Irmak Zileli, Everest Yayınları’ndan çıkan son romanı Bende Ölen Sensin’de reklamcılık sektöründe çalışan Volkan’ın iç sesiyle erkeklik hallerini ataerkil düşünce yapısını, kadınların konumunu tüm ayrıntısıyla anlatıyor.
Unutulmayan detaylar
Volkan’ın yaşadığı bir bar kavgasında aldığı darbe, ardından babasının özel durumu nedeniyle taşraya dönmesi ve giderek hafızasını kaybetmesi adeta paralel bir şekilde ilerliyor. Volkan, bazı detayları unutsa da erkekçe davranışlar içinde olmayı unutmayarak yaşamının bazı detaylarını hatırlamaya çalışıyor.
Lise çağında kaybettiği annesiyle uzun soluklu ilişki yaşadığı Demet ile diyaloglarını, yeni bir iş kurarken verdiği mücadeleyi ve en sonunda hiç dönmek istemediği taşraya, babasının yanına zorunlu sebeplerden dolayı dönüşünü okurken Volkan üzerinden ataerkil düşünce yapısını da görüyoruz. Irmak Zileli, Bende Olan Sensin’i Bi’nevi Gazete’ye anlattı.
Kitabın ortaya çıkış süreci ile başlayalım çünkü ‘kendimle en çok mücadele ettiğim roman’ diye adlandırıyorsun bu kitabı.
O biraz da yazar olarak kendimle olan mücadelem ile ilgiliydi. Ve anlattığımız karakterle. Baş karakterimiz Volkan çok sıradan bir adam. Çok sıradan, ortalama her an karşımıza çıkabilecek, herkesin hayatından geçip gitmiş birilerine benziyor. Çok sıradan bir insan olmasının yanı sıra farkındalığı olmayan bir adam. Reklamcı ama bu onun entelektüel yapmıyor. Üniversite mezunu ama entelektüel değil.
Kendi üzerine düşünebilme becerisi
Entelektüellikten neyi kastediyorsun?
Bence entelektüellerin en önemli becerisi kendi üzerine düşünebilme becerisidir. Bir insan eğer kendi üzerine düşünme becerisine sahip değilse istediği kadar bilgi sahibi olsun entelektüel sayılamaz. Yapıp ettiklerinin anlamları sonuçları üzerine bir değerlendirme yapamaz. Dolayısıyla farkındalığı olmayan, kendi bilinç dışı süreçleriyle yabancı, kendine kör bir insanın sesinden onun hikayesini okuyoruz.
Karakterle mücadele ettiğin nokta bu muydu?
Evet kendi sorunlarının farkında olmayan bir adamın iç sesini seslendirirken derdini verememek elimi kolumu bağladı. Yazar olarak ben onun adına konuşamayacağıma göre, onun konuşmasını istediğime göre Volkan’ın derdi üzerine düşünmesi mümkün değil. Romanda bu adamın problemi ne sorusuna Volkan cevap veremiyor ama Volkan dışında konuşacak kimse yok.
Ben metinlerinde yazarı konuşmayan birisiyim
Okur bu metinde Volkan’ın derdinin ne olduğunu nasıl anlayacak? Bu soruyu çok düşündüm. Ben nasıl verebileceğim bu adamın problemini? Yani burada anlatmak istediğim bir konu var, bir derdim var, benim bir derdim var. Volkan’ın derdi var ama o farkında değil. Ben de dertle yazdım, bu romanı nedir o dert erkeklik nasıl inşa ediliyor? Şimdi bütün bunları tartışmak istiyorken romanda Volkan bunları tartışmıyor iken benim kendi kendime olan meydan okumam şuydu, hiçbir farkındalığı olmayan bir adamın bu derdini okula nasıl aktarabileceğim? En çok mücadele ettiğim buydu.
Burada o halde eril tarafını da yazıya aktarman gerekti. Bunu nasıl sağladın?
Yazar olarak belki de söz söyleme, okura bir şeyi aktarma bir mesaj verme konusunda eril tarafımı dinlemem gerekti. Bu da benim bir yazar olarak eril tarafımla yüzleşmemi sağlamış olabilir. Ben yazarlığı ebeveynliğe de benzetiyorum. Bir ebeveyn nasıl yeri geldiğinde etkin, yeri geldiğinde pasif olmalıysa yazar da bunu yapabilmeli.
Bu dengeyi kurabilmesi ve bence hatta olabildiğince yok olmalı. Bu anlamda yazar metin içinde kendi otoritesini yıkabilmeli. Yazarın otoritesiyle her zaman mücadele ettim. Bütün metinlerimde onu yıkmaya çalıştım ama bu belki de bu metin en uç noktasıydı.
“Eğitimli Erkek Fiziksel Şiddet Yerine Psikolojik Şiddet Uyguluyor”
Kitap, aslında beyaz yakalı ve sosyoekonomik seviyesi yüksek olan bir karakteri anlatıyor. Ama sadece bu kesimden bir erkeğin üzerinden ataerkiyi anlattığı düşüncesine katılmıyorum. Çünkü Volkan’ın reklamcılık alanın verdiği ezici mücadeleyi, köydeki Mehmet Ağa köylülere karşı gösteriyor. Sözün özü, ataerkil düşünce yapısı ne kent tanıyor, ne köy tanıyor diye düşünüyorum. Ne dersin?
Kesinlikle katılıyorum. Bir roman yazdığınız zaman bir karakter oluşturuyorsunuz ve o karakterin ait olduğu bir sınıf oluyor, bir mesleği oluyor, çeşitli özellikleri oluyor. Ve tüm bu ayrımlara rağmen insan olmaktan ve erkek olmaktan gelen özelliklerini o karakteri iyi izlediğimizde diğer erkeklerle ve insanlarla ortaklaşabildiğini görüyoruz.
