Nostalji dolu bir Aralık ayı

Her sene Aralık ayı geldiğinde içimde o kadar farklı duygular doğar ki. Bence yılın en neşeli en mutlu ve lezzet dolu günlerini yaşadığım bir ay ve öyle olmaya da devam ediyor. Nedenini sorarsanız Aralık, noel ve yılbaşına bizleri yakınlaştıran aydır.

Bizim ailede yılbaşı hazırlıkları Aralık ayının 1’inde başlardı. Ev hergün mutfaktan çıkan tatlı ve bol baharatlı yemeklerin kokuları ile dolardı. Bir gün kakule kokar, bir gün mahlep, bir gün yenibahar ve kimyon. Bir de bilirsiniz o Beyoğlu’ndaki kocaman evlerin güzelliği kadar bir o kadar da problemleri ve sıkıntıları vardı. En büyük mesele o evlerin temizlik işleri idi.

O yüksek tavanların silinmesi, onlarca merdivenlerin parlaması, kocaman salonların cilalanması, kristal avizelerin pırıl pırıl olması. Bir de halıların sirkeli suyla yıkanması. Daha bir sayfa dolduracak kadar ev işleri. Tabii ki bu evlerde çok kadın yaşardı. Anneanneler, nineler, teyzeler ve en çok sevdiğimiz Marika dadımız.

Şimdi bana diyeceksiniz ki ‘bütün bunları nereden hatırladın?’ Söyleyeyim size.

Son günlerde bütün dostlarım; ister arkadaş, ister röportaj verdiğim gazeteci dostlarım olsun… Radyo programlarında Türkiye’den ve Yunanistan’dan bana sorulan soru  hep bu oldu. “Maria bize küçüklüğündeki İstanbul’un yılbaşı anılarını anlatır mısın ?

Ben de anılarıma dönüp hatırlamaya çalışıyorum.

Hazırlıklar her zaman Pera -Beyoğlu’ndaki balık pazarındaki alışverişlerle başlardı. İlk durağımız meze hazırlıkları için Reşat bey olurdu. Orada ilk olarak, Avgotaraho yani, kefal yumurtası havyarının kurutulması ve daha sonra muma batırılıp saklanmasıyla oluşan bir lezzet bombası veya İtalyanca’dan gelen botarga alınırdı.

Sonra zeytinyağlı bol dereotlu Çiroz salatası için kurutulmuş çirozlar ve torik lakerdası…  Gerçi babam her sene kendi lakerdasını yapardı ama yılbaşı gecesi yemeği için nedense Reşat’tan alınırdı. Güzel dilimlenmiş kalp şeklinde kesilmiş lakerdalar zeytinyağı, limon, kapari ve biraz dereotu ile süslenip kayık tabakta masayı süslerdi.

Reşat beyden sonra sıra sakatat aldığımız ciğerci Şeref beydeydi. Arnavut ciğeri mezesi için kuzu ciğeri alınır, beyin salatası için zarı alınmış 4-5 adet beyin, bol çam fıstıklı, kuş üzümlü dalak dolması ve çorbası için benim o zamanlar hiç yemediğim ama bütün ailenin sevdiği dalaklar alınırdı.

Şeref Bey’in tam yanında şimdi adını hatırlayamayacağım usta’dan tarama için beyaz balık yumurtası alınırdı. Annemin marifetli elleriyle bol zeytinyağlı, bayat ekmekli ve bol limonlu taramanın lezzeti her daim aklımda olur.

Midye salması, midye dolması -midya çakista ve o dönem Marmara karidesleriyle yapılacak sıcak mezeler için balıkçıya uğradıktan sonra sıra tatlıların hazırlığı için Üç Yıldıza uğramaktı.

Feridun bey her zaman bizi elinde ikram için bulundurduğu badem ezmeleri ile karşılardı. Hal hatır sorulur sonra alışverişler yapılırdı.Üç yıldızdan baklavalık yufkalar, tel kadayıf, yassı kadayıf, annemin önce çekirdeklerini çıkardığı hurmalara doldurup sonra çikolataya batırmak için aldığı badem ezmeleri ve ipovrihio dediğimiz kar beyazı bergamut aromalı çevirme tatlısını almadan o büyülü lezzetler dükkanından çıkmazdık.

Son durak Şütte şarküteriden pastırma, sucuk ve peynir alımıydı. Turşuları genelde babam alırdı. Her zaman Ağahamam Asri turşucusundan .
Alışverişler yapıldıktan sonra anneannem, annem ve ben mutlaka Balık Pazarının meşhur midye tavasından yemeden oradan ayrılmazdık.

Balık Pazarından çıkıp İstiklal Caddesinden yürüyüp evimize varıncaya kadar dört durak daha vardı.

Birinci durak İnci profiterolden tatlı büfesine konmak üzere, bol şekerli palmiyeler ve rengarenk jelatinlere bağlanmış Mandolato -Nugalar. Uğramışken tabii birer profiterol ve birer limonata ritüelini de unutmamak gerekir. Devamında Hacı Bekir‘e gidilir Bir büyük baston Piramit pasta ve kanepe atıştırmalıkları için tereyağlı brioche siparişi verilir ve olmazsa olmaz Paşabahçe’nin kristal şekerliklerini doldurmak için akideler ve çikolatalar alınırdı.

