Funda ve Yavuz Akyazıcı’yı en son Kuzguncuk Hugin Mugin’de dinledim. Lütfen siz de bu yazıyı okurken, spotifydan “Kuş” şarkısını tıklayın ve onların hikayesini okumaya başlayın. Muhteşem bir ikili. Muzipçe yüreğe dokunan sözlerle sahnedeler. “ Uçmayı denemeyenlerden öğüt aldım bilmeden”, “silkeliyorum kalbimi camdan komşular kızıyor” gibi sözlerle gülümsetiyorlar, yüreğe dokunuyorlar. Kuş ve Aşk Olsun en çok dinlenen şarkıları arasında.
Matt Wilson, Eric Person, Billy Harper, Kevin Fitzgerald Burke, Joe Fonda gibi müzisyenlerle çaldı
Yavuz Akyazıcı, cazın peşinde Amerika’ya gitmişsiniz. Ve hayal edemeyeceğiniz isimlerle çalmışsınız. Nasıl atıldı bu yolculuğun ilk adımı?
Kuleli Askeri Lisesi, İTÜ Uçak Mühendisliği, Boğaziçi Kimya Mühendisliği’yle süren eğitim yolculuğuna son noktayı sanatçı Teoman’la birlikte Boğaziçi Sosyoloji’de koydum.
Boğaziçi Müzik Kulübünde arkadaşım Serhat Yalamanoğlu’nun verdiği John Coltrane’in Love Supreme albümüyle fark etmeden sadece caz dinler oldum, -aslında caza girişi o albümle yapmazsın, çıkarsın- ve Neşet Ruacan’ın “Caz New York’ta öğrenilir” tavsiyesiyle New York’a gittim..
New York’taki New School caz konservatuarına giriş sınavında karşımda, Caz müziğine aşık olmama neden olan Coltrane’in grubunda kontrbas çalan Reggie Workman duruyordu. Jüri koltuğunda oturmuyor seçme sınavı yaptığı öğrencilerle bizzat birlikte çalarak kararını veriyordu. Tabii ki heyecanım dorukta. Çünkü Reggie’yle çalmaya mı, sınavı geçemedi odaklanacağımı bilemiyordum.
Sınavı geçip okula başladıktan bir süre sonra sonra Billy Harper “ müziğinde senin geçmişinle, sizin müziğinizle ilgili bir şey duymuyorum,” diyor. Bu sözler müzik yaşamımda bir dönüm noktası oluyor, yazdığım bir sürü şarkıyı çöpe atıp, Türk Musikisi kitapları getiriyorum. Fakat anlıyorum ki, Türk musikisi ustası olmak da bir ömür gerektiriyor. Ama bunu yapacaksam caz yapamam.
Bu aşamada kulağımda kaldığı kadarıyla bu alanda beste yapmaya çalışıyorum. Sonrasında kısa süre içerisinde Matt Wilson, Eric Person, Billy Harper, Kevin Fitzgerald Burke, Joe Fonda gibi çok başarılı müzisyenlerle çaldım. Burada Billy Harper’ın tavsiyesinin işlemiş olduğunu görüyorum. Amerika’nın en meşhur caz kulüplerinden birisi olan Birdland’de çalıyorum. Bird Charlie Parker’ın lakabı. Chet Baker ‘ın meşhur olduğu come back gecesi de orada olmuş.
Ve 2006 yılında Türkiye’ye döndünüz? Yavuz Akyazıcı Project’i kurdunuz
Amerika’dayken Caz Sandardları konseptiyle çok ilgilenmiştim. “The Great American Song Book” adı altında toplanmış olan standard şarkıların aslında zamanın pop şarkıları olduğunu ve caz müzisyenlerinin bu şarkıları doğaçlama için bir vesile olarak kullandığını biliyordum. Bu konseptin problemi bence şuydu.
