Homeros’un ardında bugünü geçmişte bulmak

Bir yanda; kazananın bile özünde kaybedeceğinin ve insani olanın, bir o kadar da yabani olduğunun anlatıldığı İlyada destanı, öbür yanda, bir işe tutkuyla bağlanamayan, hedefi olmayan insanın sürüklenmeye mahkum olacağı ancak uğruna yaşayacağı bir amacı olan kişinin ‘ideal insan’ olabileceğinin destanı Odysseia. İkisi de Homeros destanı. En azından öyle biliyoruz.

Peki Homeros hakkında bildiklerimiz?

O, koca destanların tepesinde duruyor gibi görünürken aslında efsanelerin altında kaybolup gitmiş biridir. Homeros’un kim olduğu, aslında gerçekten var olup olmadığı, bu destanları yazanın o olup olmadığı gibi sorular hâlâ kesin cevabını veremediğimiz sorulardır. Bu sorular da onun kaybolmuşluğun en belirgin kanıtıdır. M.Ö. 850’lerde yaşadığı düşünülen Homeros, aslında her konuda muallakta kalmış bir ozandır. Kimine göre bütün Yunan destanlarını o yazmış ve neredeyse Yunan dinini kurmuş, kimine göre ise sadece birkaç dize ona aittir.

Ama bildiğimiz bir şey var ki Homeros, bu destanları yaratan kişi değildi. Homeros var olan bu efsaneleri olabilecek en kapsamlı ve uyumlu şekilde bir araya getiren adeta yeni bir sistemde, bir tiyatro oyunu gibi kurmuş bir şairdi.

Eserleri okurken, Homeros’u bu destanlardan ayıramamızın sebebi de budur. O bir bütün halinde eserlerinin içinde yaşar. Onları var ettiği gibi kendi de o eserlerde var olur.

 

Ozanın günü ve Homeros okumaları

Her yıl Bozcaada’da yapılan “Ozanın Günü ve Homeros Okumaları” festivali, etkinliğin fikir babası olan Haluk Şahin tarafından 22 yıldır düzenleniyor. İki gün süren etkinliğin ilk günü, alanında ünlü sanatçılar ve profesörler eşliğinde şiirler okunuyor ve o senenin temasıyla ilgili konuşmalar yapılıyor. İkinci gün ise gün doğarken deniz kenarında Homeros destanları ve şiirleri okunuyor.

Bu etkinliği yapma fikri en başta nereden çıktı?

İlk defa lise yıllarımda Homeros okudum. Daha sonraki yıllarda da Homeros’la ve burada olmam nedeniyle Troya’yla ilgilendim. Tabii insanlık tarihinin en önemli edebi eserlerinden birisi bu. Edebiyata da her zaman yakınlık duymuştum. Bir gün, İrlanda’da, edebiyat severlerin James Joyce’un “Ulysses” adlı romanını, yılın bir gününde baştan sona okuduklarını öğrendim.

Bu bir gelenek haline gelmiş. Ben de, acaba biz Homeros’la ilgili ne yapabiliriz diye düşündüm ve biz de Homeros okuyalım dedim. Troya kazılarında görev alan Manfred O. Korfmann benim dostumdu. Bu fikrimi ona söyledim. Biz de başta Türkçe olmak üzere çeşitli dillerde Homeros okuyalım dedim. O da “Kim ilgi gösterir ki?” Dedi ama bu benim için sorun değildi.

Hazırlıklara başladık derken sonradan acaba bu yaptığım manyaklık mı diye düşünmeye başladım. Etkinliğin başlayacağı günden bir gün evvel buraya, buluşalım dediğimiz Salhane’ye geldim ve güneşin doğuşunu izledim. Gün doğarken aklımdan geçen tek şey, burada bir şeyin güzel olmama ihtimali neredeyse yok gibi bir şey.

