoşçakalın gittim ben…

Siz bu satırları okuyorsanız artık aranızdan ayrılmışım demektir. Ne çok konuştu o gece bizimki benimle. Aylardır ilk defa hıçkırarak ağladı. Yapabilecek bir şey kalmamıştı çünkü.

Bir Öğünle Dünyayı Değiştir!

Son yıllarda mutfaklarımıza ve sohbetlerimize giderek daha fazla dâhil olan “bitkisel mutfak”, aslında çok daha geniş ve derin bir olgunun sadece bir yüzü. Vegan yaşam

Bana bir yaşam öyküsü gerek

Bazı dağlar vardır, ne bir ot biter üzerlerinde ne bir ağaç tutunur. Bir ayak izi, kanat gölgesi düşmez yamaçlarına. Hayattan bir iz bulunmaz; ibadet, yakarış,