Erkek üstünlüğünün hâkim olduğu; kültürün, adetlerin, inançların ataerkil düzene göre şekillendiği Afrika Kıtasında en fazla ezilen kesim olan kadınların hayatları dünyanın diğer kısmında yaşayan hemcinslerine göre daha da zor.
Afrika’da kuraklığın tehdit ettiği ve insani yardımların çok kısıtlı olduğu bölgelerde ebeveynler hayatta kalabilmek için kızlarını para ya da büyükbaş hayvan karşılığında çocuk yaşta evlendiriyorlar. “Kuraklık gelinleri” veya “özgürlükleri satılan kız çocukları” olarak adlandırılan, eğitim alma şansı tanınmayan bu Afrikalı genç kızlar kıtadaki zor yaşam şartlarında, çocuk denecek yaşta bebeklerinin sorumluluğunu da yükleniyorlar. Sabahın erken saatinde yol kenarı pazarlarda çeşitli mallar satan çocuk yaştaki bu kadınlar günlük 1 doların altındaki kazançlarıyla hayatta kalma savaşı veriyorlar. Afrika’daki yaşam koşullarına ilave olarak maruz kaldıkları cinsiyet ayrımcılığı ve karşı cinsten gördükleri şiddetle kadınların hayatları daha da zorlaşıyor. Başlarını soktukları derme çatma kulübeleri inşa etmek, ormana gidip yakacak odun temin etmek, kilometrelerce uzaktaki kaynaktan bidonlarla su taşımak kırsal kesimde hep kadınların görevi. Ateşi yakmak, yemek pişirmek, ısıttığı su ile çocukları ve çamaşırları yıkamak her gün yaptıkları rutin işlerin başında geliyor. Kız çocukları küçük yaşta kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenip artan zamanda da annelerine ev işlerinde yardım ederken bir nevi geleceklerinin provasını yapıyorlar.
Afrikalı kadının var olma savaşı
Afrika’da toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında öne çıkan konular özellikle sağlık, eğitim, erken yaşta evlilikler, kız çocuklarının satılması, kadına yönelik şiddet ve kadın sünneti meselelerinde yoğunlaşıyor.
Yaşam süresi tüm dünyada 1990 yılı itibarıyla 6 yıl artış gösterirken gerilediği tek bölge Sahra Altı Afrika. Sağlıksız yaşam koşulları ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlik nedeniyle anne/bebek ve çocuk ölümleri hayli yüksek oranda. Dünya genelinde doğum sırasında yaşanan anne ölümlerinin sadece yüzde 1’i yüksek gelirli ülkelerde gerçekleşirken, gebelik ya da doğum komplikasyonu nedeniyle bir kadının hayatını kaybetme ihtimali Nijer’de yaklaşık 1/7 iken İrlanda’da 48 binde bir. Anne ölümleri dünya çapında birkaç yıldır önemli ölçüde azalmasına rağmen bu oranın düşük gelirli ülkelerde, Sahra Altı Afrika ve Güney Asya’da hâlâ yüksek olduğu görülüyor.
Afrika’da Kadın Sünneti
Afrikalı kadınların yaşamlarını tehdit eden önemli bir gelenek de kadın sünneti. Afrika Kıtasındaki eski geleneklerini sürdüren toplumların önemli ritüellerinden biri olan kadın sünneti çocukluktan yetişkinliğe geçişi simgeliyor. Yaşadıkları toplumda kabul edilebilmek, evlenebilmek ve değer görebilmek için kadınlar sünnet olmak zorundalar. BM istatistiklerine göre dünyadaki 130 milyon sünnetli kadın ve kız çocuğuna her yıl 2 milyon yeni vaka ekleniyor. Gerçi, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) çalışmasına katılan kadınların çoğu, kendi toplumları içinde kadın sünneti hakkında konuşmanın bir tabu olarak görüldüğünü söylüyor. Bu nedenle bu konuda verilen rakamlar tahminlere dayanıyor. Halen 30 kadar Afrika ülkesinde uygulanmakta olan kadın sünnetinin ölüm, enfeksiyon, kanama, ürolojik komplikasyon, septisemi, AIDS, Hepatit B, doğurganlığı kaybetme, depresyon gibi yan etkileri mevcut.