Sonuç olarak tikel olanın içindeki tümel olanı yakalıyoruz. Çünkü aslında erkeklik dediğin gibi kent, köy, taşra tanımıyor. Bizim zaten en çok konuştuğumuz şeylerden biri de bu. Hani hep bir algı vardır kadına yönelik şiddet konusunda, üniversiteli eğitimli adam karısını dövmez.
Hayır, çok eğitimli, son derece kalbur üstü, ekonomik olarak son derece iyi bir durumda olan erkeklerin de eşlerini, sevgililerini dövdüklerini biliyoruz. Nihayetinde erkeklik bu anlamda sınıflar üstü bir duruma geliyor. Senin de yakaladığın konuyu vermeye çalıştım aslında. Volkan karakteri bir kadına hiçbir şekilde fiziksel şiddet uygulamıyor kitap boyunca, hatta dıştan bakıldığı zaman gayet medeni ve düzgün tavırlar sergiliyor.
Volkan’ın içinde bulunduğu cinsel yakınlaşma anlarında kadınlara yönelik nesneleştirici hali ve kendi hazzına odaklanması da psikolojik şiddetin örneği gibi. Volkan’ın flörtü Selin bir psikolog. Bir barda sohbet ediyorlar ve Selin tüm iyi niyetine rağmen Volkan onun davranışlarını kıymetini pek bilmiyor. Selin o bar kavgasından sonra yaralanan Volkan’la ilgileniyor. Tüm sorumluluğunu alıyor ve bu davranışlara Volkan iyi niyetle karşılık vermiyor. Yok sayıyor, pek de umursamıyor. Ne dersin bu konuda?
Volkan’ı anlamaya çalışarak yazdım. Bu adam neden böyle? Volkan neden Selin’in ilgisi ve şefkati karşısında bu kadar keskin ve umursamaz görünüyor? Aslında Volkan, kendi içindeki şefkatle karşılaşmaktan korkuyor belki de. Volkan duygularla temas kurmaktan kaçınan birisi. Duygusallıkla ilişkilendirilen dişil taraflarından kaçınıyor çünkü bunun bir erkek için zayıflık olabileceğini düşünüyor.
Erkeğin dişil tarafını açar mısın?
Her insanın hem eril hem de dişil tarafları var. Sağlıklı olan da bu iki tarafın dengede olabilmesidir. Toplumun erkeklik inşasında erkeklere yapılan ilk hareket erkeklerin benliğinin bir tarafı olan dişil tarafıyla bağlantılarının çok küçük yaştan itibaren kesilmesi. Bu da çocuğun saç uzunluğundan tutun duygularını ifade etmesine karışarak uygulanıyor.
Yazarın hayal gücü sınırsızdır. İşleyeceği konuları cinsiyetine bağlı olarak kısıtlamak bence yanlış fakat bir yandan da bir erkeğin beynini bu kadar nasıl iyi okuyabildiğini merak ediyorum.
Erkeklerin kurduğu bir dünyada yaşıyoruz hepimiz. Diğer kadınlar ve diğer tüm cinsiyetlerden insanlar erkeklerin kurduğu ve yönettiği bir dünyada yaşıyoruz. Biz onu soluyoruz her an ve dolayısıyla çok iyi tanıdığımız bir yerdeyiz. Mesela bir erkek için bir kadını yazmak bu kadar kolay değil. Çünkü o bir kadının kurduğu bir dünyada yaşamıyor ve dolayısıyla kadına o kadar iyi tanımıyor. Ama ben bir kadın olarak bir erkek, her tarafım erkeklikle dolu. Erkekliğe maruz kalıyorum.
Diğer bir konu da her bireyin içinde dişil ve eril tarafları olduğunu söylemiştik. Ve içimdeki eril tarafa büyüteçle baktığımda başarı arzusu, hedefe odaklanma gibi özellikleri görebiliyorum. Kadınlar olarak bunu iç dünyamızda da bulabiliriz. Örneğin ben hiçbir göçmen olmadım ama bir yere misafirliğe gittiğimde orada diken üzerinde ve daha dikkatli olma halini biliyorum. Buna büyüteç tutarak da göçmenleri anlayabilirim. Hatta anne karnından çıkmanın bir göçmenlik hali olduğunu yaşıyorum. Ve bir bebek için kendisine yabancı olan bir dünyaya gelmenin vermiş olduğu yabancılık hissini tanıyorum.
Üçüncü olarak da tabii ki temas ettiğim erkekler. Dostlarım, sevgililerim, arkadaşlarım. Bütün bunlara baktığımız zaman gözlemlediğim durumlar var. Öteki taraftan deneyim sadece bireysel olarak yaşadığımız olaylardan oluşmuyor. Okuduğumuz kitaplardan da izlediğimiz filmlerden de deneyim elde ediyoruz. Dolayısıyla o izlediğimiz, okuduğumuz her şey bizim bünyemize dahil oluyor.
Ve bir karakterin inşası sırasında uzun bir okuma ve araştırma süreci yaşıyorum. Her romanından önce burada da erkeklik üzerine çok yoğun okumalar yaptım ve bu okumaları yaparken sözlü tarih çalışmaları okuduğum erkeklik üzerine kuramsal çalışmaları okuduğum psikoloji kitapları okudum Her birinde bir dolu vaka bir dolu erkekle tanıştım. Aslında onların hikayeleri de beni Volkan’ın canlandırma konusunda besledi ve uzun bir süreç içerisinde romanı çalışırken tasarlarken ister istemez karakter de yavaş yavaş ete kemiğe bürünmeye başladı.
Ahmet Çağatay Bayraktar