Bugünkü günlüğümün konusu, kış mevsimini geride bırakırken yaptığım bir Portekiz yolculuğu…
İstanbul’da bir kış mevsimi daha yavaş yavaş geride kalıyor. Bazen güneşli, bazen bulutlu, bazen önümüzü göremeyecek kadar sisli, bazen de bahçelerimize ve balkonlarımıza kardan adam yapacak kadar kar yağışlı.
Sıcak çorbalar, pişen kestanelerin kokusu, hafif ateşte ısınan tarçın ve karanfil kokulu sıcak şaraplar, sabahları kızarmış ekmek, tereyağı üstü portakal reçeli ve demlenmiş çaylar.
Şömine başında buluşmalar, huzurlu anlar, Noel ve Yılbaşı günlerinde aile ve dostlarla sofra başında toplantılar, mutfaklarımızda pişen yemekler, tatlılar, börekler, mahlep ve kakule kokuları… İçimizi ısıtan anılarla dolu yüreklerimiz.
Şimdi ise baharın taze nefesi kapımızı çalıyor
Doğa uyanıyor, ağaçlar çiçeklenmeye başlıyor. Vişne ve badem ağaçlarının minnacık beyaz ve pembe çiçekleri göz kamaştırıyor.
Baharın gelişi ile beraber mutfak alışverişlerimiz de değişmeye başladı. Taptaze enginarlar, çıtır çıtır marullar, rokalar. Diyeceksiniz ki bunlar kışın da bulunuyor. Hepimiz biliyoruz ki lezzet asla aynı olmuyor. Eskiden her şeyi mevsiminde yerdik.
Kışın domates ve salatalık asla bulunmazdı manavlarda. Patlıcan salatası veya hünkarbeğendi yemek için patlıcanların çıkacağı mevsimi dört gözle beklerdik. Veya o kıpkırmızı mis kokulu domatesleri salatanın içine kesmek için yaz mevsiminin gelmesini sabırsızlıkla beklerdik.
Kışı geride bırakırken baharın yenileyici enerjisiyle vücudumuz yeni bir başlangıç yapıyor.
Ona göre beslemeliyiz. Bol sebze, bol meyve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve sağlık dolu bir baharı geçirmek bizim elimizde.
Kışın Noel‘i ve Yılbaşısı varsa, baharın Ramazan’ı ve Paskalya bayramı var
Müslüman dostlarımın 30 günlük oruç zamanı, Hristyanların 40 günlük orucu ile aynı dönemde başladı bu sene.
Türkiye’de Ramazan pidesi, Yunanistan’da Lagana pidesi. Aynı tarif, aynı lezzet tek farkı Lagana’da yumurta sürülmemesi çünkü Hristiyanlığın orucunda 40 gün boyunca hayvansal herhangi bir gıda yenilmiyor.
Her sene dostlarımdan iftar sofrası davetiyelerini dört gözle beklerim. Ben de kurduğum Paskalya sofralarımda dostlarımı davet ederim. Benim içimde iki kültürü beraber yaşamak çok ayrıcalıklı ve duygusal büyüklükte.
Bahar benim için aynı zamanda yeni hedefler belirlemek için mükemmel bir fırsat. Doğanın uyanışıyla beraber zihinsel bir uyanış da olduğunu düşünüyorum.
Boğaziçi, Ege, Akdeniz veya Karadeniz, Anadolu’da nerede olursak olalım sahilde, dağda, ovada günün ilk ışıklarıyla yürüyüş yapmak… O güneşin verdiği sıcaklık ve güçle beraber ciğerlerimize mis gibi havayı doldurmak hem bedenimize hem zihnimize iyi gelir ve yeni projeler düşünmemize yol açar. Kendimize vakit ayırmak için de fırsat verir.
Baharın bana verdiği bu pozitif düşünceler arasında tabii ki yolculuklar yeni kültürler, yeni ülkeler tanıma isteği de var. Bu düşünceler tabii ki hemen bilgisayarın başına geçip bir Portekiz yolculuk rotası çizdirdi bana.
4,5 saatlik bir uçak yolculuğu ndan sonra ilk durağımız Lizbon.
İlk yaptığımız iş hemen araba kiralama işlemlerini tamamlayıp ortaçağ döneminden kalma Obidos kasabasına varıp sıcak çikolata eşliğinde yüksekte bulunan surlardan kasabanın manzarasını seyretmek oldu. Her köşede bulunan sokak müzisyenleri şarkılar söylerken yan yana dizilmiş çikolata satış noktalarındaki satıcılardan öğrendik ki Obidos aşıkların kasabasıymış.
Dönemin krallarından Alfonso bu kasabayı satın alıp sevdiği kıza hediye etmiş . O zamandan sonra aşıklar kasabası olarak kalmış. 150 senelik ufak bir otelde gecemizi geçirdikten sonra yolculuğumuza devam ettik. Atlantik Okyanusu’nun kocaman dalgalarıyla meşhur Nazare Şehrinde bir tur attıktan sonra konaklamak için Porto ya vardık.
Duro nehri’nin kıyılarını boydan boya hem yürüyerek hem tekneyle gezdikten sonra sıra Porto’nun meşhur bağlarını ve şarap evlerini ziyaret edip degustasyon yapmamıza geldi.
Valizimize nasıl sığdıracağız endişesiyle şaraplarımızı satın aldıktan sonra, binbir çeşit Vakalao -Bakaliaro balığı pişiren lokantaları ziyarete gittik. İster fırında, ister tencerede, ister pilaki, ister yahni senenin her günü için ayrı bir tarifi var. Satın aldığım Vakalao tarifleri kitabında tam 365 tarif buldum.
Porto gezileri ve deniz mahsulü yemekleri ile geçirdiğimiz birkaç günden sonra yolumuz Avrupa üniversitelerinden en eskisine sahip olan Kuibra şehrine vardık. Binlerce kitaba sahip muhteşem kütüphanesine hayran kaldık.
Akşam ise yanık aşk şarkıları ile Fado yapan müzisyenler dinledik. Fado şarkıları söyleyen müzisyenlerin çoğu üniversitenin öğrencileriydi. Bütün öğrenciler okulda ve okul dışında kostümleri üstünde uzun siyah pelerin giyerek dolaşıyorlardı.
Çok enteresan bir görüntüye sahip bu ortaçağ kasabasını geride bıraktıktan sonra Gimaraes ve çok güzel pazarları olan Ribeira yı ziyaret ettik.
Lizbon’a dönüş uçağınızı almadan önce kralların yazlık evlerinin bulunduğu Sintra’yı ziyaret edip ardından Kaskais balıkçı köyünde geceledik.
İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın bütün casuslarının toplandığı otel hala ayakta ve misafir kabul ediyor. Casuslar buraya savaş döneminde dinlenmeye geliyor ve hiç kimse birbirine rahatsızlık vermiyor. Otelin müdürü odaları bize gezdirirken bu ilginç hikayeyi anlattı ve Keanu Reeves‘in John Wick filmi buradan esinlendiğini söyledi .
Balıkçı kasabasında olup denizden çıkan ne meze varsa yememek mümkün değil tabii. İnanılmaz ucuz fiyatlarla istakozdan pavuryaya, istiridyeden kerevite kadar yediğimiz her türlü deniz ürünleri için ödediğimiz fiyat kişi başı 30€ yu geçmemişti.
Dönüşümüz için Lizbon’a varıp otelimize yerleştikten sonra kralların atlı arabalarıyla dolu muhteşem müzeyi ve Belem kalesini ve manastırını ziyaret ettik.
Alfama kalesinin kaldırım taşlarında gezip panoramik bir kafede şarabımızı yudumlarken ertesi günün programını yaptık. Lizbon’un ana caddelerinde yürümek, yaya yollarında vitrinleri seyretmek ve Merkado dedikleri kocaman pasajlarda onlarca street food mekanlarında yöresel yemekler tatma fırsatları yakalamak. İşte yolculukların bizlere bıraktığı tatlı macera anıları. Hele Pastel de Nata ‘nın lezzeti hala damağımızda .
Bakalım yaz gelmeden başka hangi maceralar bizi bekler. Güzel yolculuklara, sağlıklı günlere.