“Mavilerde ve Sanatta 60 Yıl” sergisi

 

İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde 22 Eylül’de sanatseverlerle buluşan Mustafa Pilevneli’nin Mavilerde 60 Yıl sergisi, izleyicisine sanatçının 60 yılı aşkın sanat yaşamını inceleme fırsatı verirken görsel sanatların farklı dallarındaki eserleriyle kurduğu dünya ile tanıştırıyor.

Sanatta 60’ıncı yıl

Mustafa Pilevneli sanat yaşamının 60. yılını “Mavilerde 60 Yıl” sergisi ile kutluyor. Levent İş Kuleleri’nin girişinde bulunan Kibele Sanat Galerisi’nde 22 Eylül’de açılan sergi, aynı zamanda retrospektif bir sergi.

Pilevneli sanat yaşamı boyunca sanatını sadece tuvallere değil cam, mozaik, ahşap hatta mimari yapılara uygulamış bir sanatçı. Pilevneli farklı boyut ve hacimlerdeki alanlarla kurduğu dünyayı bu sergide sanatseverler ile buluşturuyor. Mustafa Pilevneli, Mavilerde 60 Yıl sergisini ve sanat yaşamının dönüm noktalarını Bi’nevi Gazete’ye anlattı.

Pilevneli’nin sanatının tüm dönemleri anlatılıyor

Bu serginin diğer sergilerinizden ayrılan noktaları neler?

Bu serginin en büyük farklı sanat yaşamımdaki her dönemi içermesi ve farklı farklı sanat dallarına yer vermesi oldu. Örneğin yağlı boya ve akrilik resimlerim biliniyor. Keza sulu boya ve desenler de var. Ve tabii daha birçok malzeme. Ki bu malzemeler mimariye eşlik eden nitelikte uzun yıllar kalacak işler. Örneğin büyük vitraylar, seramikler, ahşap rölyefler gibi.

Sergide İstanbul da var. Fenerbahçe’deki sakız ağaçları ve tarihi yarımada var.

Fenerbahçe hep olacak. 6 yaşından beri oradayım. Fenerbahçe’yi sağ elimle değil de sol elimle çizsem ve elim titrese yine de Fenerbahçe. Denizin kenarında pikniğe gittiğimizde sadece kayalar, balıkçılar, balık ağları… Doğası ile bambaşka bir yer. Pitoresk bir yer. Ve Kurbağalıdere’de ressamlar.

Sanatınızı mimaride göstermeniz nasıl başladı?

İlk olarak 1970 ve 1980’ler döneminde yeni inşa edilen devlet ve özel sektöre ait yapılarda mimarlar bir sanat eserine mutlaka yer verirlerdi. Örneğin bir gece kulübünde de opera fuayesinde de sanat eserleri vardı tabii içerikleri farklı olacak şekilde. Bu türde yaptığım en ilginç iş 1968 yılında Atatürk Kültür Merkezi yapıldığı zaman binada yer alacak resimler için bir yarışma yapılmıştı.

Burada birinciliği Oya Katoğlu ve ben paylaştık. Ve resimlerimiz fuaye alanında yer aldı. AKM’de çıkan yangında çok şey kaybedildi ama bizim eserlerimiz tesadüf eseri zarar görmedi. Bugün de yeni yapılan AKM’nin içerisinde eserlerimiz yine fuaye alanında sergilenmeye devam ediyor.

Günümüzde mimari yapılarda yer alan eserleriniz varlığını sürdürüyor mu?

Üzülerek söylemeliyim ki bu binalar yıkıldı zaman eserler de yok oldu. Ama Divan otellerinde yer alan işlerim varlığını hala sürdürüyor. Ama bunun dışında Ankara ve İzmir’de yaptığım mimari tasarımların hiçbirisi artık yok.

Fakat bu sergide, bu yok olan işlerimi anımsatacak, onlardan bir parçaymış gibi tasarladığım renkli alüminyumlar var. Bunlardan birisi de 1975 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin düzenlediği bir sanat yarışmasında ödül alan bir eserim. Benim için bu eserin önemli olmasındaki diğer sebep yarışmada Bedri Rahmi Eyüpoğlu ile birinciliği paylaşmamız.