Zamanın pop şarkıları, çalına çalına standartlaştı ve caz standartları oluştu. Fakat sonrasında buraya güncel eklemeler çok yapılmadı. Güncel pop müzikle cazın arasındaki mesafe arttı ve caz dinleyicisi azaldı. Ben bunu farkedince, aynı konsepti günümüz pop müziğine uygulamayı, hatta bunu Türkiye’de yapmayı hayal ettim.
Sonrasında bu fikir çok başarılı oldu ve Amerika’nın en ünlü entellektüel network kanalı NPR benimle bu konuda bir röportaj yaptı. Bu konseptte milestone olmuş Türkçe pop şarkılarını kaydetmeyi hedeflemiştim. Fakat bu kadar önemli şarkı bir albüme sığamayacağı için bunu 3 albüme yaymayı düşünmüştüm. Bu yüzden Turkish Standards Vol.1,2 ve 3 yayınlandı.
Bunun dışında trio ve quartet olarak enstrümantal olan ve kendi bestelerimden oluşan albümlerim de var. Hatta canlı seyirci önünde performans kaydı olan 2 CD’lik “Live At Pannonnica” albümüm de var.
Ama, en çok dinlenenler, şarkı bilinirliği çok yüksek olduğu için Turkish Standards serisi oldu.
Sosyoloji mezunusunuz ama mühendislik de okudunuz. Müzik alanında bu bilgilerinizin nasıl faydasını gördünüz?
Tabii ki, mühendislik, sosyoloji bilgim müzik alanında farklı şekillerde işime yarıyor, oldukça pahalı olan ve kayıt teknolojisi için kullanılan mikrofon preamfilerimi kendim yapıyorum. Albüm kayıtlarında yazılım teknolojisini rahatlıkla kullanıyorum.
Sonrasında eğitmenlik alanında kendimi geliştirirken, mühendislik ve üretim alışkanlıklarımla cazı öğretirken bir metodoloji oluşturuyorum.
Yıllar içinde biriktirdiğim deneyimimi bir kitaba aktarıyorum Tüm teknik bilgiler yanında, sahnede, müzikal sohbette nasıl kibar oluruz dan, insanları daha iyi bir ruh halinde eve yollamaya kadar her şeyden bahsettiğim “Caz Doğaçlama Sanatı” kitabını yazdım.
Ve Funda Akyazıcı ile sahnedesiniz. Onun sesi size eşlik ediyor
Caz, vokal performans için çok özgürlük tanıyan bir genre. Dolayısıyla bunu maksimum düzeyde kullanan Sarah Vaughan gibi virtüyözitesini gösteren bir tarz da mümkün; veya Chet Baker gibi “under-statement” ustası, satır aralarında oldukça duygu yüklü ve zarif sunuşlar yapan bir tarz da mümkün.
Çünkü, melodiyi ( özellikle doğaçlamalar sonrası ana temaya dönünce ) özgürce renklendirmek mümkün. Burada seçenekler önemli oluyor tarz belirlemede. Funda çok gösterişli “over the top” sunuşa nazaran, yumuşak kalbe dokunan sesi ve güçlü ifadesiyle özgün bir hikaye anlatıcısı.
Funda Akyazıcı, siz de Sosyoloji mezunusunuz. Ve iş dünyasında da deneyimleriniz oldu. Sonra müzik nasıl geldi?
Aslında amacım evde kendi kendime ya da en fazla eşe dosta çalıp söylemekti.
Müziğe yatkınlığım ta ilkokul yıllarında keşfedilmeye başlamıştı aslında. Okuldaki müzik hocamız Toroslu Belen, her yıl orta okul ve lise öğrencilerinden oluşturduğu koroya ilkokuldan bir tek beni almıştı. Hatta annemi okula çağırıp “Ajda Pekkan gibi bir yeteneği var. Funda mutlaka müzikle ilgilenmeli. Onu konservatuara yazdırmayı düşünün” demiş.
Annemler de dinlediler bu tavsiyeyi. Beni bir yaz, bir şan hocasının evine götürdüler. 9 yaşlarında filan olmalıyım. Piyanonun başında benden bir şeyler yapmamı istedi şan hocası. Detaylar aklımda değil, fakat tek hatırladığım ağlamak üzereydim ve bir an önce oradan gitmek istemiştim. Annemlere de bir daha bana konservatuar demeyin, dedim.
Tüm öğrencilik yıllarım boyunca her tür etkinlikte şarkı söyleyen kişi olmaya devam etmiş olsam da müziği kariyer olarak seçme konusu o yaz orada kapandı benim için..
İş dünyasına girmeyi kafama koymuştum. Üniversitede sosyoloji okurken işletmeden yan dal yaptım. Uluslararası ticaret sektöründe çalışmak istiyordum, oldu da. 12 yıl süren iş yaşamımda satış direktörlüğüne kadar yükseldim.
Koç Üniversitesi’nde Executive MBA programını tamamladım. Kariyer basamaklarını tırmanmak vs derken… 30’lu yaşlar geldi çattı 🙂 Beni ne mutlu eder diye hayatımı sorgularken fark ettim ki ben müzik yapmak ve şarkı söylemek istiyorum. İçimde daha baskın, daha net başka bir istek duymuyordum.
Kendi şarkılarımı yazmak ve söylemek üzere eksiklerimi gidermek adına armoni öğrenmeye karar verdim. Aslında amacım evde kendi kendime ya da en fazla eşe dosta çalıp söylemekti. Ancak Yavuz’la caz armonisi çalışmaya başladıktan sonra işler değişti. Caz standartlarını analiz edip akor yürüyüşlerini öğrenmeye başladım. Ella Fitzgerald, Frank Sinatra ve Louis Armstrong’u önceden biliyordum.
Fakat Chet Baker, John Coltrane, Mel Torme, Julie London, Anita O’Day ve daha niceleri ile tanıştım. Caz söyleme isteğim giderek pekişti ve Yavuz’la oturup caz standartlarından oluşan bir liste hazırladık. Hazırlayış o hazırlayış 🙂 Gitar-vokal düet olarak ilk konserlerimizi vermeye başladık.
Yavuz Akyazıcı Project’in o dönemki solisti Kenan Vural, bir süreliğine ayrıldığı Yüksek Sadakat grubuna geri dönünce bu projenin lead vokali de ben oldum ve Yavuz Akyazıcı – Turkish Standards Vol.3’te yer aldım. İlk albüm kaydım böylelikle gerçekleşmiş oldu.
Peki caz müziğinin şarkı söylemene nasıl bir katkısı oldu?
Cazın alamet-i farikası doğaçlama olduğu için, şarkıların sadece ana melodisini ezberlemek yeterli olmuyor. Caz sanatçıları sahnede anında, çalınan şarkının formu ve armonik yapısı sınırları içinde kalarak bir nevi yeni besteler yapıyorlar. Diğer caz müzisyenleri ile müzik yapacaksanız kulağınız melodik, armonik ve ritmik olarak gelişkin olmalı ki o anda oluşan müzikal sohbeti lezzetli hale getiren unsurlardan biri olabilin.
Profesyonel müzik kariyerimin cazla başlaması, bu konulara eğilmemi zorunlu kılması nedeniyle müzikal olarak ufkumu çok genişletti. En çok da kendi şarkılarımı bestelerken katkısını görüyorum.
Bu kariyer değişikliğinde hiç zorlanmadınız mı peki?
Babam tam bir “Kuş” fanı oldu çıktı.
Zorlanmaz olur muyum? 35 yaşında profesyonel olarak caz söylemeye, sahneye çıkmaya başladım. Bu ancak yaşadığında anlayabileceğin bir şeymiş 🙂 Düşünüyorum da baya delilikmiş bu cesaret ettiğim şey. Evet, şarkı söylemeyi çok seviyordum, ama mikrofon elinde yüzlerce insanın karşısına çıkmak, herkesin gözü üzerindeyken kendini orada olduğun gibi ortaya koymak başlarda hiç kolay değildi.
