Burjuvası sezaryenle doğmuş, biraz da deforme olmuş bir sistemde, burjuva kültürü olmadığı gibi, işçi sınıfı kültürü de gelişemiyor. Feodal kültür kalıntılarıyla karmakarışık sözde bir kentsoylu kültür ortaya çıkıyor. Geçmişimizde kendini bilime, sanata vakfetmiş bir aristokrasiden de pek söz edemeyeceğimizden ötürü, doğu kültürü ve batı kültüründen nasibini alabilmiş bir elin parmaklarını geçmeyecek insan dışında, her türlü kültürel hegemonyaya yem olmaya hazır bir sosyokültürel yapı çıkıyor karşımıza…
Konu ister siyaset, ister din, ister gastronomi olsun hiç fark etmiyor, aynı karikatürize tipolojiler her yerde arzı endam buyuruyor. Bu kez konumuz ne yazık ki biraz acılar üzerinden bir ikiyüzlülük, vıcık vıcık bir duygusallık ve ‘yardımseverlik yarışı’ üzerine…
‘Aydınlaşmış’, ‘paralanmış’ bir kofluk
Artık bu ülkede bir sivil toplum var, her ne kadar garabet yanları olsa da, bazı durumlarda hızlıca bir araya gelebiliyor, örgütlenebiliyor, organize olamasa da bir şeyler yapmaya çalışıyor. Gerçekten de içten ve etkin olarak bu faaliyetlere katılanlar var, ama bir o kadar da –mış gibi yapanlar! Ve işin en garip yanı, bu tip toplumsal ve ahlaki meselelerde sınıfta kalanların önemli bir kesimi ‘aydın’ geçinenler…
Kendilerini aydın olarak tanımlıyorlar, ama ‘yarı-aydın’ tanımının bile yanından geçemezler. Eğtimsiz olanların onlardan çok daha ‘aydınlanmış’ olduğunu söylemek de pek mümkün.
Önce şu ‘yardım seferberliği’nden örneklerle gireceğim, ardından bizim müptezel sosyal medyaya ve ondan da müptezel medyadan devam edeceğim.
Hepsi de ‘I Am Legend’!
Yardım etmek ya da dayanışmak tabii ki en insani özelliklerden biri. Peki, ama ya bunun bir kişisel efsaneye dönüştürmek! Söz gelimi, sosyal medyada özellikle depremden sonraki iki hafta, ‘Tanıdık bir tekstilci var mı? Bir kamyon iç çamaşırı alacağız!’, ‘Uygun fiyata çadır üreten var mı? Beş çadır alıp, Hatay’a yollayacağız’ gibisinden paylaşımlar… Hemen altına gelen, bu işin üç günde kompetanı olmuş ve sanırsınız ki, her gün beşer beşer çadır satın alıp yollayan tiplerin önerileri!.. Bu uzayıp gidiyor ve bazılarını çok yakından takip ettim, yani paylaşım yapmaktan çadır almaya falan vakitleri yok!
‘En çok kamyon bizim mahalleden’!
Bir de ezeli rekabet halleri ki sormayın gitsin! ‘Bizim mahalle şahane, en fazla yardımı biz topladık. Yan mahallede kimse kılını kıpırdatmadı!’ benzeri mahalli efsaneler! Niye, çünkü bunu diyen o mahallede oturuyor. Bu yani!.. Sözünü ettiğimiz bu semtler, orta üst sınıf semtleri, ama farkındaysınız, aşiretten kalma bir hemşehri kültürünü hepsini mest ediyor! İki hafta içinde sönümlenen bu haller, bir yıllık bir sohbetin malzeme konusu olacak ve ‘biz ne güzeliz, ne iyiyiz’ ile başlayıp, ‘nasıl da yardım ettik ama…’ diye devam edecek! Üç kamyon, olacak altı TIR!..
Ekmeğe değil sanata ihtiyaçları varmış!
Bitmedi!.. Orta sınıf beyaz yakanın cevalliğini mahalle de kesmez! Hele ki, bir kültür-sanat derneğine de üyeyse! Bizzat kulaklarımla duymuşluğum var, daha depremden sonra beşinci gün, ruh hastası deprem bölgesine gidip, yıkıntılar arasında resim yapıp, sergi açacakmış. Çünkü o an o depremzedelerin ekmekten, sudan, çadırdan çok sanata ihtiyacı varmış! Önce bir derin nefes alıp, “Biraz zaman geçmesi lazım” dedim, yok herif ısrarcı!.. Tabii ki de gitmedi. Zaten öyle bir niyeti yok, o berbat mı berbat resimlerini ve dolayısıyla kendini ululayacak ya, hepsi o!
Akıl ve ahlak yoksa saçmalık prim yapar
Ortada devlet kurumları, ordu, Kızılay falan yok ya, herkes kendini büyük organizatör ve koordinasyon merkezi ilan etmiş halde! Sosyal medya, ‘teyitli’ ibareli saçmalıklarla yıkılıyor! Nasıl teyitli? Sadece cinsel sorunu olan ya da ilgi manyağı biri ‘teyitli’ yazarak uydurmuş diye! Teyit bu!.. İşte bu ruhsal sıkıntılı insanlar sebebiyle, büyük artçının ardından gelen ihbarlara başı kesik tavuk gibi koşturmak zorunda kalan kurtarma ekipleri, o verilen adreslerde tek bir enkaz altında kalmış insana rastlamadı! Ama belki de bu sebeple, gerçekten enkaz altında kalan insanlar kurtarılamadı! Yanlış anlaşılmasın, ilk dört günden söz etmiyorum, o zaman zaten enkaz altındakiler tek başlarınaydı. Bu daha sonraki artçılar sırasında yaşanan saçmalıklar…
18 saat klavye başında, ama tüm afet bölgesini o kurtarıyor!