Öylece başladık ve inatla, ısrarla bunu sürdürdük ama 15.yılda artık yorulmaya başlamıştım ve artık yeter demenin vakti geldi diye düşünmeye başlamıştım. Fakat biz bunu kendi kafamızda bitirmişiz sadece. Boyuna telefonlar, mektuplar geldi. Bu sene hangi şair geliyor? Neler yapacaksınız? Diye onlarca soru. Oradan anladım ki bu artık kendi başına bir hayat kazanmış yani onu artık ben bile durduramam. Bunun üzerine devam ettİk ve devam da ediyoruz gördüğün üzere. Her yıl birbirinden seçkin, güzel insanlar buraya geliyorlar ve burayı adeta bir şiir şöleni haline getiriyorlar.

Konseptleri nasıl belirliyorsunuz?

Güncel olaylar bizi etkiliyor, geçmişle güncelin birlikteliği çünkü biliyorsunuz ki güncel sorunlarımız da o kadar orijinal değil.

Kocasını askere gönderen savaşmaya gönderen kadının ızdırabı, onun geride kalan çocuğunun durumu, göçler, depremler, afetler, hastalıklar… hepsi. Zaten klasik eserlerin en önemli özelliklerinden birisi de, insanlığın sorunlarını zamansal sınırlama olmadan değerlendirebilmiş olmalarıdır.

Etkinlik için Bozcaada’nın seçilmiş olmasının özel bir nedeni var mı? Neden anakarada değil de adada?

Troya alınacağı zaman tahta atı bırakıp gelip adanın arka tarafında ayazma tarafında saklanıyor yunan tekneleri. başka yerlerde de sık sık adı geçiyor adanın. Ada bu hikayelerin bir parçası. Troya alınacağı zaman Yunan tekneleri adanın arka tarafında saklanmışlardı. Anakarada da yapılabilirdi elbette ama buranın havası, buna meraklı insanların burada olması, kalkıp buraya gelmeleri.

Defne Saka

Paylaş

Son Yazılanlar

Nostalji dolu bir Aralık ayı

Her sene Aralık ayı geldiğinde içimde o kadar farklı duygular doğar ki. Bence yılın en neşeli en mutlu ve lezzet dolu günlerini yaşadığım bir ay

Balonlu bir cumartesi öyküsü

Bilmiş bilmiş konuşuyor, küçücük ellerinden biri boşta kalmış, boyundan yukarıda, şimdi yazdığı senaryoda oynuyor sanki. Öteki elini tutan annesine günün sonu kalmış bu tatlı yaramazla

Yıldızların altında gastronomi hikayemiz

Michelin Rehberi 2025 Türkiye seçkisi, gastronomi dünyasında büyük bir ilgi ve heyecanla bekleniyor. İstanbul, İzmir ve Muğla’nın öne çıkan restoranlarını kapsayan 2025 seçkisi, Türk mutfağının

Mirasla geleceği harmanlayan buluşma

Türk gastronomisinin global arenadaki en güçlü temsilcilerinden biri haline gelen Gastromasa Uluslararası Gastronomi Konferansı bu yıl dokuzuncu kez İstanbul’da düzenlendi. “Legacy & Menu” (Miras &

Zeytinyağının hayatımdaki önemi

Maria’nın günlüğünde bugün; zeytin hasadını konuşup zeytinyağının hayatımda, sağlığımda, evimde, restoranlarımdaki önemini anlatmak istedim. İki hafta önce sevgili arkadaşım Emine ve eşi Mark, beni arayıp

Trump Ekonomisi Enflasyona İşaret Ediyor

Borsa İstanbul geçen haftayı yüzde 3.37 artışla ile 9184 puandan kapattı. Gram altın 3062 TL’den ve  Ons altında düşüşle 2684 dolardan kapanış yaptı. Dolar 34.30, Euro

Kadın kooperatifleri tek platformda

Son sayılarda kadın kooperatifleri ve kadın emeği üzerine yazılar yazıyorum. İlgi duyduğum, özellikle bizim toplumuzda üzerinde durulmasını gerekli bulduğum bir konu Günümüzde Kadın emeği, dünyanın

Barcelona’nın ağırbaşlı kuzeni Madrid

Barcelona’yı Mayıs ayının denizden gelen iyot kokulu esintileri arasında bırakıp, Madrid’e doğru yola çıkıyoruz. İki şehir arasındaki 505 km mesafeyi iki buçuk saat gibi bir