Çok ağladığım, sızlandığım, ben nasıl bir işe kalkıştım dediğim zamanlar oldu. Fakat tüm bunlara rağmen bırakmak bir opsiyon gibi gelmiyordu. İçimdeki çocuğun beni elimden tutup oyun parkına sürüklemesi gibi bir durumdu yaşadığım. O galip geldi.
Ailem de açıkçası başlarda bir “çılgınlık” gözüyle baktılar müzik yapma kararıma. Sen git, gül gibi işini bırak; yepyeni, hiç bilmediğin bir maceraya atıl. Bakış açıları buydu. Hiç ama hiç istemediler. Sanırım hiç ihtimal vermiyorlardı benim başarılı olabileceğime.
Pişman olmamdan korktular belki de, kim bilir… Ama şimdi annem yaptığım şarkıları eşi dostuyla paylaşıyor, yemek yaparken benim şarkılarımı dinliyor. Babam tam bir “Kuş” fanı oldu çıktı. Yaptığım başka hiçbir şarkı daha onu geçemedi babamın gözünde 🙂
Şarkı yazma sürecinizden biraz bahsetsek? Nasıl oldu, ilk şarkılarınızı nasıl yazdınız?
Aldım elime ukulelemi, tıngırdatmaya başladım
Pandemiden hemen önce oldukça aktif bir konser programımız vardı. Çok değişik mekanlarda hem düet hem de quartet olarak sahne alıyorduk. Pandemi ile beraber duvarlara şarkı söyler olmuştum. Sahnede olmayı çok özlemiştik. Bu zorlu süreçte, şarkı söylemenin yanı sıra halen çok sevdiğim tığ işi ile örgü örerek ve kitap okuyarak sıkıntımı sağaltmaya çalışıyordum. Bir de yazmak var tabi, olmazsa olmazım.
Akıl sağlığımı yazarak koruyanlardanım ben. Kendimle bağlantı kurmamın, güne başlangıcımın en önemli unsuru yazmak. Bir gün o yazıları karıştırırken sayfanın başında iki satır gözüme çarptı. “Ben bir kuşmuşum, uçmayı unutmuşum.” O sıralarda da 2013 yılında alıp bir türlü okumadığım Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okuyordum. Beni cesaret konusunda düşünmeye itmişti kitap.
Aldım elime ukulelemi, tıngırdatmaya başladım. Melodi tek seferde aktı, sözler de aynı şekilde. Çok heyecanlandım. Yavuz’a koştum, şarkıya baktık birlikte. Dedi ki “Sonunda daha canlı bir şey yapalım. Bu kuş uçsun mesela.” İlk şarkımız “Kuş” böylelikle ortaya çıkmış oldu. Sonra baktık şarkı yazmak bize yeniden bir dinamizm ve canlılık getirdi, iki şarkı daha yapıp bir maxi single çıkardık. O gün bugündür de şarkı yazmaya devam ediyoruz. Şu anda yayınlanmış 10 tane şarkımız var.
Sizin müziğinizi nasıl tanımlayabiliriz? Caz mı yoksa…
Kendi şarkılarımız için caz diyemeyiz. Öyle bir derdimiz de hiç olmadı aslında. Bu müziğin türü ne diye sorulduğunda da cevap vermekte sahiden zorlanıyoruz. Country esintileri de var, folk ve popüler müzik tınıları da… Bize en uygun gördüğüm tanım “Indie Singer/Songwriter” olabilir. Çünkü bağımsız bir ruhla üretilmiş, ev stüdyomuzda kaydettiğimiz, herhangi biri/plak şirketi vs olmaksızın onayı sadece kendimizden alarak yayınladığımız şarkılar yapıyoruz.
Dinleyicilere ulaşmayı nasıl beceriyorsunuz?
