Namı diğer ‘aşk hormonu’ Oksitosin

Oksitosin, namı diğer ‘aşk hormonu’,’bağlanma hormonu’. Hem kadın hem erkekte var ama kadında reseptörleri daha çok. Yani salgılandığında daha çok hissedilir. Peki ne zaman salgılanır? aslında birçok durumda…
En bilineni ise doğum başladığında ki doğumu kolaylaştırır, emzirirken de sütün bolca gelmesini sağlar.

Başka….kız kıza sohbet ederken, birlikte alışveriş yaparken, güzel bir müzik dinlerken…

Peki aşk hormonu adı nereden geliyor?

En çok hatta bir volkan patlaması gibi yoğun salgılandığı eylemden alıyor adını…sex eylemi..
Sex eyleminin her aşamasında salgılanır, orgazm sonrası zirveye çıkar. Hem kadında hem erkekte… Ama kadınlar daha şanslı bu konuda çünkü reseptörleri yani alıcıları daha fazla.

Oksitosine aşk hormonu denmesinin bir diğer nedeni bağlanmayı artırması. Doğumda ve emzirirken bebeğe, sex sonrası partnere bağlanmayı artırır. Tahmin edeceğiniz üzere kadının erkeğe bağlanması daha güçlü olur.

Neden kadınlar oksitosini daha çok salgılıyor ve algılıyor?

Bu haksızlık ya da bir dezavantaj gibi gelebilir böyle söyleyince ama bence devamını okuyun.
Ben bugün oksitosinin genelde konuşulmayan bir etkisinden bahsetmek istiyorum.

Oksitosin, parasempatik sistemi uyarır, yani  bizi dinlenmeye, sindirmeye, tamir etmeye ve üremeye yönlendiren sistemi. Karşıt sistem sempatik sistemimiz ise savaş ya da kaç sistemidir.
Bu iki sistem otomatik çalışır ve bizi hayatta tutar.

Eski çağlarda en büyük ölüm tehlikesi vahşi hayvan saldırısıydı ve savaşmak veya kaçmak gerekirdi. Bunun içi sempatik sistem otomatik uyarılır. Bu sistemin başlıca hormonu kortizol salgılanır ve vücutta bir takım değişikliklere yol açarak kişiyi savaşa ya da kaçmaya hazırlardı.

Bugün de aynı sistem geçerli aslında ama sempatik sistemimizi uyaran değişti. Vahşi hayvanın yerini iş stresi, patron veya çalışma arkadaşlarının mobbingi, eşle çatışma, trafikte çatışma, kariyer kaygıları aldı. Bu durum aslında daha kötü çünkü, vahşi hayvan saldırısı bittiğinde ölmediysen parasempaik sisteme geçip hayatın tadına varıyorduk.

Oysa günümüzde nerdeyse sürekli sempatik sistemde yaşıyoruz ve sürekli kortizol salgılıyoruz. Bu da bizi hasta ediyor maalesef. Ölmüyoruz ama sürünüyoruz gibi düşünün. Tüm kronik hastalıkların (diabet, hipertansyon,..)ve oto immun hastalıkların (sedef, hashimoto, lupus,…) kökeninde sürekli sempatik sistem uyarısı, kortizol yüksekliği var.

Parasempatik sistemi aktive etmenin ve kortizolü düşürmenin değişik yolları var. Yoga, meditasyon yapabilirsiniz, şarkı söyleyebilirsiniz, dans edebilirsiniz veya elinize bezi alıp tüm evi temizleyebilirsiniz, egzersiz yapabilirsiniz…

Ben size en etkili ve eğlenceli olabilecek olanı öneriyorum  kortizolü en  güçlü düşüren , oksitosinin en bol salgılandığı eylem, sexi…. Güzel ve doyumlu bir sex sonrası nasıl rahat bir uykuya geçtiğinizi hatırlayın işte bu oksitosinin etkisi, ortamdan kortizolü siler, tüm dertler de bir süreliğine uyur. oksitosinin bu etkisi minimum dört saat sürer.

Parasempatik sistemde kalmak ve daha sağlıklı olabilmek için oksitosininizi kullanmayı unutmayın

Jinekolog Operatör Dr. Orkide Şancı

Paylaş

Son Yazılanlar

Dijital içeriklerin gastronomiye etkisi

Gastronomi, bir yandan kadim geleneklere ve yerel tatlara dayanırken diğer yandan sürekli yeniliklerle şekillenen dinamik bir alan. Bu hızlı değişimin önemli bir ayağını, hiç şüphesiz

Gastronomide geleceği şekillendirmek

Turizm, gastronomi ve ağırlama sektörleri, hem ekonomik hem de toplumsal açıdan dünyada çok önemli bir yer tutuyor. Bu alanlar, hem yerel kültürlerin korunmasını hem de

Bu resimlerde herkesin duygusu saklı

Bilinçdışı renklerle konuşuyor. “Bazı organik meseleler” Ressam, oyuncu ve iç mimar Melis Babadağ, “bazı organik meseleler” isimli ilk kişisel resim sergisini The Art Capsule Gallery’de

Edebiyat ve popüler kültür

Popüler kültüre hapsolmuş en popüler davranışlardan biri nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden popüler kültüre küfretmektir, derim. Sondaki lafı başta söyledim ama mevzunun özeti bu sevgili

Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar