Şanlıurfa’nın o eşsiz mutfak kültürü, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış zenginlikleriyle beni her zaman büyülemiştir.
Bu şehirde her köşe başı, her sokak ve her lokanta, geçmişin izlerini günümüze taşırken, damaklara unutulmaz tatlar sunar.
Geçtiğimiz günlerde, Şanlıurfa’nın kalbinde, tarihi dokusuyla insanı adeta içine çeken Cevahir Han’da düzenlenen “Gelenekten Geleceğe; Şeflerin Yorumuyla Miras Tabaklar” etkinliğine katılma şansı buldum.
Bu etkinlik, geleneksel Urfa lezzetlerinin usta şefler tarafından modern yorumlarla yeniden hayata geçirilmesinin ne denli etkileyici olduğunu bir kez daha gösterdi.
Cevahir Han, tarih boyunca kervanların uğrak noktası, ticaretin merkezi olmuş eski bir han olarak, 2015’de yeniden restore edilerek nostaljiyle modernizmi harmanlayan nadir mekânlardan biri olarak turizme yeniden kazandırılmış.
Hanın taş duvarlarında, kubbelerden yansıyan sıcak sohbetlerde, geçmişin izlerini her adımda hissetmek mümkün.
Ben de bu atmosferde, hem tarih hem de lezzet dolu bir deneyim yaşamaktan büyük keyif aldım.
Cevahir Han, sadece bir restoran olmanın ötesinde, Şanlıurfa’nın kültürünü ve gastronomik mirasını gelecek nesillere aktaran bir köprü görevi gördüğünü de özellikle belirtmek istiyorum.
“Gelenekten Geleceğe; Şeflerin Yorumuyla Miras Tabaklar” etkinliğinde, Türkiye’nin önde gelen şeflerinden Doğa Çitçi, Yalçın İnam, Hazer Amani, Cüneyt Asan ve Yaren Çarpar, bölgenin doğal ve otantik malzemelerini kullanarak özenle hazırladıkları tabaklarla adeta bir lezzet şöleni sundular.
Bu özel gece için hazırlanan menüde ilk önce Şef Doğa Çitci tarafından “Damak Hoşluğu” olarak hazırlanan “İsotlu Omaç” servis edildi.
Urfa’nın en değerli baharatlarından biri olan isotun şehrin yöresel tatlarının başında gelen Omaç’a kattığı kendine has acılık ve aroma ile damaklarda derin izler bıraktığını düşünüyorum.
Tabağını anlatırken Şef Doğa Çitçi’de bu konuya değinerek İsotlu Omaç’ı tasarlarken bölgenin en değerli ürünlerinden olan İsot ve yerel tarım ürünlerini birleştirdiğini belirtti ve İsot’un yemeğe hem karakteristik acılık hem de kendine has aromasını kattığının altını özellikle çizdi.
İsotlu Omaç’ın ardından ferah bir başlangıç olarak servis edilen Yalçın İnam’ın “Patlıcan Söğürme Bostanası” hem sunumu hem de lezzetiyle beni derinden etkiledi.
Birecik patlıcanının isli aroması, zengin Urfa baharatları ve isot reçelinin eşsiz uyumu, tabağa adeta ferahlatıcı bir enerji katmıştı.
Şef Yalçın İnam’da hazırladığı tabağı anlatırken bu ferahlatıcı etkinin kullandığı zengin Urfa baharatlarıyla tatlandırılmış isot reçeliyl suruç narı ve nar ekşisinden geldiğini özellikle vurguladı.
Bu özel gecede sunulan her tabağı tadarken Urfa sofralarının sıcaklığını ve samimiyetini iliklerimize kadar hissettiğimizi de özellikle belirtmek istiyorum.
Cevahir Han’daki bu özel gecenin bir diğer önemli yıldızı ise, Hazer Amani’nin “Kuzu Tandırlı Ekmek Aşı”ydı.
Bu tabağın hazırlığında Şef Hazer Amani’nin geleneksel ekmek aşının ötesinde, modern dokunuşları ve özgün malzeme kombinasyonları dikkat çekiyor.
Tabağın üzerinde yer alan kalmış pideler, isot salçasıyla hazırlanmış patlıcan söğürme ve lavaşın yanında, kuzu tandırın nefis lezzeti bütünleşiyor.
Hazer Amani’de tabağını anlatırken Cevahir Han mutfak ekibi ile birlikte bu detaylara özen göstererek tabağı oluşturduklarına vurgu yaparak, Urfa’da olduğumuzu pekiştirmek için tabakta yer alan kuzu tandırın üzerine Urfa’nıın simge ürünlerinden Urfa fıstığını ince ince doğradıklarına vurgu yaptı.
Şef Doğa Çitçi ile Cüneyt Asan’ın birlikte hazırladığı “Firik Kebabı”, tarihin tozlu sayfalarından fırlamış gibi, geçmişin ve bugünün lezzetlerini bir araya getirmişti.
Firik buğdayının doğal, tütsülenmiş hali, kebabın içine kattığı o eşsiz doku ve aroma sayesinde, yemeğe ayrı bir karakter kazandırdığını söylemeliyim.
Yanında sunulan közlenmiş sosların, her lokmada tatlara derinlik kattığını gözlemlemek beni oldukça etkiledi.
Her bir lokmada tarihsel bir yolculuğa çıkıyor, eski zamanların lezzetlerini modern bir yorumla yeniden keşfediyordum.
Gecenin finalini ise Şef Yaren Çarpar’ın “Bi Nevi Şıllık” tatlısı oluşturuyordu.
Klasik Şanlıurfa tatlısı şıllığın modernize edilmiş bu yorumu, çıtır krep hamuru, içindeki pralin dolgusu ve üzerine özenle hazırlanmış isotlu sos ile bambaşka bir lezzet deneyimi yaşattı.
Bu tatlıyı yerken, geleneksel tatlıların modern mutfakla ne kadar güzel uyum sağlayabildiğini, yeni nesil dokunuşların bile geçmişin izlerini taşıdığını hissettim.
Bu etkileyici ve lezzetli gecede şeflerin özenle hazırladıkları tabakların damaklarda kalıcı izler bırakmasının yanı sıra geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir kültür köprüsü oluşturduğuna şahitlik etmekten büyük keyif aldım.
Usta Şefler ve Cevahir Han mutfak ekibi tarafından oluşturulan her bir tabakta Urfa’nın topraklarına, insanlarına ve tarihine dair ipuçları bulunuyordu ve lezzetler bu kadim kentin ruhunu yansıtıyordu.
Tarihi dokusu, sıcak ve samimi atmosferiyle bu etkinliğe ev sahipliği yapan Cevahir Han’da bu deneyimi yaşayan herkesin Şanlıurfa’nın çok katmanlı ve zengin mutfak kültürünü de yeniden keşfettiğini düşünüyorum.
UNUTMAMAMIZ GEREKEN GERÇEK
Bilgi, saygınlık ve değer, ancak insani erdemlerle harmanlandığında kalıcı olur.