Hastaneler dolu. Hekimlerin hastalara ayıracak zamanı giderek kısalıyor. Hasta veya yakınları, hekimlerin kendilerine ayırabildiği yetersiz zamandan, üstün körü muayeneden,çaresizliğin yarattığı tahripkar öfkeden dolayı sağlık personeline şiddet uyguluyor. Başta hekimler olmak üzere tüm sağlık personeli her geçen gün artan hasta sayısı ve zaman yetersizliğinden dolayı mesleğindeki gelişmeleri yeterince takip edemiyor.
Buna karşın başta internet olmak üzere sağlıkla ilgili yayınlar hastalar ve yakınları tarafından dikkatle takip ediliyor, hekimlerden beklenti artıyor. Ve hekimler bilinçlenen bu hastaları şartlarından dolayı tedavi ve tatmin edemeyeceğini bildiğinden, alel acele yazdığı reçete ile hastayı değil, hastalığı tedavi etmek istiyor. Hal böyle olunca da hasta, kendi kendini tedavi etme yöntemleri aramaya, geliştirmeye başlıyor.
Çaresizlik çare üretir
Kaliforniya’da yaşayan Vernon Johnston’un hikayesi de böyle bir olay. yapılan muayene sonrası dördüncü derece saldırgan prostat kanserine yakalandığını ve hastalığın metastaz yaparak kemiğe geçtiğini öğrenen Johnston kendisine önerilen kemoterapinin derdine çare olamayacağını, verilen ilaçların tüm hücrelerini zehirlemekten ve yaşam kalitesini düşürmekten başka bir fayda sağlamayacağını; hekimlerin eline zehirli ilaçları tutuşturmaktan öte bir yardımları olamayacağını varsayıyor ve konu hakkında araştırma yapmaya başlıyor.
Araştırmaları sonucu, kanın alkali değerinin(Ph) yükseltildiği takdirde kanserin ilerlemesinin durdurulabileceğini, bu konuda Dr. Marc Sircus ve Dr. Tullio Simoncini adlı iki hekimin hastalarının kan alkali değerini (Ph 7.3-7.5) yükselterek tedavi ettiğini öğreniyor. Araştırması sonucu hamur kabartma tozu (Natriumhydrogencarbonat) ve Akça ağaç şurubu kullanarak hastalığın tedavi edilebileceği bilgisine ulaşıyor.
Akça ağaç şurubu bulamayan Johnston, sabah-akşam şekerpancarı pekmezi ve kabartma tozu kullanmaya başlıyor. Bu yönteme ek olarak Omega-3 yağı (Balık ekstra virgin zeytinyağı) salata, yoğurt, sebze, az meyve, bol su, mineral, yumurta, yağsız koyun eti kullanıyor. Yürüyüş, spor, özel nefes egzersizleri yapıyor. Güneş, bol D vitamini ve C vitaminin eksik etmiyor. Şeker ve unlu mamülleri ise hayatından tamamen çıkarıyor. Tüm yediklerini, içtiklerini, aktivitelerini kayıt altına alıyor ve günlük tutuyor.
Zehirsiz tedavi
Johnston, uygulamaya hiç aksatmadan (düzenli uyku dahil) haftalarca devam ediyor. Durumunu tespit için yapılan genel kontroller tüm doktorları şaşırtıyor. Çünkü, prostat ve kemik kanseri iyileşmiştir. Tekrar yapılan tetkikler de aynı sonucu veriyor.
Konu, mahalli gazete olan Valley News’te yayınlanıyor. Daha sonra Vernon Johnston olayı tüm ayrıntıları ile “My Dance With Cancer” adıyla kitaplaştırılıyor.
Dr. Mark Sircus aynı hikayeyi “Sodium Bicarbonate-Richman’s Poor Man’s Treatment” adıyla kitap haline getiriyor. Bu arada Dr. Sircus, İkinci Dünya Savaşı sonrası hardal gazının öldürücü etkilerinden yola çıkılarak kemoterapinin devreye sokulduğunu, şimdiye kadar yaklaşık 2 trilyon dolar sarf edilmesine karşı kanserin kesin tedavisinin yapılamadığını, büyük ilaç firmalarının böylesine altın yumurtlayan bir tavuğu yok etmeme adına , kanserin gerçek yüzünü ortaya koyan araştırmaları halı altına süpürdüğünü, günümüzde kanserin hücre zarı ve temel yağ asitleri ilişkisi ile çözümünün gündeme geldiğini iddia ediyor ve ekliyor. “Hiçbir hekim hastasını hardal gazı kökenli kimyasallarla zehirleyerek tedavi edemez”. Kanser konusunda büyük kavga devam ediyor ve ucuz, doğal çözüm yöntemlerinin devreye girmesi bence yakın. Hem de çok…
Turgay Renklikurt