Artık albüm CDsi basılmıyor malum. Müziğin dijitalleşmesi ile beraber insanlar müziği Spotify ve Youtube’dan dinliyorlar en çok. Tabi inanılmaz derecede yeni şarkı yükleniyor platformlara. Dünya genelinde Spotify’ya günlük olarak yüklenen şarkı sayısı ortalama 49.000 civarında (kırk dokuz bin). Bu, ayda 1.470.000 yeni şarkı demek. İnanılmaz rakamlar.
Dünyanın en güzel şarkısını da yapsan koca ormanda bir yaprak olarak fark edilmeyi bekliyorsun gibi bir durum oluşuyor. Dinleyiciler için de durum çok kolay değil; sevecekleri tarzda yeni müziğe ulaşmaları bireysel çabalarıyla çok zor. Bu sebeple başta Spotify editörleri tarafından oluşturulan çalma listeleri önemli rol oynuyor. İnsanlar bu çalma listelerini dinliyor, takip ediyor.
Eğer şarkılarınız bu listelerde yer alabilirse o zaman dinleyici sayılarınız artıyor. İnsanlar sizi Spotify’da takip ediyor. Yeni bir şarkı çıkardığınızda o şarkıdan haberleri oluyor ve böylelikle bir fan tabanı oluşturmuş oluyorsunuz. Bugüne kadar Günlerden Pazar ve Aşk Olsun, Spotify’ın listelerine girdi örneğin. Herhangi bir ajans, aracı kurum olmadan oldu bu.
İyi ki bu işe kalkışmışım dediğiniz anlar oluyor mu?
Evet, oluyor. Bir keresinde hiç unutmuyorum Yeldeğirmeni Sanat’ta bir konserimizde “Somewhere Over The Rainbow”u çalıyorduk. O şarkının bir yerinde “And the dreams that you dare to dream really do come true” der. Yani “Hayal etmeye cüret ettiğin hayaller sahiden gerçekleşir.” O an kendimi düşündüm. Sahnedeydim, elimde mikrofon. Ambiyansı büyülü bir yerde 200 kadar seyirciyle o anı paylaşıyordum. Hayalimin ötesinde bir şeydi. O kadar büyülü bir andı ki benim için. İçimden çok şükretmiştim.
Tabii en çok yazdığımız şarkılarla dinleyicilerin bağ kurduğunu görmek beni mutlu ediyor. Örneğin masal anlatıcısı bir dinleyicimiz düzenlediği masal gecesinde Kuş’u çalmış katılımcılara. Hep birlikte şarkıyı söyleyip kuşu uçurmuşlar. İşe bakın ki Kurtlarla Koşan Kadınlar’dan Çirkin Ördek Yavrusu masalını anlatırken kendine yer bulmuş Kuş. Bu şarkı ile ilgili o kadar güzel geri dönüşler aldık ki, insanlara cesaret verebilmek, ilham olabilmek harika bir şey.
Bir keresinde de bir dinleyicimiz konser sonrasında yanıma gelip “Kendimi kötü hissettiğim zaman sizi dinliyorum. O kadar yatıştırıcı bir sesiniz var ve bana o kadar iyi geliyorsunuz ki… Teşekkür ederim” demişti. Bunu duymak benim için çok kıymetli. Ne mutlu ki birilerinin yaşamına olumlu bir katkı sağlayabiliyorum sesimle.
İleriye yönelik hedefleriniz ne?
Kendi şarkılarımızın sayısını artırmaya devam etmek, var olan sadık dinleyici kitlemizi genişletmek ve Türkiye’nin dört bir yanında konserler vermek. Ana hedefimiz bu. Bunun dışında 2019 yılında başlattığımız bir caz atölyemiz var. Caz müziğine ilgi duyan, bu müziği merak eden fakat nereden başlanması gerektiği hakkında fikri olmayan insanlara yönelik 4-5 haftalık bir atölye programı.