BM Dünya Sağlık Teşkilatı, Uluslararası Af Örgütü ve bazı devletler kadının kendisi ve doğacak çocuğunun sağlığı açısından son derece sakıncalı olan sünnet uygulamasını sona erdirmeye kararlı. Afrika’daki 24 ülkede kadın sünneti kanunen yasaklandı. 12 gelişmiş ülkede ise Afrika’dan gelen göçmenler nedeniyle benzer yasaklar uygulanıyor. Sünnetli kadınların çoğu eleştiriye maruz kalma korkusuyla bu konuda konuşmak istemiyorlar. Bazen de, işlemin yasa dışı olduğu yerlerde, ailelerinin veya sünneti yapan kişinin kovuşturmaya uğramasına neden olma korkusu hakim olabiliyor.
Kadın sünnetinde kanunen yasaklanmış ülkelerde bile politik seçimler sırasında artış olduğu gözleniyor. Politikacıların oy kaybetme kaygısıyla kanunları uygulamaktaki isteksizlikleri, medyanın seçimler sırasında yaşanan iç kargaşaya odaklanmaları bu dönemdeki kadın sünnetindeki artışın nedenleri arasında.
Afrika’da yaşam şartları kadınlar için zor olmasına rağmen bu hayatta kalma ve eşitlik mücadelesinde onlara destek olacak uluslararası mevzuat ve uygulamalar da mevcut. Ancak bu mevzuatın tam anlamıyla işlerlik kazanabilmesi için bir takım aksaklıkların giderilmesi ve uygulama mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor.
Afrika’da kadınlar için uluslararası mevzuat
Afrika’da kadın haklarını düzenleyen çeşitli uluslararası düzenlemeler bulunuyor. Bunlardan en önemlilerinden biri “Afrika İnsan ve Halkların Hakları Sözleşmesi”. Evrensel insan haklarının tanınıp uygulanması amacıyla oluşturulan sözleşme, ilk etapta Afrika Birliği Organizasyonu’na üye olan 26 devlet tarafından 21 Ekim 1986’da onaylandı, 15 Temmuz 2009’da ise tüm üye ülkeler tarafından kabul edildi. Afrika kadınlarının geleneksel problemlerinin çözümünde bölgesel bir koruma mekanizmasına duyulan ihtiyaçla bu sözleşmeye ilâve edilen “Ek Kadın Hakları Protokolü” ise 25 Kasım 2005’te yürürlüğe girdi. Ancak, Afrikalı kadınlar için güzel bir geleceğin müjdesini veren, evrensel ve devredilemez kadın haklarına önem verilmesi ve uygulanmasının amaçlandığı protokolde hala bazı aksaklıklar mevcut.
Örneğin uygulamada taraf devletlerin nasıl bir yol izleyecekleri tam olarak belirtilmemiş. Yerel hukuk kurallarının protokol ile uyumlu ve uygulanabilir hale getirilmesi gerekiyor. Çünkü taraf ülkelerin çoğunda evlilik, aile, miras ve mülkiyet hakları hâlâ yerel hukuk üzerinden sağlanıyor. Protokolün denetim ve uygulama mekanizmaları tam olarak işlemediğinden taraf olan devletlerin yükümlülükleri sadece kâğıt üstünde kalıyor.
Bu konuda ikinci bir örnek de “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW). 1981’de yürürlüğe giren, BM temel insan hakları sözleşmelerinden biri olan CEDAW, diğer insan hakları belgelerinde yer alan hakların kadınlar için de uygulanmasını hedefliyor. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam, hukuk, sağlık ve aile gibi alanlarda kadınların rolleri ve yerlerine dair sorunları kapsamlı bir şekilde ele alan CEDAW’a taraf olan devletler kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklayan ve yaptırımlar getiren mevzuatları uygulamayı taahhüt ediyorlar.
Ruanda En İyi Örnek
CEDAW sonrası dönemde hazırlanmış, dolayısıyla eşitlik ve insan hakları konusunda anayasal düzenlemeleri barındıran en iyi örneklerden bir tanesi Ruanda. 1994 yılında 1 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan iç savaştan çıkar çıkmaz eşitliği somutlaştırmak adına düzenledikleri anayasalarında kadın haklarına yönelik hükümler örnek gösteriliyor.
Dünya genelinde kadınların parlamenter sistemlerde temsil edilme oranı sadece 22% iken bu oran Ruanda Parlamentosu’nda 61,3%’de. Kadın politikacıların çokluğu politik ajandada çeşitlilik yaratırken ülkedeki eşitlik ve adalet kavramını da sağlamlaştırmakta.
