Asya, Avrupa ve Afrika kültürlerine ait sayısız nesneyi yaklaşık 25 yıldır meraklıları ile buluşturan Artemis’in Kaptanı Kadir İrfan Yalın ile koleksiyonerliği, eşyaların dilini, kültürel belleğimizi konuştuk. Bir hediyelik eşya dükkanı olmaktan öte, koleksiyonerlerin önemli duraklarından biri olan Artemis’te, İrfan Bey ile Türk kahvesi eşliğinde farklı kültürlere ve zamanlara uzanan sohbetin tadı damağımızda kaldı.
Toplamak ve biriktirmek, insanoğlunun geçmişini sahiplenmesine yönelik en belirgin dürtüsü… Geçmişi, bugünü ve yarını ile üç boyutlu yaşayan ve kalıcı olma isteği taşıyan insanın, eşyaları toplayıp biriktirmesi, geçmişi elinde tutmanın bir sembolü ve dışavurumu. Koleksiyonerlik, insandaki bu kalıcılığı geçmişin izlerinde arama isteğinin, ete kemiğe bürünmesi, tatmin etmenin ötesinde bu duygunun düşünceye yükselmesi, bilinçli ve sistematik bir işe dönüştürülmesi… Kuşkusuz bir koleksiyon oluşturan bilinç, bir eşyanın ya da nesnenin neleri sembolize edebileceğini görebilecek bilgi birikimine de sahip olmak anlamına geliyor.
Kadıköy’de yaklaşık 25 yıldır farklı kültürlere ait nesneleri bir araya getiren Artemis, artık sadece farklı kültürlerin sembolü nesnelere sahip olmak isteyenlerin değil koleksiyonerlerin de önemli duraklarından biri. Artemis’in kapısından içeri girdiğinizde, bulunduğunuz mekanın sadece bir hediyelik eşya dükkanı olmadığını hissediyorsunuz. İçeri adım attığınız anda, başka kültürlere ve başka zamanlara giriş için anahtarı çevirmiş oluyorsunuz. O kapının muhafızı da bir koleksiyoner…
“Koleksiyonerlik bitmeyecek bir yolculuk”
Kadir İrfan Yalın, Asya, Avrupa ve Afrika’da yer alan sayısız kültüre ait nesneyi, Artemis’te meraklısı ile buluşturuyor. Zamanla eşyanın dilini anlamaya ve kültürel hafızayı diri tutacak nesneleri toplamaya gönül vermiş biri. Maskelerle başlamış işe. Sonra arkası gelmiş. Kurşun kalem, manikür seti, Mısır’da Osmanlı askerlerinin kaldığı esir kamplarına ait eşyalar, 1860 – 1880 yılları arasında çekilen, Amerikan iç savaşı dönemini yansıtan ve dünyanın ilk fotoğraf tekniği ile çekilmiş 1500 adet teneke fotoğraf, kolonya, parfüm şişeleri ve daha birçoğu… Şimdilerde iyi bir koleksiyon yazarı olma yolunda ilerleyen Yalın, yazarak ve televizyon programları yaparak yoluna devam ediyor. Yalın’a göre koleksiyonerlik hiç bitmeyecek bir yolculuk:
Koleksiyonerlik bugünün değerlerini yarına taşımaktır
“Koleksiyonlar toplumların belleğidir. Bu nedenle bilimsel araştırmalardan sosyolojik çalışmalara, sanattan günlük yaşama kadar her şeyin izleri koleksiyonlarda bulunur. Mesela kronolojik olarak geçmişten bugüne kadar dikiş makinalarını içinde barındıran bir koleksiyon, sanayi devriminin izlerini taşır. İlk kalemtıraştan bugünkü küçücük olan kalemtıraşa kadar olan yolculukta insanoğlunun teknolojide yaptığı savaşımı görürsünüz. O tasarımsal değişikliğin ardında insanoğlunun bilimsel araştırmalarının önemi ve bu yoldaki uğraşı var. Bu nedenle örneğin 1. Dünya Savaşı’na ait bir koleksiyondan çıkaracağınız izlerle savaşa yeni özellikler katarsınız. Hiç kimsenin bilmediği bilgileri koleksiyonlarda bulursunuz. Bu nedenle çok önemlidir. Yüksükten kibrite kadar her koleksiyon ardında ciddi derece izi, gizemi ve güzelliği taşır. Bu nedenle koleksiyonlar toplumların belleğidir ve dünyanın çeşitli yerlerinde devletler, koleksiyonerlere destek olarak koleksiyonların müzelere dönüşmesini ve herkese ulaşmasını, bilimsel araştırmalara kaynak teşkil etmesi konusunda yardımcı olurlar.”
