Tarihin en eski rehberi olan genetik

Son dönemde ne kadar çok duyar olduk değil mi ? DNA artık kulağımıza eskisi kadar uzak gelmese gerek. Sahi uzak mıydı ki, bizler genetik parçacıklar değil miydik?

İnsan ve doğanın bizlere bıraktığı eşsiz bir miras ve miras alınan özelliklerin varyasyonunun incelenmesi diyebilir miyiz genetik için. Canlıların nasıl göründüğünü, nasıl davrandığını ve hatta nasıl hissettiğini belirleyen bir genetik miras düşünün ki üç milyar harfli bir şifre…

Sizce de büyüleyici değil mi?

Zaman, ilk varoluş. Sorumuz, Genetik hep var mıydı? Tek hücreli canlıların aklında “Bir daha ne zaman bölünsem?” sorusunun varlığından bu yana, evet hep vardı.

İsviçreli biyokimyager Friedrich Miescher, lenfositlerden ve balık spermlerinden izole ettiği bir maddeye “nüklein” adını verdi. İşte DNA’nın yazılı tarih sahnesine ilk adımı gerçekleşti. Üzücü ama kimse de “Nüklein de ne ki, ne yapılır bu şeyle?” gibi delice sorular aklına getirmedi belki getirdi ama dile getirmedi.

DNA’nın ilk yazıldığı o roman açığa çıktığında o zamanlar genetik pek de popüler değildi.. Ama günümüze geldiğimizde, işler epey değişti. Genetik, sosyal medyada milyonlarca takipçiye sahip bir fenomen gibi karşımıza çıkmakta. Herkes ondan bahsediyor, çünkü bize kendi hikâyemizden, köklerimizden ve hatta geleceğimizden haberler getiren sembol haline geldi. Nerede bir hayat varsa, onun temelinde DNA’nın izlerine rastlayabiliriz çünkü.

Tarihin en eski rehberi olan genetik, yalnızca geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de kapısını aralar.

İnsanoğlu bu kadim dili çözmeye çalıştıkça, genetik açamayacağı kapı olmayan bir anahtar haline geldi. Düşünsenize, genetik bir zamanlar Darwin’in Galapagos Adaları’nda gözlemlediği kuşlarda saklıyken; Mendel’in bahçesinde bıkmadan usanmadan yetiştirdiği bezelyelerin büyüklüğüne bakıp “Ya tamam da neden bunların biri uzun, biri kısa; neden renkleri böyle?!” şeklinde sorular aklına getirerek ebeveynlerine benzediğini fark etmesiydi.

Bugün diyet planlarımızdan suçlu tespitine, klonlamadan yapay zekâya kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Yalnızca “Bu göz rengi annemden mi babamdan mı?” gibi basit soruların cevabını vermiyor; kansere çare arıyor, doğumdan önce sırları çözüyor tahmin ediyor, ölümsüzlüğün peşinde koşuyor.

Peki ya gelecek? Genetik, yalnızca biyolojinin değil ki, teknolojinin de kapısına dayandı. Bir gün belki de yapay zekâ, kendi DNA’sını oluşturacak ya da DNA’mıza bakıp “Bugün hangi özelliklerimi güncelleyeyim?” diye soracağız ve genetik bir devrim ile karşılaşacağız.

Evet, genetik hep vardı. Ama şimdi onun önemini, potansiyelini ve etkisini daha fazla anlıyoruz. Tabi ki bu kadarı ya da benim anlatacaklarımla kalmıyor. Bazılarımızın genetik yapısı, uyku problemi yaşamaya ve melatonin (bağırsaklardan üretim ) sorunu yaşarken bunu üreten gen hasarı yaşarken bazılarımız yaşamıyor.

Bazılarımız dışarıdan uykusu gelmesi için melatonin salgılanmasını tetikleyen ilaçlar alıp diyabet olma riskini artırırken kimileri kafasını yastığa koyduğu an uyuyor veya uyku ilacı aldığında şeker hastası olmuyor.

Kimi kahveyi çokça içip sakinleşirken kiminin tamamen nöropsiko tabanı bozuluyor ve anksiyete ve depresyon gelişimi artıyor.

Yani günün sonunda her besin herkese yaramıyor. Nutrigenetik (nutrition+genetik) başlı başına genetik temelimizi oluşturuyor ardından epigenetik ve diğer faktörler geliyor. Hastalık yok, hasta var dedirten bu bilim kişiye özel yaklaşımı her geçen gün daha da çok vurguluyor. Bu yüzden genetik kodunuza almanız gereken besinlerin peşinden koşmalısınız.

Bir de asıl meselemiz var: Genetik, bir zamanlar sadece kimin burnunun kime çektiğini merak ettirirken, bugün “Hangi yiyecek seni sağlıklı yapar, hangisi hasta eder?” gibi sorulara cevap veriyor.  Peki bu iş nereye gidiyor? Market alışverişi yaparken DNA analizi yaptırmalı, ona göre alışveriş listesi hazırlamalıyız.

Diyabet, obezite, kalp hastalıklarının her geçen gün arttığı dünyada koruyucu ve önleyici sağlık hizmetleri sunan genetik sizlere gerçek şifanın kapılarını açıyor… Şimdi sizlere soruyorum zamanınızı ve paranızı sağlığınız ve sağlıklı günleriniz için mi harcamak istersiniz  yoksa para ve zamanınızı hastalıklarınıza mı harcamak istersiniz ? . Bir ömrümüz var ve zamanımız çok kıymetli ..

Unutmayın ki her birimiz EŞSİZİZ referansımız sağlam, DNA’mız!

Esra Şahin

Paylaş

Son Yazılanlar

Değişen İklimle Değişen Tatlar

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyrederek son 110 yılın sıcaklık rekorunu kırdı. Bu olağan dışı hava koşulları, ülkemiz tarımı, hayvancılığı ve gastronomisinin

Sessizliğin görünmez dikişleri…

Çok katlı binaların bitmeyen tekrarlarının tenezzülü dahilinde gösterilen yollar ve boş bırakılan alanlarda yaşıyormuş gibi yapan insanlar, benzerlerinin benzersizliğini görmenin bıkkınlığı ile bir dirhem değişme

Otellerde Ramazan Sofraları

Ramazan ayının, İstanbul’un tarihî ve kültürel dokusu içinde bambaşka bir anlamı var. Şehrin dört bir yanında kurulan sofralar, aileleri, dostları bir araya getiriyor. Son yıllarda

İklim modelleri olanları açıklayamıyor

Bugün artık kafe ve bar muhabbetlerinde bile hemen herkesin ahkâm kestiği meselelerden biri haline geldi ‘iklim krizi’, eski adıyla ‘küresel ısınma’… Her kafadan bir ses

Geleneklerin ve sadeliğin mutfaktaki gücü

Mutfak, her toplumun kültürel hafızasını taşıyan bir alan. Gelenekler, alışkanlıklar, damak tatları burada şekilleniyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Ancak, mutfaktaki muhafazakârlık, çoğu zaman durağan bir

Borsa İstanbul Psikolojik Eşiği Geçti

Borsa İstanbul yüzde 8.78 yükselişle ile 10507 puandan kapandı. Borsa 10200 teknik ve psikolojik eşik haline gelen seviyelerinin üzerine tırmandı. Ons altın ise 2900 seviyesi

Kışı geride bırakırken Portekiz yolculuğu

Bugünkü günlüğümün konusu, kış mevsimini geride bırakırken yaptığım bir Portekiz yolculuğu… İstanbul’da bir kış mevsimi daha yavaş yavaş geride kalıyor. Bazen güneşli, bazen bulutlu, bazen