Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. A. Murat Emanetoğlu, muayenehane sahibi doktorların özel hastanelere bağlı çalışmasını zorunlu kılan yönetmeliğin doktorların çalışma hakkına ve hastaların doktor seçme özgürlüğüne müdahale olduğunu söylüyor.
Devlet sağlık turizminden pay kapmak mı istiyor?
6 Ekim’de Sağlık Bakanlığı’nın yürürlüğe dahil ettiği ‘Özel Hastaneler Yönetmeliği ile Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki’ yönetmelik özel muayenehane sahibi doktorların özel hastanelere bağlı çalışmasını zorunlu kıldı.
Yönetmenliği değerlendiren Muayenehaneler Derneği üyesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. A. Murat Emanetoğlu, yönetmeliğin gelişen sağlık turizminden özel hastanelere pay verme çabası olarak gördüğünü söylüyor. Emanetoğlu çıkarılan yönetmeliği ve sebeplerini Bi’Nevi Gazete’ye anlattı.
Yönetmelik özel muayenehanesi olan doktorları nasıl etkileyecek?
Yönetmelik bünyesinde muayenehanesi olan hekimlerin belli hastaneler ile anlaşması gerekiyor. Ve hastaneler de mevcut hekim kadrolarının ancak yüzde 15’iyle anlaşma yapmasıyla ilgili bir kota getirdi. Yani hastanede bir branştan 10 hekim varsa üçte birini geçmeyecek bir oranda yani 2-3 muayenehane doktoru o hastane ile anlaşma yapabilir.
Bu bir sınırlama. Özel Hastaneler Yasası’nda şöyle bir sınırlama var, hastanın doktor seçme hakkı var ve muayenehane doktorunu seçmek isterse hastanenin de ona yer verme zorunluluğu var. Bu da bir kaos açığa çıkardı. Özellikle serbest çalışan cerrahi branşındaki hekimlerin önünü tamamen kapatan bir yönetmelik değişikliği oldu.
Bu duruma nasıl gelindi?
Özellikle cerrahi tıp merkezlerinde sağlık turizmine bağlı olarak büyük bir hareketlilik var. Pandemi döneminde seyahat kısıtlamalarının uygulandığı zaman da dahil olmak üzere son 3 yıldır sağlık turizmi büyük bir gelir kaynağı oldu. Bu başarının büyük çoğunluğu da muayenehane hekimlerinin. Sağlık Bakanlığı’nın bu kararı almasındaki sebep anlaşılamadı. Bakanın yaptığı açıklamalar anlaşılır değil.
Kayıt altına almayı gerekçe olarak gösterdi ama zaten sağlık sistemimiz gereği bir hastanın onayını almadan işlem yapmanın imkanı yok. Zaten kayıtlar da sağlık müdürlüklerine her ay bildiriliyor. yani bu konuda kayıtsızlık durumu yok. Özellikle devlet hastanelerindeki zorluk söz konusu. Orada bir hizmet veya hekim açığı söz konusu. Bu da daha çok dahili branşlarda var, cerrahi branşlarda yok.
Şehir hastanelerinin de hasta garantili sözleşmeleri söz konusu. Fakat henüz başlangıç aşamasındalar. Belki sağlık turizminin buralara kaydırılması girişimi düşünülebilir. Hakikaten de sağlık turizmi için açılan bir internet sitesinde bir sürü cerrahın sağlık turizmi sertifikası olmalarına rağmen isimlerinin olmadığını gördük. İsimleri yer almayanlar da muayenehane hekimleri. Halbuki bu hekimlerin bakanlıktan onaylı sağlık turizmi sertifikaları mevcut.
İktidarın “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” var ve bu projede de muayenehanelerin de yeri yok. Sağlık turizmi özel veya kamu hastanelerinde devam etsin hekimler de bu hastanelerde çalışsın isteniyor. Biz de buna karşı, hekimlerin serbest çalışma özgürlüklerini, hastaların doktor seçme hakkını korumanın mücadelesini veriyoruz.
Muayenehaneler niçin önemli?
Bu yönetmelik aslında bir avukata serbest büro açma hakkını verdikten sonra duruşmaya girmesini yasaklamak gibi bir durum. Kamu veya özelde çalışan doktorların elbette bir geliri oluyor fakat özel hastane doktorun performansını düşük bulduğu gerekçesiyle iş akdine son verebiliyor. Sonrasında bu hekim ne yapacak? Eski bakanların döneminde muayenehane hekimlerinin fazla kazandığı da iddia ediliyordu.
Neden daha az kazansın bir hekim?
Bir kanser veya beyin cerrahı kolay yetişmiyor. Bu gibi önemli branşlarda çalışan doktorların diğer branştakilere göre hem aldığı risk daha fazla hem de daha uzun ve emek gerektiren bir eğitim sürecinden geçiyorlar. Kalp damar cerrahının aldığı riskle cildiye doktorunun aldığı risk aynı değil. Bu konuyla ilgili Türk Tabipler Birliği’nin bir kitapçığı var her branşa göre bir puanlama yapılarak maddi karşılığı belirlenmiş. Ona göre de herkesin yaptığı yatırım, emeğinin ve eğitiminin karşılığına yer veriliyor.
Saç ekimi ve estetik gibi sağlık turizminin ülke ekonomisine katkısı hangi boyutta?
Şüphesiz çok büyük. Çok ciddi bir döviz girdisi var. Normal bir şekilde sadece turizm amaçlı gelen bir turistin harcadığı para ile sağlık turizmi ile gelenin arasında yaklaşık 100 kat fark var. Bir yandan da bu durumun suistimal ediliyor. Hiçbir şekilde takip edilmeyen, bu işi merdiven altı yapan bir grup da var. Bu grubu takip altına almak için bizlere kota koyuldu. Burada elma ile armut karıştırılıyor. Bir yandan da döviz girdisini şehir hastanelerine aktarma isteği var.