Bir diğer karakter sorunlu tipolojiye geçeyim. Kendinden menkul koordinatörler! Yine birkaçını seçip tüm gün boyu yaptıkları paylaşımları takip ettim. Bir gün içinde Gaziantep’e soba, Hatay’a battaniye temin etmekle kalmadı, bir de Adıyaman’da ihtiyaç listesini yazdı biri mesela. İyi güzel de, klavye başında, sözde deprem bölgesinde ve nerede olduğu belli değil, ama iki Orta Avrupa ülkesin boyutundaki coğrafyada uçan sinek ondan soruluyor! Paylaşımların altına da kimisi saflıktan, kimisi kadın güzel diye, kimisi akraba kotasından minnet döşeniyor!
Deprem bölgesine tur düzenlenir!
Ve sırada en berbatları var! ‘Afet selfie’cileri… Bunlara nasıl bir sıfat bulmak lazım bilemiyorum. Afet bölgesine arabasına atlayıp giden bu güruh, bırakın tek bir şeyin ucundan tutmayı, selfie çekip, ‘nasıl yıkıldıkları’nı anlatıyor. Ve tabii bol keseden de götürdükleri yardımları… Ya arabayla gittin kardeşim, sözünü ettiklerin TIR’a sığmaz! Bu kişisel reklamı hadi Freud’dan ipuçlarını bildiğimiz sinirsel nörolojik ve tedavisi mümkün olmayan hastalıklar olarak değerlendirelim de, ya afet bölgesinde zıkkımlanıyorsunuz be kardeşim! O kıt kaynakları tüketiyorsunuz. Neyse ki bunlar iki günlük tur düzenledikleri için, yeterince selfie çekilmeşse gerisin geriye dönüyor ve ülkeyi kurtarmış oluyor. Sonra gelsin kahramanlık ve iyilikseverlik masalları!
Reklam panosu gibi çorba dağıtanlar
Bu ve benzerleri, pek çok insanı da düşürüyor. Dernek, parti, meslek odası yeleklerini giymeden çorba dağıtan yok! Tabii ki bunlarla çorba dağıtanları aynı kefeye koymayalım, ama dayanışmanın da bir adabı, bir ahlakı olmamalı mı? Hani nerede o ‘alan el, veren eli bilmeyecek’ tekerlemesi!
Ve şimdi de sırada, pasif agresif duygu pornocuları!.. Bunlar ehlikeyif olduğundan herhangi bir yardım merkezine bir kez selfie için gidip, depremden bu yana ne kadar kötü olduklarını, tükendiklerini anlatan, bunu şiirden türküye, videoya müzik döşemekten kendi solgun yüzünü paylaşmaya kadar götüren en zavallı ve ilgiye muhtaç grup! Hani enkaz altında kalandan daha fazla acı çekmiş, ailesinin tümünü kaybetmişlerden bile daha fazla acı çektiklerini iddia edecek kadar da densiz!
Bir gazeteci-sanatçı prodüksiyonu:
Berbat bir duygu pornosu
Ve eğer bunlar ortalığa pislediyse bir afetin ardından o pisliğe tüy dikenleri de anmadan geçmeyelim! Tabii ki medya çalışanları ve bizim duyar yiyip duyar çıkaran sanat çevresi… Enkaz altında kalmış ve hayatını yitirmiş çocuğunun elini tutan babanın o fotoğrafını açabildiğin kadar aç, bir de o sanatçı sandıklarına ‘fotoya bak, en acılısını yaz’ ısmarlama rezaletini asla unutmamalı! Özür yazılarına hiç girmeyeceğim, ne beş para etmez ve ahmak olduklarının açık kanıtı zaten. O sanatçıların ilkokul kompozisyonundan da düşük yazılarına mı, bu vıcık vıcık duygu pornosunu ortaya atan, halktan, ülkeden bu kadar kopuk gazeteci geçinenlerin dehasına mı?.. Hangi birine sövsek?!
İşte bir doğal felaket sonrası sınıfta kalan seviyesizler geçidi böyle… Bunlar pandemi sırasında da, ‘delirdiklerini’, ‘ruhsal çöküntüye’ girdiklerini, perişan olduklarını anlata anlata bitiremeyip, ardından en saçma komplo teorilerini ileri süren ve savunanlardı. İçlerinde öyleleri vardı ki, yaşlıları eylemek için gidip sohbet etmeye kalkacaklardı, zor durduruldular. Ne kadar yaşlı varsa, kontamine olup gidecekti yoksa!
Tüm bu gözlemler, genelde bir sosyoekonomik gruptan seçmece tiplere yönelik gözlemler… Paralı, okumuş, ama seviyesiz, ahlaksız… Yoksa işte bunlar dışında iyi-kötü, doğru-yanlış, eksik-fazla çoğu insan seferber oldu.