Üçüncü durak çiçekçi Sabuncakis idi. Babamın can dostu Strato amcadan giriş katından en üst kata kadar tüm vazoların süslemesi için çiçekler sipariş edilir çam ağacımızın tedariğini için de bilgi verilirdi.

Dördüncü ve son durak Saray muhallebicisiydi. Tavuk çorbası, tavuklu pilav ve bol tarçınlı tavukgöğsü . Tatlı olarak ben her zaman gülsuyu bol olan, pudra şekerli su muhallebisini tercih ederdim.
Bütün bir gün süren bu alışverişler Andon amcanın yardımıyla eve taşınır, tüm malzemeler mutfakta yerini alır ve annemin marifetli ellerini beklerdi.

Ertesi gün Mısır Çarşısı günüydü. Nedeni çok basit. Bütün bu yemeklerin ve tatlılarını yapılması için baharatlar lazımdı. Anneannemin Mısır Çarşısındaki baharatçılardan Vasilopita -Yılbaşı çöreği için kakule, mahlep, mastiha-sakız, yemekler için tarçın, yenibahar, kimyon, tane biberler, safran, çam fıstığı, kuş üzümü, zerdeçal gibi baharatlar alındıktan sonra yılbaşı ağacının altına konulmak üzere hediyelik eşyacılar dolaşılır ve ailenin kadın fertleri için kumaşlar, porselen kahve fincanları, ailenin genç kızları için çeyizlik gümüş hediyelikler ve erkekler için genelde ipek kravat veya kostüm cepleri için mendiller seçilirdi .

Mısır Çarşısı’ndan ayrılmadan yemek molası için Pandeliye gidilir zeytinyağlı enginar, beğendili kuzu incik ve ayva tatlısı yenildikten sonra eve dönülürdü.

Yılbaşı günleri yaklaştıkça işler çoğalırdı. Yaprak sarmalar, Rus salatası (o zaman Amerikan salatası denirdi) mayonez kaplı kılçıkları ayrılmış kırlangıç balığı mezesi, taramalar, tütsülenmiş balıklar, sigara börekleri, puf ve muska börekleri, paçangalar, kestaneli hindi dolmaları. Baklavalar ve kadayıf için cevizler kırılır, yılbaşı çöreği mayalansın diye ev sıcaktan hamama benzer, mahlep kokusu günlerce elbiselerimize sinerdi .

Yılbaşı gecesi bütün aile genelde bizim evde toplanırdı. Kişi sayısı o kadar fazla olurdu ki biz çocuklar için ikinci bir masa kurulur, orada otururduk. Bir taraftan yılbaşı ağacının yanan sönen ışıkları, bir taraftan yemek ve tatlıların mis kokuları, Yılbaşı çöreğinin altınının kime çıkacağı, Noel babanın dağıtacağı hediyeler heyecanı (genelde babam Noel baba kıyafetini giyer biz de onu tanımamış gibi yapardık) hala bugüne kadar özlemle taşıdığım anılar ve adetler bunlar.

Bu adetlerin kaybolmaması için de her sene tekrar tekrar yapıp çocuklarıma bu güzel anıları yaşatmak ve gelecekte kaybolmamaları için elimden gelen her şeyi yapmaktan asla üşenmiyorum.

Maria Ekmekçioğlu

Paylaş

Son Yazılanlar

Trump 2.0 kazandı, dünyada ne olacak?

Borsa İstanbul haftanın ilk iş günü 10 bin puan üzerinde kapanış yaptı. Altın, haftaya yatay başladı, ons 2700 dolar seviyelerinde, gram altında ise 3100 TL

Türk Gastronomisinin Altın Kaşıkları

Mutfak Dostları Derneği’nin 2018’de onur ödülü vererek başlattığı Altın Kaşık Gastronomi Ödülleri bu yıl çok önemli bir kategoriyi de Yılın Servis ödülü başlığı altında değerlendirmelerine

Kadın emeğinin gastronomiye yansıması

Senelerdir severek yaptığım iş gastronomi yazarlığı ve bunun gibi yeme içmeye, damak tadına ilişkin konulardaki  etkinlikler. Resmi bir tanımı yok, verilmiş unvan da  değil. Sadece 

Gastronominin evrensel gücü

Altın Kaşık Ödülleriyle Mutfak Dostları Derneği’nin ödüllendirdiği yaratıcılık, FSUMMIT 2025’in vizyonuyla sektöre kazandırdığı yenilikler ve Husin belgeselindeki derinlemesine hikâye, gastronominin sınırları aşan gücünü gözler önüne

Prada dertsiz başına dert mi arıyor?

Tasarımlarından marka kimliğine, müşteri portföyünden sattığı hayallere kadar birbirinden çok farklı iki marka hakkında bir söylenti dolaşıyor lüks moda sektöründe… İtalyan moda devi Prada’nın, Capri

Sofralarımızın Ortak Dili

Yemek sadece fiziksel bir gereksinim değil; kültürel kimliğimizi şekillendiren, tarihimizin sessiz tanıklığını yapan ve insanlar arasındaki bağları güçlendiren evrensel bir unsurdur. Her ülkenin, her yörenin