“Koleksiyon asla bir birikinti değildir”
Koleksiyonculuğun öncelikle önemli bir hobi olduğunu ifade eden Yalın, bir koleksiyonun asla bir birikinti olmadığının da altınız çiziyor:
“Koleksiyonculuk, herkes için ayrı bir süreç. Bir kısmı buna çocukluktan başlıyor. Toplama güdüsü çok hoş bir şey. Önemli olan insanın kendini mutlu hissetmesi, kendine ait hobiler yaratması ve bu hobilerle yaşama bir takım pencereler açması. Bugün dünyanın her yerinde yöneticilere hobi kazandırmak adına çalışmalar yaptırılıyor. Hobisiz toplumlar yorgun ve mutsuz olur. Kazancı ve başarıları ne olursa olsun, hobi hayata renk katar. Koleksiyonculuk öncelikle bir hobidir. Eski bir kibrit kutusunu bulduğunda sevinen bir iş adamına hiç kimse o mutluluğu parayla pulla yaşatamaz. Koleksiyonculuk insana yolculuk yaptırır kapılar açar. Koleksiyonlarla öylesine sürüklenen insanlar gördüm ki, koleksiyonculuk insanların devlet başkanları ile çalışmasını sağlar. İş adamlarıyla birtakım platformların oluşumunda yer almasını sağlar. Köyden gelen birisinin çok ünlü bir siyasetçi ile buluşmasını sağlar. Koleksiyonlar yaşamlara, yaşam, mutluluk, şevk, heyecan katar. Ayrıca koleksiyonculuk insanları merdivenlerden çıkaran bir süreçtir. Bu sürece başladığınız zaman bunun seviyesini size koleksiyonlar söyler. Mesela bir koleksiyon bir birikinti değildir. Tasnif edilmiş bir birikimdir. Tasnif edilmemiş şeylere koleksiyon denmez. Onun için tasnif edilen birikimler koleksiyondur. Neye göre tasnif edileceği de koleksiyonerin geldiği seviyedir. Bu tasnif de her zaman değişir.”
“III. Selim’in lavtası, Neyzen Tevfik’in neyleri çöpe gitti”
Koleksiyonculuğun hak ettiği konumda olmadığını belirten Kadir İrfan Yalın, koleksiyonerlere kaçakçı gözüyle bakan bir kesimin olduğunu söylüyor. Bu konuda bilgi ve bilinç eksikliğimiz nedeniyle kaybettiğimiz değerli koleksiyonları da anlatan Yalın, koleksiyonculuğun yasalarla desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor:
Koleksiyonculuk yasalarla desteklenmeli
“Koleksiyonculuğun hak ettiği yerde olmamasında devletin neden olduğu birtakım olumsuzluklar da var. Koleksiyonerlere bir kesim kaçakçı olarak bakıyor. Gazete haberlerinde koleksiyoner lafı öyle bir imgeleniyor ki, yasadışı iş yapan biri gibi algılanıyor. Mesela ünlü bir işadamı dalgıç malzemeleri koleksiyonunu deniz müzesine bağışladı. Müzede bir tane dalgıç malzemesi yoktu. Oysa bu ülkede 1800’li yılların sonunda Abdülhamid zamanında bir dalgıç malzemeleri kullanılmaya ve eğitim verilmeye başlanmış. Ancak bir tane kalmamış. Kadıköy ile bilgili bir örnek vereyim. Dünyanın en büyük Türk müzik aletleri koleksiyonu Yeldeğirmeni’ndeki bir evden bir müzeye gideceğine eskiciye gitti. Bu konuda o devrin Kadıköy Belediyesi yöneticileri gerekli tavrı sergileyemedi. Çünkü anlayamadı. Ethem Nuri Güngör hocamız