Farklı materyallere yer veren bir sanatçısınız. Bu nasıl oldu, sizi şekillendiren sanat akımları nelerdi?

1957’de kurulan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’nun ilk öğrencilerindenim. Aynı zamanda bu okuldan batıya gidenlerin arasında ben de vardım. Batı ile Türkiye arasındaki bu yolculuklar bendeki sanat şevkini artırıyordu. Bir yandan da kurulan okul, Türkiye’de seramik sanatında, tekstil desenleri tasarımında ve bir yandan gazete ve dergilerdeki baskı kalitesinin artmasını sağladı. Hepimiz yeniydik, yenilikçiydik. Tüm arkadaşlarımız böyleydi.

Bu dönem içerisinde yenilikçi olarak adlandırdığınız eserleriniz neler?

Bu yapıtlarımın içerisinde en ilginci gravürlerimdir. 1969-1970’li yıllarda gravüre başladım. Gravüre geç başladığımı düşünüyorum ama tekniği hızlı bir şekilde kavradığımı düşünüyorum. Bunda da en büyük yardımcım akademinin genç öğretim görevlilerinden Gündüz Gölönü’ydü. Gündüz gravür tekniğini batıda öğrenmişti. Özellikle İngiliz sanatçıları gravür konusunda uzmandı ve ayrı bir ekoldü. Ben de Gündüz’ün öğrendiği bu tekniği kendi yorumumu kattım, asitle yüzeyi şekillendirdim ve çok katmanlı şekilde boyadım.

Değişime ve güncele açık bir sanatçısınız.

Değişimi seviyorum. Bu sergideki yapıtlarım yağlı boya izleyicisi ve sanatçı adayı için ilham verici olabilir. Özellikle sulu boya eserlerim ilham verici olabilir. Bir yandan sulu boya resim sanatında üvey evlat muamelesi görür.

Neden?

Eskiden devlet sergilerinde sulu boya kabul görmezdi. Teknik olarak küçümsenirdi. İlk olarak 1973 yılında cumhuriyetin 50. Yılı için düzenlenen yarışmada Ihlara Vadisi’ni sulu boya ile resmettim. Sonrasında sulu boya kabul görmeye başladı hatta bu resmim Ankara Resim Heykel Müzesi’ne kabul edildi.

Sulu boya yaparken nelere dikkat edilmeli?

Bazı resimler vardır sulu boya gibi görünür ama değildir. Mesela Hoca Ali Rıza’nın yapıtları, bunlar guajdır. Yani boya örtücüdür, boya katmanları vardır. İlk önce sulu boya eserlerini, klasikleri iyice inceledim. Öncelikle sulu boyada kağıdın şeffaflığını bozmayacaksın, kağıt şeffaflığını zeminden vermeli hep. Örneğin mavi üzerine sürdüğünüz ikinci bir mavi koyu bir valör olarak ortaya çıkmalı. Bu noktada sulu boyaya olan sevgim halk sanatçılarının yapıtlarından geliyor. Koleksiyonum içerisinde de bu alanda eserler yer alıyor.

Koleksiyonunuzdan örneklerle verebilir misiniz?

Örneğin çok eskiden aldığım Çanakkale seramikleri var. O zaman çok uygun fiyata aldığım bu klasik eserler şimdi çokça değerli. Özellikle halk sanatına yönelik parçalar, Aliye Berger’in küçücük İstanbul gravürlerine de önem veriyorum.

Birçok önemli sanatçıyı anlattınız. Onlarla bir arada olmak besleyici değil mi?

Elbette, bir yandan usta-çırak bir yandan arkadaş olduğum sanatçılar oldu. Bir yandan bağlı olduğum öğretim kurumunda öğrencilerimi tanıştırdığım sanatçılar oldu. Bu kişiler arasında Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Cihat Burak, Aliye Berger, Orhan Peker, Nedim Günsur vardı. Ankara’dan İzmir’den gelirler ve kurulan buluşma sofralarında derslerden öğrenilenden daha da fazlasını sunuyordu. Ben de bu sofranın tadına vardım. Bugün öğrencilerim arasında farklı kulvarlarda çalışan sanatçılar var. Örneğin yakın zamanda kaybettiğimiz Balkan Naci İslimyeli’ni, Nur Güreli, Selma Gürbüz’ü anmak isterim. Bu gençler sanatımız içerisinde önemli bir hız kattılar.