Kabaca 1940-1960 yıllarını kapsayan hem vokalli hem de enstrümantal cazın önde gelen isimlerini anlatıyoruz. Ayrıca bahsi geçen sanatçılarla özdeşleşen şarkıları katılımcılara canlı olarak çalıyoruz. Mesela Chet Baker – My Funny Valentine, Frank Sinatra – Fly Me To The Moon, Billie Holiday – All of Me, Nat King Cole – Nature Boy gibi… Bugüne kadar hem yüz yüze hem de online formatlarda gerçekleştirdiğimiz bu atölyelere katılım hep çok yüksek oldu. Yılın belli zamanlarında yapmaya devam edeceğiz.
Bir yandan ikiniz de eğitmenlik yapıyorsunuz, değil mi?i
Evet. Yavuz’un Amerika yıllarında geliştirdiği ve başarılı olmuş bir metodolojisi var. Caz gitar ve doğaçlama üzerine yüz yüze ya da online dersler veriyor.
Ben de sadece caz değil, pop, R&B, rock gibi çağdaş müzik dallarında vokal dersleri veriyorum. Vokal koçluğu yapmak sorumluluk isteyen bir şey. Eğitimci olacaksanız iyi şarkı söylemeniz bir anlam ifade etmiyor. Öğrencinin ihtiyaçlarını anlamanız ve bu doğrultuda ilerlemeniz gerekiyor. Bu sebeple Londra merkezli BAST Training’den, ses eğitmenliği eğitimi (Voice Teacher Training) üzerine anatomi ve vokal pedagojiyi de içeren kapsamlı bir sertifika programını bitirdim.
Daha sonra merkezine Feldenkrais metodunu alan ve şarkıcılar için geliştirilmiş başka bir programa katıldım. Sonuçlar gerçekten şaşılacak derecede mucizeviydi. Yerde bir matın üzerinde pelvis kemeri ile yapılan hareketler sonrası sesimin rezonansındaki artışı ya da çeşitli göz hareketleri sonrasında boğazımdaki rahatlamayı fark etmek bu bedensel deneyimleme metoduna karşı merakımı daha da perçinledi.
Şu anda toplamda 3 yıl sürecek çok daha kapsamlı somatik öğrenme modeline dayanan bir eğitim alıyorum. Hem kendimde hem de öğrencilerimde gördüğüm pozitif değişim gerçekten harika.
Hep farklı mekanlarda, hatta farklı şehirlerdesiniz. Sizi dinlemek isteyenler nasıl ulaşabilir? Gerçi ulaşan ulaşmış, Motor Helmet On ‘la evlenen gençlerin hikayesini dinlesek.
Motor Helmet On ve düğün hikayesi şöyle gelişti
2022 Eylül’de İstanbul’dan İzmir’e taşındık. Ancak ülke genelinde konserlerimiz devam ediyor. Ana üssümüz değişti sadece. Konser duyurularımızı Instagram hesaplarımızdan aktif bir şekilde yapıyoruz. İlgilenen takipçilerimiz konserlerimiz hakkında oradan bilgi sahibi olabilirler.
Motor Helmet On ve düğün hikayesi ise şöyle gelişti. Spotify’da Discover Weekly çalma listesini dinlerken bizim Motor Helmet On şarkısını duyuyor dinleyicimiz. Çok beğenmiş. Motorsiklet aşığı aynı zamanda da sıkı bir motorsiklet kullanıcısı olan müstakbel eşine atmış şarkıyı. O da bayılmış. Önce yabancı bir sanatçı olduğumuzu düşünmüşler.
Sonra Youtube’dan bakmışlar. İsimler Türk, klip İzmir’de çekilmiş. Yakın zamanda da Afyon’da düğünleri var. Bu şarkıyı ilk dans şarkıları olarak seçmişler. Dans dersleri almışlar hatta. Demişler ki acaba davet etsek düğünümüzde onları misafir edebilir miyiz? Maille ulaştılar bize. Görüştük, anlaştık.
Ve Motor Helmet On şarkımızı biz canlı çalarken onlar ilk danslarını yaptılar. Hayatlarının en önemli anında orada olmak çok kıymetli bir şeydi bence. “İyi ki” dediğim anlardan biri de budur mesela.
Mine Türkili