koleksiyonları ile beraber kayboldu. Hiç kimse sahip çıkmadı. Ethem Hocamız ile Kadıköy Belediyesini iskelenin karşısındaki Şehr Emaneti binasına “Türk Müziği aletleri müzesi “ kazandırma konusunda en üst düzeyde görüştürdüm ama beceremedim. O müthiş koleksiyonu gördükleri halde anlayamadılar. Oysa o bina kişilik bulacaktı ve bir müzik aletleri müzesi olarak sonsuza dek yaşayacaktı. Bunun gibi yüzlerce örnek her gün kayboluyor. Nedeni, sahip çıkmayı bilmiyoruz. Kültür Müdürlüğü bu konuda bilgisiz olabilir ama bilenlerin bilgisine kulak vermeli. Kulak vermediklerinde böyle yazık günah oluyor. O koleksiyonun içinde, III. Selim’in lavtası vardı, Afgan Kralı’nın rebabı gitti. Neyzen Tevfik’in neyleri vardı. Hepsi gitti. Rauf Yekta Bey’in eşyaları vardı. Hepsi eskiciye ve çöpe gitti. Bu bir örnek. Bunun gibi çok örnek var. Koleksiyonculara çıkarılan ciddi zorluklar var. Özellikle tarihsel arkeolojik eser toplayanlar için. Dirhem toplamaya kalktığınızda yüz tanesi bir lira etmiyor ama bunun her biri için on tane fotokopi çekip kırk tane yere başvuru yapma zorunluluğu var. Devlet kaçakçı olarak algılıyor. Oysa yurtdışından ülke kültürüne katmaya antika değerinde bir eser getirdiğinizde kaçakçı muamelesi görüyorsunuz. Yurtdışında satılıyor ama Türkiye’ye getiremiyorsunuz. Herkes tersi olduğunu sanıyor ama koleksiyonculuk yasalarla desteklenmiyor.”
Tarihimize sahip çıkamıyoruz…
Yalın, dünyanın farklı ülkelerinde geçmişe koleksiyonlar aracılığıyla nasıl sahip çıkıldığını da şöyle örnekliyor:
“Darphane-i Amire’nin Viktorya döneminde kurulan muhteşem darp makinaları, 12 Eylül döneminde eskicilere satıldı. Yine Darphane-i Amire’deki birçok şey hurdacılara gitti. Bu zihniyet koskoca Yavuz gemisini söktü. O geminin eşi Averof, Yunanistan’da kültür merkezi olarak liman liman dolaşıyor. Yavuz gemisini neden söküyorsunuz? Tramvaylar aynı şekilde sökülüyor. Neden söküyorsunuz? Bugün Milano’da hâlâ eski tramvaylar çalışıyor. Yemekli vagon yapmışlar. Turistlere şehri tanıtıyorlar. Kültür turizmi böyle bir şey…”
Osmanlı döneminde opera
Kadir İrfan Yalın’ın çalışmaları, koleksiyonculuğun Türkiye’nin imajını güçlendirmeye katkısını örnekleyecek nitelikte. Osmanlı döneminde opera üzerine çalışan Yalın, bu konuda Floransa Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde bir de sunum gerçekleştirmiş:
“Beni çeken konulardan biri de Osmanlı döneminde opera. Bu konuya Araştırmacı-Yazar Emre Arıcı’nın yaptıklarından yola çıkarak, onun da yardımlarıyla yeni şeyler katmak için çalışıyorum. Geçen sene Floransa Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, Osmanlı sarayının İtalyan Maestrosu olarak Donizetti Paşa’yı ve İtalyan müzisyenleri anlattım. Çok ilgi çekti. Bilmiyorlardı. Araştırmacı olarak baktığınızda hiçbir zaman bitmiyor. Her bulduğunuza bir şey daha ekleniyor.”
Dilek KARAGÖZ