Benimki Torosların bir köyünde başlayan ve İstanbul’a kadar uzanan bir hikâye. Benim için yaşam yolculuğumun en önemli adımlarından biri, babamla birlikte Haydarpaşa’da atıldı. Ne zaman Haydarpaşa’yı görsem, babamın, öğretmenlerimin baskısıyla leyli meccani sınavlarına girmeme izin vermesi ve Kandilli Kız Lisesi’ni kazanmamla, Silifke’de “Allah’ın oğlu” dedikleri babamın yüzündeki o ifade gelir aklıma. Kabullenmenin zorluğu ve kızını her türlü tehlikeden korumanın kaygısıyla karışmış bir bakıştı o. Ama ne oldu? Kaderine razı oldu ve beni İstanbul’a emanet etmek için geldi.
Yılın bana verdiği iki armağanı
Kandilli Kız Lisesi hayatımın en güzel yıllarının, gençliğimin saklı olduğu yer. Evet, hayatım bir roman olur muydu? Eğitim adına verdiğim mücadele, bir doktor olarak geçirdiğim yıllar, normal doğum uğruna geçirdiğim uykusuz geceler, patolojiyi bitirip, Kadın Doğum olarak ikinci ihtisasıma başlamamla gençlere örnek olmak isterdim.
Mesleğimin 70.yıl plaketi
Bu yılın bana çok anlamlı iki armağanı oldu. İlki, mesleğimin 70.yıl plaketi. İstanbul Tabip Odası’nın düzenlediği toplantıda plaketimi Prof. Dr. Nergis Erdoğan Hanım verdi. Benim için inanılmaz bir mutluluktu.
Ancak bizim sınıftan sadece beş kişinin katılabilmesi çok hüzünlüydü. Yurtdışında olan ve İstanbul dışında yaşayan arkadaşlarımız da var, ama ne yazık ki 53 mezunları artık azaldık. Bir zamanlar ailelerimizle birlikte oldukça kalabalık gerçekleştirdiğimiz geziler çok geride kalmıştı. Sınıf arkadaşlarım çocuk doktoru Dr. Zeyyat Parman – sınıfımızın organizatörü – ve sevgili eşi Dr. Nezahat Parman’la yeniden orada birlikte olmak benim için ayrı bir mutluluktu. Kardeşten öte 76 senelik bir arkadaşlık bizimkisi.
Günün bir diğer anlamlı plaketi de mesleğinde 80. yılını dolduran 1943 yılı mezunu, 53 sağlık bakanı gören meslektaşım Dr. Hasan Sabahattin Kayhaoğlu’nun 80. yıl plaketini alması.
Mustafa Sağlamer’den “Mürüvvet”
Bu yılın bana bir diğer armağanı da Sevgili Mustafa Sağlamer’in, pandemi döneminde başlayan sohbetlerimizi, tarihi olaylarla birlikte toparladığı, hayatımın önemli noktalarını anlatan kitabı “Mürüvvet” oldu. T harfinin üzerinde de Tıp amblemi var. Kitap için Sağlamer’e çok teşekkür ediyorum. Emeğine, yüreğine sağlık.
Eğitim, benim için çok önemli. Bu konuda herkese, özellikle kız çocuklarına destek olmaya çalışırım. Elbette, belli bir yaşa gelince tecrübelerinizi, gördüklerinizi, anılarınızı paylaşabilmeniz çok anlamlı. Kitabın Atatürk Vakfı Yayınları’ndan çıkması ve yazılarını hep takip ettiğim Yılmaz Özdil’in önsözü de benim için bambaşka bir heyecan.
Kitapta Alman Kralı ve Kutsal Roma Cermen Frederik Barbaros’la buluşmamız da oldukça ilginç Silifke’de 1190 yılında ölen Barbaros’la ilgili bir anımı da anlatmak istiyorum. Bir dönem Sicilya’da yaşayan kızım Mine, bir gün oradan telefon ediyor, telefonda heyecanla, “Anne, burada bir sanat tarihçisiyle tanıştım. Türkiye’de en sevdiği yer Silifke’ymiş.” Şaşırıyorum tabii.
Ama sonradan da ziyaretimize gelen Calogero isimli bu sanat tarihçisi. Tam bir entelektüel ve Barbarossa’nın Silifke’de öldüğünü duyunca, sadece bu nedenle Sicilya’dan Silifke’ye gelmiş.
Ve yıllar sonra ben bir kitapta bir kurgunun içinde Barbarossa’yla yeniden buluşuyorum.
Tabii ki, bana bu köşeyi veren ve bu yaşta beni köşe yazarı yapan Füsun Saka’ya da ayrıca teşekkür ederim. Yıllardır sohbetlerde anlattığım anılarımın bu köşede ve bir kitapta toplanmasında daha güzel ne olabilir.
Dr. Mürüvvet Meryem Türkili