Kurtuluş Savaşı’nın Kızıl Ordu’daki Yankıları
Kronik Kitap’tan çıkan Türk Yunan Savaşı, Milli Mücadele’nin yüzüncü yılında bu büyük savaşı bir Rus komutan gözünden okuyuculara aktarıyor. Kitap sadece askeri hamleleri değil, o dönem Sovyetler’in Türkiye’ye bakışını içermesi bakımından da önem bir kaynak.
Kurtuluş Savaşı’na ilişkin birçok belge ve anıyı bu zamana kadar çoğunlukla Türk yazarlardan ve araştırmacılardan okuduk. İlk kez 1940 yılında SSCB’de yayınlanan “Türk-Yunan Savaşı” bir Kızıl Ordu generalinin gözünden İstiklal Savaşı’nı anlatıyor.
General Nikolay Georgiyeviç Korsun tarafından Kurtuluş Savaşı’nın Rus Genelkurmayı tarafından askerlere anlatılması için hazırladığı raporlardan oluşuyor. Kitap aynı zamanda Yunan tarafının hareketlerini ve savaş gücünü anlatması ile Kurtuluş Savaşı’na daha önce bakmadığımız bir gözle bakmamızı sağlıyor.
Savaşın başladığı 1919’dan 1922’ye kadar olan sürecin anlatıldığı kitapta savaş sırasında Anadolu’daki halkın tutumuna dair gözlemler de yer alıyor.
Anadolu’da Yaşanan Sınıf Savaşı
Elbette General Korsun, hem Türk hem de Yunan tarafının askeri kapasitelerine ve stratejilerini anlatmakla birlikte Anadolu’yu kendi dünya görüşünden bakmayı da ihmal etmiyor. Ekim Devrimi’nin tüm Doğu halkları gibi Türk halkını da etkilediğini Korsun şu cümlelerle anlatıyor:” SSCB köylüleri ile işçilerinin, işgalcilere ve Beyaz Ordu’ya karşı yapılan kanlı savaştaki kahramanca mücadelesi ve mutlak zaferi, yabancı işgalcilere ve burjuvaziye karşı savaşmak için doğu halklarına ilham verdi.
Türk halkı, SSCB’de bulunan sınıf kardeşlerinden örnek aldı.” İletişim araçlarının bugünkü gibi gelişmiş olmadığına göre bu hızlı aktarımın yolu olarak da General Korsun, çarlık zamanından kalma Türk ordusunun eski savaş esirlerini adres gösteriyor. Burada bahsedilen Anadolu’ya geri dönen savaş esirlerinin yanında soru işareti olarak kalan bir nokta ise Anadolu’daki sınıf mücadelesi.
General Korsun, savaş sırasında Anadolu’da yaşanan sınıf mücadelesini anlatıyor: “Kent ve köy burjuvazisi, Türkiye’deki ulusal kurtuluş hareketinin yönetimini ele geçirmeye çalıştılar. İşçi sınıfının önderliğinde Türkiye’nin en yoksul köylüleri bu mücadelede yalnız yabancı işgalcilere karşı değil, aynı zamanda toprakların yeniden dağıtılması talebiyle burjuvaziye ve toprak ağalarına da karşı çıktılar. Ankara Hükümeti, Batı Anadolu’da bu slogan altında ortaya çıkan köylü hareketini bastırdı.”
Bahsedilen dönem içerisinde Osmanlı Devleti her ne kadar sanayileşmeye son yıllarda ağırlık verse de bu işletmeler büyük birer fabrika yerine atölye olarak kalmıştı ve Avrupa’daki gibi kemikleşmiş bir işçi sınıfı mevcut değildi. General Korsun’un yanılma payı olduğunu ve Kızıl Ordu için hazırladığı bu kitaptaki bilgilerin ordu içindeki askerler için hazırlandığını unutmamak gerek.
Bunda askerlere “Sovyet Devrimi”nin güçlü etkisini göstermek için bu gibi örneklerin etkili olabileceği düşüncesi de yatıyor olabilir. General Korsun’un verdiği ayrıntılar arasında o dönem yaşanan diplomatik atmosfer de yer alıyor. Korsun Türkiye ve Fransa arasında 1921 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’nın sebebini de Türkiye’deki yabancı sermayenin yüzde 60’ının Fransa’ya ait olması gösteriyor.
Türk-Yunan Savaşı Kurtuluş Savaşı döneminde Anadolu’nun sosyal ve ekonomik özelliklerine de odaklanan askeri stratejik bir kitap. Kitap bu döneme tarihi, ekonomik ve sosyal tespitler iddiasında değil. Fakat Frunze’un 1921-1922 yıllarında Türkiye’ye yaptığı yolculuktan, General Korsun’un ekonomik politik yorumlarıyla bilindik tarih akışını ezberleri bozacak bilgilerle donatıyor. Bir askeri rapor olarak meydana gelen eser, Celal Pekşen’in çevirisi ile akıcı bir üslupla okuyucuyu sıkmadan ilerliyor.
Türk-Yunan Savaşı 1919-1922- Nikolay Georgiyeviç Korsun
Unutulan Cinayetin Romanı
Mebus, Recep Zühtü Soyak’ın tartışmalı hayatını konu edinirken Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki atmosferi resmi tarih dışındaki ayrıntılarla anlatıyor.
Kurtuluş Savaşı yılları ve Cumhuriyet’in kurulması ile ilgili tarihsel olaylar hep Mustafa Kemal Atatürk merkeze alınarak anlatılageldi. Bu anlatımlarda Atatürk’ün olaylara ve insanlara karşı tavrı ve yorumu konu olarak alınsa da Gazi Paşa’nın çevresine dair bilgiyi eğer hatıratlar varsa edinebiliyoruz.
Meraklısı için ise Milli Kütüphane’de gazete arşivleri bu imkanı sağlıyor. Bir yandan edebiyatımızda tarihi dönemlerin kurgu roman olarak ele alınması ise nadir bir durum. Mebus kitabıyla Feridun Büyükyıldız unutulan bir yakın dönemin izleriyle gerçekten kopmayan bir roman olarak “dönemin namuslu bir eleştirisi” yapma iddiasını taşıyor.
Genç Cumhuriyet’te Genç Bir Kadın
Mebus kitabının merkezinde olan Recep Zühtü Soyak, içinde yer aldığı Serez Fedaileri ile Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcından itibaren Mustafa Kemal’in yanında yer alıyor.
Atatürk’e yakın isimlerden Salih Bozok’un anılarını “Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor” kitabında, Kılıç Ali’nin anıları ise “Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” kitabında yer alıyor. Recep Zühtü Soyak’ın hatıraları ise ne kendi kaleminden ne de başka bir yazar tarafından ele alınmıştı.
Feridun Büyükyıldız’ın kaleme aldığı Mebus kitabıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarında milletvekilliği yapmış Recep Zühtü Soyak’ın hayatını ele alıyor. Feridun Büyükyıldız, Recep Zühtü Soyak’ın kıskançlığı dolayısıyla bir dönem aşk yaşadığı Fatma Medeniye Hanım’ı öldürmesini ve ardından yaşananları ele alırken Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan sosyal ve siyasal atmosferi kitabının merkezine alıyor.
Babası Abdülhamid’in hat hocası olan Hattat Mehmet Sabri Bey’in kızı Fatma Medeniye Hanım’ın ilk eşinden ayrılması sonrasındaki gelişmeler ile başlıyor kitap. Dünya Savaşı yıllarında kızlarının yıkılan imparatorluğun enkazı altında kalması istemeyen ailesi Fatma Medeniye’yi henüz 14 yaşında bir Hint prensi ile evlendiriyor. Henüz çocuk yaştaki bu evlilikte mutluluğu bulmaya çalışan Fatma Medeniye, bir yandan ev ile ilgilenirken bir yandan da savaşın ekonomik etkilerini yakından hissetmeye başlıyor.
