İstanbul’un Haliç kıyısında, Kasım ayının serinliğinde bir araya gelen binlerce kişi, yalnızca bir konferansa değil, bir kültürel hafıza alanına tanıklık etti.
Gastromasa 2025, 10. yılında sadece gastronomi profesyonellerini değil, fikirleri, hikâyeleri ve dönüşüm arzusunu da aynı sahnede buluşturdu.

“Stories of 10 Years” temasıyla düzenlenen bu yılki etkinlik, geçmişin izlerini geleceğe taşıyan bir anlatı platformuna dönüştü.
Gastromasa artık bir konferans değil; bir ekosistem.
Beş kıtadan gelen 60’tan fazla şef, sommelier, miksolojist ve pastry ustası yalnızca teknik bilgi sunmadı.
Kendi mutfaklarının köklerinden beslenen anlatılarla, gastronominin bir sanat olduğu kadar bir direniş biçimi olduğunu da hatırlattılar.
Oriol Castro’nun Disfrutar deneyimi, Mitsuharu Tsumura’nın Maido vizyonu, Ana Roš’un Balkan coğrafyasından taşıdığı duyarlılık; hepsi bu sahnede bir araya geldi.

Bu buluşma, gastronominin yalnızca tabakta değil, toplumda da bir iz bıraktığını gösterdi.
Etkinlikteki paneller, workshop’lar ve deneyim alanları; gastronominin bileşenlerini bir araya getiren bir laboratuvar gibiydi.
Gastromasa Pastry, Hospitality ve Bar bölümleri, sektörün farklı damarlarını bir araya getirerek çok boyutlu bir etkileşim sundu.
Sürdürülebilirlik, menü inovasyonu, turizm ve ağırlama trendleri gibi başlıklar, yalnızca sektör içi değil, toplumsal dönüşüm açısından da önemli tartışmalara zemin hazırladı.

Bu yılki katılım, 17 binin üzerinde ziyaretçiyle rekor kırdı.
Ancak sayıdan daha önemlisi, bu kalabalığın taşıdığı çeşitlilikti.
Genç şefler, yerel üreticiler, yatırımcılar, akademisyenler ve medya temsilcileri; hepsi aynı sorunun etrafında buluştu: Gastronomi geleceğe nasıl yön verir?
Bu sorunun cevabı, belki de en çok Gökmen Sözen’in vizyonunda saklı.

Gastromasa’nın kurucusu olarak 12 yıl önce çıktığı yolculuk, bugün Türkiye’yi gastronomi diplomasisinin merkezlerinden biri haline getirdi.
Sözen’in yaklaşımı, yalnızca etkinlik düzenlemek değil; bir kültürel anlatı kurmak.
Gault&Millau’nun Türkiye’ye kazandırılması, Salon du Chocolat’ın İstanbul’a taşınması, Taste of Istanbul gibi şehir festivallerinin planlanması; hepsi bu vizyonun parçaları.
Sözen, gastronomiyi yalnızca bir sektör değil, bir kültürel diplomasi aracı olarak konumlandırıyor.
Bu yaklaşım, Türkiye’nin mutfak kültürünü uluslararası arenada daha görünür kılarken, yerel değerleri de koruma altına alıyor.
Gastromasa’nın uluslararası itibarı, yalnızca yıldız şeflerin katılımıyla değil; bu çok katmanlı yaklaşımıyla güçleniyor.
Gastronomi, artık yalnızca bir tabak değil.
Tohumdan tabağa uzanan bir ekosistem, bir yeşil ekonomi, bir tasarım dili.
Yapay zekâ çağında rekabetin bile bu unsurlar üzerinden şekillendiği bir dönemde, Gastromasa bu dönüşümün nabzını tutuyor.

Etkinlik boyunca İstanbul’un gastronomik kimliği de yeniden tanımlandı.
Osmanlı mutfağından günümüze uzanan estetik ve paylaşım kültürü, uluslararası katılımcılarla buluşarak yeni bir anlatıya dönüştü.
Gala gecesinde Rahmi Koç Müzesi’nde yaşanan buluşma, bu anlatının duygusal zirvesiydi.
Trio performansı, 3D çiçekli tablo gösterisi ve Pierpaolo Foti’nin kemanıyla sahneye taşıdığı duygu; gastronominin yalnızca damakta değil, ruhta da iz bıraktığını gösterdi.

Gastromasa 2025, bir dönüm noktasıydı.
Geçmişin hikâyeleriyle geleceğin rotasını çizen bir platform.
Türkiye’nin gastronomi vizyonunu dünyaya taşıyan bir köprü.
Ve belki de en önemlisi, gastronomiyi bir anlatı biçimi olarak yeniden tanımlayan bir sahne..
UNUTMAMAMIZ GEREKEN GERÇEK
Gastronomi kültürel mirasın en sessiz ama en güçlü anlatısıdır.






