Sokak röportajı denilmesine alışamadım, bildiğim kadarı ile röportaj, her iki tarafın da konuşulacak konuda yeterince hazırlıklı olması ile gerçekleşen bir görüşme. İçeriğin sürükleyici, doyurucu, iz bırakan bir metine dönüşmesi en önemli beklenti. Uzatılan mikrofondan aktarılan izlenimler çoğu kez; kısa, özlü, dolambaçsız olarak bir şeyleri ifade etme telaşında titreşen kelimeler.
Aniden bir soru ile karşılaşmak
Sokaklarda insan halinin en dokunulmazı olan ‘kendi halinde dolaşırken’ bir soru ile karşılaşıp; şaşkınlığın, parmakla işaret edilmenin heyecanında konuşmak zor olsa gerek. İzlerken, yanıtlayanla bir yutkunup, birlikte terleyip, hafif bir çarpıntı duymak da olası bazen.
Birbirini bir filmde izliyormuş gibi, dokunmasız, değmesiz, kaçamak bakışlarla insanlar geçiyor aynı görüntülerde. Zembereği büküle büküle kurulmuş oyuncaklar gibi yürüyor birileri. Belli ki soruyu soran, aynı dertlerin gemisindeyiz, sen de farkında mısın der gibi soruyor. Kimisi kürek mahkumu, nefes nefese konuşuyor. Kimisi kazan dairesinde geminin, cehennem tasvirleri ile boy ölçüşüyor.
Salkımıyla yutturulmuş ifadeler
İstediğimiz kadar konuştuğumuzu varsayalım, biz suskunluğun öznesi, fiili ve failiyiz. ‘’Sizce ekonomi nasıl, eğitim sistemi nasıl olmalı, göçmen politikasını nasıl buluyorsunuz, neden aşı olmadınız, komplo teorilerine nasıl bakıyorsunuz, Lozan’ın gizli maddeleri neydi’’? Karşımıza birileri dikilip, epeydir eşelenen bir konuda fikrimizi sorarsa, neyi savunup, nereye vardıracağımızı kırpık- çarpık belletmiş birileri. Salkımıyla yutturulmuş ifadeler. Öğretenlerin mutluluğu bir yerlerde görülüyordur mutlaka. Önümüze getirilmiş mönüden seçilmiş fikriyat.
Ama madem sordun söyleyeyim; çöpleri karıştırıyor insanlar, birbirlerine bakamayan gözleri sokakları süpürüyor. Bir çeşit körlük mü bu, yoksa cezalılar mı? Bakma, konuşma, karışma cezalısı. Ne aradıkları belirsiz; bulup götürdükleri kimseyi mutlu edecek şeyler değil.
Olur ya; günü gelir de duyulursa bir itiraz, karşı geliş, direniş, alt etme düşüncesi, sıradan çıkma, karşısına dikilme… O zaman belki çözülür üzerimizdeki kat kat düğümler.
Korktukça kendime yabancılaşıyorum, sessizce geçiştiriyorum çocuklarıma verdiğim sözleri. Bir batında korkuya ikiz doğmuşuz sanki. Hep bir ağızdan susuyoruz evvel zamandan beri.
Karnem kötü, kaçıncı kez okuyorum aynı dersleri. Sonsuz ortak suskunluklarımızın arkeolojisini öğreniyoruz okullarda en başta..
İçimizdeki saklı gelişimin yoludur dönüşmek. İnsanız işte, cesaretin damarı bilincin altı kat altında, bulana kadar ayrı bir ömür, bulduktan sonrası apayrı.