Bu durumda doktorların herhangi bir seçme şansı kalmıyor mu?
Aslında var. Birçok balkan ülkesinden ve Türki cumhuriyetlerden doktorlarımıza, ameliyatlarını oralarda yapma konusunda teklifler geliyor. Özellikle estetik cerrahlarımız ve kulak burun boğaz doktorlarımıza bu teklif yapılıyor. Haftanın iki üç günü ameliyatlarını o ülkelerde yapıp rahatlıkla dönebilirler. Acenteler de hastaları bu ülkelere götürebilir. Dünya genelinde sağlık sistemi açığı var.
Türkiye ise sağlık çalışanı kaynağını verimli kullanmıyor. Kamu hastanesinde çalışan doktorların mesai saati dışında özel hastanede hizmet vermesi yaklaşık 20 yıldır yasak. Özel hastanelerde çalışan hekimler ise kamuda yer alamıyor. Halbuki Avrupa’da özel hastane hekimleri kamuda belli sayıda yatak kiralayarak ameliyat yapabiliyor, sosyal sigortasını kullanacak hastalar da bu hekimlerden yararlanabiliyor.
Halbuki yetişmiş birçok anestezi uzmanımız, kadın doğum uzmanımız devletten emekli olup iş yeri hekimi oluyor. Bu kadar yetişmiş çalışanları neden iş yeri hekimi olarak kullanalım? Bu işi yapabilecek birçok pratisyen hekim var.
Sorun yaşanan bir başka alan da aile hekimi sayısı değil mi?
Evet, şehirlerde birçok aile hekimi var ama kırsalda aile hekimi sayısı yetersiz.
Birçok alanda sorun olduğunu görüyoruz. Bu sorunların temel kaynağı nedir?
Sadece doktorlar için değil genel anlamda sağlık çalışanları için sorunlar var. Sağlık çalışanlarının mezun olduktan itibaren belli bir planlama ile çalıştırılması gerekiyor. Bu plansızlığın yanında emeklerinin karşılığı da verilmiyor.
Tüm bu saydıklarınız bana, sanki doktorları bilerek ve isteyerek kaybedilmesi hedefleniyor gibi geldi.
Bu ülkenin iyi yetişmiş hekimleri her yıl artan sayılarla yurt dışına gidiyor. Bu yıl daha bitmeden 2 bin hekim yurt dışında yeni bir yaşam kurmak için mesleklerini yapmak için Türkiye’yi terk etti. Bizim burada uzmanlık verdiğimiz doktorlar direkt Avusturalya, Norveç ve Almanya’ya gidiyor. Geçenlerde havalimanında gördüm. Pasaport sırasında önümde yeni uzman doktor olmuş üç genç Norveç’e gidiyordu.
Üstelik devlet üniversitesinde okuyan bir tıp öğrencisinin ülkeye maliyeti 200-300 bin dolarken gençlerimizi göz göre göre kaybediyoruz. Bu da yurt dışından ithal edilen “Sağlıkta Dönüşüm” programı yüzünden yaşanıyor. Bizi sağlık açısından güvencesiz kılmak istiyorlar.
Bu yönetmeliğe karşı doktorlar ne yapıyor?
Yönetmeliğe karşı doktorlar 500’e yakın dava açtı. Sosyal medya ve basında da bunu anlatıyoruz. Açılırken vergi istisnası ve teşvik uygulanmayan muayenehaneler tamamen doktorların kaynakları ile kurulurken bunların hastanelere bağlanmasının ne kadar yanlış olduğunu anlatıyoruz. Şahsen ben yönetmeliğin idare tarafından geri çekileceğini düşünmüyorum.
Bir yandan özel hastaneler sürekli olarak doktorlara performans kontrolü yapıyor. Böylece muayenehane doktorları arasında performansı daha yüksek olanları kendi bünyesine katarak performansını düşük bulduğu doktoru işten çıkarabilir hastane. Bu da bir yandan yurt dışına giden doktor sayısını kat be kat artıracak bir uygulama.
Özel muayenehane sahipleri birleşerek hastane açabilir mi bu durum karşısında?
Bunu zorlaştırmak için de bir adım atılıyor. Zaten özel hastane açmak zor bir işlem. LÖSEV’in her şeyiyle hazır olan hastanesi yıllar boyu bu yüzden faaliyete geçemedi. Ruhsatlar alınıp satılıyor, kadro değişiklikleri oluyor. Taksi plakası gibi bir rant döndürülüyor.
Gündemde olan bir konu, HPV aşılarının devlet tarafından hala karşılanmıyor. Bunu devletin karşılaması mümkün değil mi?
Türkiye’de kişilerin para vererek aldığı aşı dörtlü aşı. Halbuki geçen yıllarda dokuzlu aşı versiyonu yani daha gelişmiş hali çıktı. Türkiye’de ise bu aşıya izin verilmiyor. Devlet Covid aşısını nasıl karşılıyorsa bu aşının maliyetini de karşılayabilir. Çocukluktan itibaren 50 yaşına kadar bu aşıların yapılması gerekiyor. Bu hastalık da saklanıyor. Eşine dostuna ve arkadaşlarına söylemez. Fakat sadece kadınların değil erkeklerin de HPV’ye yönelik kontrollerini yaptırması gerekiyor. Çünkü erkekler de hastalığa yakalandığında taşıyıcı oluyor.