Yakın zamanda göreceğimiz bir çalışmanız var mı?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Anadolu yakasında yeni yaptığı metro istasyonlarından biri için bir eser üzerine çalışıyorum. Yüksek derecede pişirilmiş seramik kullanıyorum. 150 metrekarelik bir rölyef seramik yapıyorum. Çanakkale ve İstanbul’da yer alan radar kulelerinin altlarındaki 5 metrelik bölümünde rölyefler yapmıştım. Buradakiler gibi yüksek derecede pişmiş, dayanıklı bir rölyef metro istasyonunda yer alacak.

Mustafa Pilevneli’nin Mavilerde 60 Yıl sergisi 11 Aralık’a kadar İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde ücretsiz ziyaret edilebilir.

Ahmet Çağatay Bayraktar

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Türk Mutfağının Hafızası Ve Geleceği

Türk gastronomisi son on yılda yalnızca lezzet repertuarını değil, kültürel anlatısını da dönüştürdü. Bu dönüşümün merkezinde iki yapı var: Gastromasa ve Gastronometro. Biri uluslararası diyalogun

Türk Mutfağının Kalbi Fransa’da Atıyor

Ayten ve Mehmet’in Hikâyesi:  Türk Mutfağının Kalbi Fransa’da Atıyor Geçen ay kısa bir Ayvalık tatilim oldu. Plajda, yanı başımdaki şezlongda, Fransızca konuşan çiftle ahbaplık etmeye

Puta nedir şimdi anlarsınız

Biliyorum, benden sonra bizim evin halleri değişti. BEN, galiba burada büyük harfler gerekiyor. Bir Eflatun geldi geçti o evden. Puta’nın gerçek yüzünü gösteremediği, Uzun’un “ne

Lezzetin Sessiz Mimarisi

Caddebostan’da, Ömerpaşa Sokağı’nın dingin ritminde açılan Stoa, yalnızca bir restoran değil; duyularla kurulan bir anlatı mekânı. Antik Yunan’dan ilham alan mimarisiyle, sadelik ve dengeyi merkeze

Markanın başında kim var?

Marka ve İnsan Bazı markalar hikâye anlatmaz, hikâyenin ta kendisidir. Ve bu hikâye çoğu zaman bir fikirle, bir cesaret anıyla ya da bir içsel kırılmayla

Atletizm Şampiyonası: Rüzgâr gibi geçti

Dünya Atletizm Şampiyonası bu en eski sporun küreresel ölçekteki en önemli şampiyonası… Kıtalara özgü şampiyonalar ve bu sporun yıldızlarının katılımıyla gerçekleşen Diamond League de var

Bir festivalin ardından…

Son yıllarda bir festival furyası oluyor yurdun her köşesinde. Davetler, workshoplar, paneller, konuşmalar, lezzet dolu günler, eski ve yeni dostların buluşmaları, gastronominin sürdürebilirliği, inovasyon konusunda

Mutfakta Bilgiyle Büyümek!

Gastronomi, yalnızca lezzet peşinde koşmak değildir. Bir tabağın ardında yatan kültürel mirası, üretim zincirini, emeği ve zamanı anlamadan mutfağa girmek, eksik bir yolculuğa çıkmak gibidir.

Ege’nin Sakız Kokulu Adası

Daha evvel gitmediğim Sakız adasına; sözde bu mevsim tenha olur, kafamı dinlerim azıcık, diyerek yola çıktım. Seçtiğim tarih 19 Mayıs’tı. Hata burada başlıyordu. Akıncı Türkleri

Lezzetle Yazılan Kültürel Hafıza

Son yıllarda olduğu gibi bu yıl da Eylül ayı yalnızca mevsimin değil, kültürel belleğin de olgunlaştığı bir zaman dilimi oldu. Bu yıl Konya, Gaziantep ve