Üç civan fidanla günü geçirdim,
genç, atak, güçlü ve soylu görünüşleri ile,
toprağın üzerinde var olma azmini dolu dolu hissederek;
yaşama sırasını sabırla bekleyen bir fidandan daha çok,
koyun; minelli, menevişli sularından açığa yol almayı bekleyen kayıklar gibiydiler.
Ihlamurdu birisi, her söylenene kulak veren yapraklarıyla,
arşın- kulaç kat be kat göğün meraklısı
Çiçeklere bezenip aldatmaya meyilli görünse de bir vakitler, yanaklarına al bırakıp ıradıkça güneş,
ellerini bırakıp tutunduğu daldan, rüzgarın önüne katılıp sonsuzluğa giden;
bende erken bir heves, gölgesinde düşler tüttüren
Bu çölde bir Ihlamur gerek; ne ses, ne su; gölge arayacaksam eğer..
Ayrılıp ıhlamurun ninnisinden, dayansam zeytinin gövdesine, ömür ömür geçmiş zamanın tüketemediği gençliğine.
Bak, güre zeytin, atmışsın omuzuna ceketi, sağa sola dal- yaprak verince gözelerin,
fiyakası az bozulacak gibi, hepimize ömür biçenlerin.
Az dur asma fidanım, sarılacağın ben değilim,
Gözüne kestir sana en yakın sırımı, dolaş, paylaş sarımını,
çalımını al büyümenin,
bebek filizlerin delişmendir,
çevik, dur-durmaz çocuk ellerin tırmanıp aşar karşı koyuşları ancak.
Yüreğine doluşursa korkular, umuduna, sevdana yapışan yasaklar,
sıkı tutun, diren, asla vazgeçme, evirgenlerden yan tutma.
Çocuk kalmak, çocuk yatmaktır büyüsen de.