En sonunda oturdukları köşkün kendinden habersiz satılmasıyla baba evine sığınan Fatma Medeniye’nin yaşadıkları savaş dönemi İstanbul’unun panoramasıyla birlikte veriliyor. Bu ortam içinde baba evine sığınan Fatma Medeniye ikinci evliliğini ise Beyoğlu’nda yaşayan 66 yaşındaki bir ressam olan Şevket Rıza ile yapıyor.
Dönemin belirsiz koşulları içinde bu evliliğe evet diyen Fatma Medeniye, “başka bir İstanbul” olduğunu keşfediyor: Beyoğlu’ndaki sergi açılışları, eğlenceli toplantılarda yer alıyor. Beyoğlu’nun eğlenceli dünyası içinde tanıştığı Roza ile İstanbul’un gayrimüslim kesimiyle tanışıyor. Şevket Rıza ile olan evliliği, ressamın ölümüyle sona erse de Fatma Medeniye, genç cumhuriyetin kadınlara sağladığı özgürlük ortamı içerisinde kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor.
Abdülhamid’in şaşaalı Yıldız Sarayı’nın kumarhaneye dönüştürülmesiyle Fatma Medeniye ve Roza burada İstanbul gece hayatının farklı bir boyutu ile tanışıyor. Ve Fatma Medeniye’nin hayatını değiştiren karşılaşma da burada oluyor, dönemin Sinop milletvekili Recep Zühtü ile 10 yıl sürecek olan aşkları, buradaki tatsız bir karşılaşma ile başlıyor.
Sadece Bir Aşk Romanı Değil
Recep Büyükyıldız, Fatma Medeniye ile Recep Zühtü arasındaki ilişkiyi romantize ederek sunmuyor okuyucuya. Atatürk’ün silah arkadaşı olması sebebiyle Recep Zühtü Soyak’ı kahramanlaştıran bir portre sunmuyor aksine Soyak’ın yaşadığı güç zehirlenmesi bütün çıplaklığı ile veriliyor. Tarihsel gerçekliklere dayanılan romanlarda büyük bir risk olan karakterlerin karton olması bu kitapta görülmüyor.
Bunun da arkasında yazarın karakterlerini bir tarihçi gözüyle tahlil edebilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Büyükyıldız bir yandan da karakterlerinin ağzından dönemin İstanbul’una dair ayrıntıları okuyucuya tanıtmayı ihmal etmiyor. Bu bilgiler de didaktik bir şekilde değil, romanın kurgusu içine yedirilmiş. Bu anlamıyla roman sadece bir aşk romanı değil.
Bu anlamda cumhuriyetin ilk yıllarındaki politik atmosfer de kitapta yer alıyor. İstiklal Mahkemesi’nin “Üç Aliler”i Ali Çetinkaya ve Ali Kılıç ile birlikte Recep Zühtü Soyak’ın; Kazım Karabekir imzalı “İstiklal Harbimizin Esasları” hakkında verdikleri hüküm de kitabın sürükleyici bölümlerinden birisi.
Mebus, Fatma Medeniye ile Recep Zühtü Soyak’ın arasındaki ilişkiyi ele almasının yanı sıra işgal dönemi ve cumhuriyet İstanbul’unu canlı bir dekor halinde sunuyor, yaşanan ilişkiyi ise gereksiz duygusallıktan uzak bir şekilde dönemin politik atmosferini de içerecek şekilde aktarıyor. Bu anlamda Mebus, edebiyatımızda daha çok işlenmesi gereken bir dönemin “namuslu bir şekilde” eleştirisini roman estetiğinden uzaklaşmadan okuyucuyla buluşturuyor.
Mebus
Feridun Büyükyıldız- Inkilap Kitabevi- 187 Sayfa, 2022