Ruanda’da her vatandaş artık eşit haklara sahip. Kişiler arası etnik ayrım yapılmıyor, tecavüz olayları azaldı, kadınlara eşleri tarafından şiddet uygulanmıyor, çocuklara eşit eğitim hakkı tanınıyor, kürtaj yasal, kadınlar toprak ve mülk sahibi olabiliyorlar ve eşler evlenmeden önce edindikleri malları ayrılmaları durumunda paylaşmıyorlar. Erkeğin vefatı durumunda mal varlığı eşi, kız ve erkek çocukları arasında eşit paylaşılıyor.
|
Kaynak: Parlamentolar Arası Birlik 2019
Türkiye, Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin gerisinde
Kadın-erkek eşitliği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bir kez daha gündeme gelirken, dilerseniz bir de Türkiye’de kadınların siyasetteki temsiline bir göz atalım. 2019 senesi Parlamentolar Arası Birlik raporuna göre Türkiye, milletvekili oranında dünyadaki 192 ülke içinde 17,4% ile 117’nci sırada yer alıyor. Türkiye’de 596 milletvekilinin sadece 104’ü kadın. Birçok Afrika, Asya ve Orta Doğu ülkeleri listenin üst sıralarında yer alırken, Türkiye Avrupa’da 37 ülke içinde sondan üçüncü sırada bulunuyor.
Afrikalı kadınların eşitlik ve yaşam mücadelesinde umut
Afrikalı kadınların eşitlik ve yaşam mücadelesinde umut verici bir gelişme de konunun Afrika Birliği Zirvesi’nde ele alınması. Toplumsal cinsiyet eşitliği Afrika ülkelerince de tartışılan bir konu. Afrikalı liderlerin katıldığı oldukça önemli bir toplantı olan ve her yıl gerçekleşen Afrika Birliği Zirvesi, bu konuyu tartışmak için iyi bir platform. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da yaşadığım 2015 senesinde 40 ülke devlet başkanının katılımıyla gerçekleştirilen 24. Afrika Birliği Liderler Zirve’sinde “Kadının Hakları ve Güçlendirilmesi” konusu işlenmişti. Zirvede kadının ekonomik ve sosyal açıdan güçlendirilmesi, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, kadına karşı şiddetin engellenmesi gibi konular ele alınırken uygulanacak olan yol haritası da hazırlandı.
Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki, devletler düzeyinde yapılan/yapılması beklenen tüm bu kurumsal ve yasal düzenlemeler bölgedeki kadınların eşitlik ve yaşam mücadeleleri ile desteklendiği oranda daha da güçlenebilir ve hayat bulabilir. Bu mücadelenin örneklerini Afrikalı kadınların kurduğu ütopik köylerde görmek mümkün.
Afrika’da kadınların mücadelesine tanık olmak- Umoja ve Awra Amba
Afrika’da kadına yönelik şiddetin yanı sıra bölgedeki kadınların mücadelesine tanık olmak umut verici. Buna güzel bir örnek, sizlere daha önceki yazılarımdan birinde detaylıca anlattığım, ataerkil Samburu Kabilesinden ayrılarak kendi köyleri Umoja’yı kuran kadınların hikayesi. https://binevigazete.com/afrikanin-mor-catisi-umoja-koy
Bir başka ütopik köy örneği de Awra Amba. Sosyo-ekonomik problemlerin ancak yardımlaşmayla aşılacağını düşünen Etiyopyalı Zumra Nuru, Awra Amba Topluluğu’nu 1980 yılında kurmuş. Her konuda eşitliği ilke edinen bu topluluk için çalışmak, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, yardımlaşmak ve temizlik gerçek ibadet sayılıyor. Tüm dinlerden uygun gördükleri kısımları ‘Altın Kural’ başlığı altında toplayıp uygulayan bu topluluk ilk başta tepki çekmiş olmasına rağmen Etiyopya Hükümeti, eşitlik ilkesiyle gayret göstererek fakirlikle başa çıkmaya çalışan bu topluluğu anlamaya çalışmış. Dünya Bankası kırsal kesim gelişim danışmanı Mohammed Mussa, Awra Amba ile ilgili hazırladığı raporda bu topluluğun uyguladığı eşitlik ilkesinin, iş ahlâkı ve sosyal sigorta sisteminin tüm dünya için bir örnek oluşturduğunu ifade ediyor.
Özetlemek gerekirse dünyanın birçok köşesinde olduğu gibi Afrika’da da kadın olmak acı çekmek, sancılı koşullara katlanmak, zor hayat şartlarını omuzlamak anlamına geliyor. Hızlı bir değişim içerisinde olan dünyamızda Afrika’da yaşam mücadelesi veren, her koşulda güçlü ve güler yüzlü kıta kadınlarının haklarını kazanmak uğruna verdikleri savaşta en kısa sürede başarı elde etmeleri dileğiyle tüm kadınların 8 Mart Kadınlar Günü’nü kutlarım.http://www.figengunduzletaconnoux.com
Figen GÜNDÜZ