“Bitti…” dersin bir gün. Ne kalbin aşkla çarpar, ne gözlerinin içi güler, seversin belki, ama sadece “insan” olarak… Hatta bazen itiraf eder, “Ben başkasını seviyorum…” dersin. Aşkın da bir ömrü var elbette. Bir gün biter. Ama bazen, bu terk edilmenin yarattığı duygunun, ayrılığın üstesinden gelemezsin.
Her şeye rağmen onu sevmekten vazgeçemezsin
Bittiğini bile bile sevmeye, bakışlarını bir noktada kilitli tutup, beklemeye devam eder, yaşamını durdurursun. Her şeye rağmen onu sevmekten vazgeçemezsin. Ayrılığın, şok, inkâr, özlem, umut gibi var olan evrelerinin birinde takılıp, kabullenmeye gelmeyi bir türlü başaramazsın.
Ayrılık da ölüm gibi bir kayıptır ve yas süreci başlar. Hayatta olduğunu bilmek, ama görememek, bir daha sarılamamak, kiminle, nerede, ne yapıyor gibi sorularla boğuşmak yerleşir yüreğine. Bazen de ölüm ayırır insanı sevdiğinden. işte o zaman, geçmişin güzel anılarına sığınırsın. Ama hala deli gibi severken ayrılmak öyle mi? Anılar, sadece acı verir. Bedenine yerleşen bir sızı, hiç cevabını bulamadığın sorular, söylemek isteyip de söyleyemediğin boğazına takılan cümleler, tamamlanamayan bir yas süreci olur ayrılık. Bir de zaman biçilir bu acıya, bir yıl süren ilişki altı ay, iki yıl sürerse bir yıl gibi. Belki de bu, istenen, ideal olan, elbette sağlıklı olan.
Anagapesis, daha önce sevdiğin kişiye, artık hiçbir şey hissetmeme hali
Anlatmak istediğim aşk acısı değil. O acının olduğu yerde, mucize gibi gelebilecek bir hal, bir sözcük, anagapesis, kabullenebilmenin belki de en kısa tanımı. Eski Yunancadan gelen anagapesis, daha önce sevdiğin kişiye, artık hiçbir şey hissetmeme hali. Değil mi ki, aşk acısında en çok yıpratan, onu hala sevmek, o zaman anagapesis, bir yanıyla ayrılığı anımsatırken, bir yanıyla da kurtarıcı bir sözcük gibi geliyor kulağa. Tıpkı, Nazım Hikmet’in şiiri gibi, ” Bence Sen de Şimdi Herkes Gibisin,” duygusu. Peki, insan bu noktaya gerçekten gelebilir mi? Hiç unutmuyorum. Yıl 2000 Sezen Aksu bir demo yapmış. İstiklal Caddesi bangır bangır, “Ben senin hayatından çıktım oğlum, hadi unut unutabilirsen” diye Sarı Odalar çalıyor. Birçok insana bu şarkı, kadın, ne güzel terk etmiş adamı gibi gelse de, ben, “hala nasıl seviyorsun, hem de deli gibi, hemen bir demo yapıyorsun, ne güzel çarpıyor yüreğin,” diye geçirmiştim içimden.
Anagapesisle her şey biter mi? Aşk acısı çektiğin, özlediğin insan bir anda herkes gibi olduğunda, belki de bir hüzün kalır. O büyük aşkın nasıl bittiğine dair bir hüzün. Duyguların yok olması, bir zamanlar sevdiğin insana, herkese bakar gibi bakmak, öylesine bir “Merhaba, nasılsın?” demek, gerçekten bunu başarabilmek. Bu başarı mıdır? Gerçekten varılmak istenen nokta mıdır? Yoksa aşkı yitirmek, tamamen yitirmek midir?
Oysa geçmiş, tüm yaşanmışlıklarıyla senin bir parçan
İnsan bazen, anılarını yok ederek, ona özlem duymayarak acısını azaltacağını düşünür. Oysa geçmiş, tüm yaşanmışlıklarıyla senin bir parçan. Anagapesise ulaşmak, o anının seni eskisi gibi incitmemesi mi?. Bazen ayrılıklarda, ismini söyleyince bile yüreğinde sızı hissedersin, her sabah kalktığında aklına ilk gelen yine o olur, onu hatırlatan bir ses, bir obje, koku, mekân ne varsa acı verir. Sonra bir bakarsın, zamanla anagapesis olmuşsun, gülerek anlatır, ismini de çok güzel telaffuz edersin. Artık birlikte yaşadığınız anılar da senindir, yaşlanmak, o anılarla güzelleşir, onları kaybedersek geriye hiçbir şey kalmaz. Belki de anagapesis, “biliyor musun, çok şanslıydım, çok güzel bir aşk yaşadım, ama olmadı, biz ayrıldık,” diyebildiğin gün gerçekleşir. İşte o zaman al, bu sözcük senindir. Yeter ki anılarını gülümseyerek hatırla.