Sakız Notları
Herkese selamlar
Heyecanlıyım… Bi’Nevi Gazete’deki köşemde sizlerle birlikte yepyeni bir yolculuğa çıkıyorum. Paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki. Hikayeler, tarifler, yolculuklar, yemek maceraları ve 25 senelik restoran hayatımdan anılar.
Bir yerden başlamam gerekiyor ama önce tanımayanlar için kısaca kendimi anlatmak istiyorum .
İşletmeci, şef, yazar, üniversite hocası, televizyon program sunucusu ve üç çocuk annesiyim. Dekoratör olmak çocukluk hayalimdi. Selanik’te bu konuda tahsil gördüm. 2-3 sene mesleğimi yaptıktan sonra, yemek pişirmeyi her şeyden daha çok sevdiğimi anladım ve restorancılığa başladım. Esasında bu iş benim için bir meslek olmanın ötesinde aşk ve tutkudur demem daha doğru.
Güzel yemek yapmak için kaliteli malzemeye ihtiyaç var. Bu düşünceyle önce, Türkiye’deki köyleri dolaşıp malzeme arayışına koyuldum, sonra Yunanistan başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine seyahat edip farklı lezzetler yeni keşifler peşine düştüm.
Hep elimde bir bavul, bazen çocuklarımla, kimi zaman da tek başıma şehir şehir, köy köy dolaşıp malzeme topladım. Bu malzemeleri, restoranıma yeni lezzetler katarak ve daha sonra bu lezzetlerin kalıcı olması için, kitaplar yazarak değerlendirmeye başladım.
Günlüğümün ilk durağı Sakız Adası
Yeni açılacak bir restoranın menüsüne tariflerimden dört tane eklenmesi nedeniyle gittiğim Sakız Adası’nda, Agia Fotia Köyü’nde büyük bir kalabalık içinde İstanbul Rum yemekleriyle ilgili bir tanıtım yaptım. Yanımdaki aşçı arkadaşlarımla Temmuz ayının aşırı sıcaklarına aldırmadan iki gün boyunca mutfakta saatlerce çalıştık.
Sunumumuz o kadar güzel geçti ki, zaten tüm yorgunluğumuzu unuttuk.
Sıra 2-3 günlük bir tatile gelmişti.
Sakız Adası, İzmir Çeşme’ye bir saatlik mesafede olduğu için gittiğimiz her köyde Türk dostlarla karşılaştık. Sanki İzmir’in yarısı Sakız Adası’ndaydı.
Çevremde herkes Adada nereleri gezelim? diye soruyor. Bu soruları cevaplandırıyor ve günlüğüme keyifli bir Ada turu için düştüğüm notları paylaşıyorum:
Mesta ve Pirgi gezilecek köylerin başında. Mesta Köyü’nde taş evler ve labirente benzeyen yollarla karşılaşacaksınız. Eski dönemlerde korsanlardan korunmak için evler daracık sokaklarda ve neredeyse penceresiz yapılmış. İki katlı evlerin üst kısımları birbirlerine ufak köprülerle bağlılar. Komşular birbirlerine sokaklardan yürüyerek değil de, üst kattaki köprülerden gidip geliyorlar. Ne kadar ilginç değil mi!
Pirgi’ye gelince, bambaşka bir mimari ile karşılaşırsınız .Evler, kazıma yöntemi kullanılarak inşa edildikleri için birer sanat eseri gibiler.
Orta çağlardan kalma bu köylerde, dar sokaklar arasında kafeler ve az masalı tavernalar bulunuyor .
Etli, tuzlu veya kremalı börekler kadınlar tarafından el emeği ile hazırlanıyor. Masaya önce ahtapot başta olmak üzere, kalamar, karides ve mezeler, daha sonra da ananevi yemekler getiriliyor.Yemek sonrasının olmazsa olmazı, sakız likörü ve yoğurt üstü kaşık tatlıları ikramı.
Üzüm ve gül reçelinin lezzeti ise nefis. Çünkü Adada muhteşem kokulu pembe güller ve minik üzümler yetişiyor. Bu minik üzümlerden oluşan şaraplar ise nefis. Ariusios ve Santa Markella deneyip beğendiklerimden ikisi.
Her gittiğimde organik gül suyu ve gül yağı almayı da ihmal etmiyorum.
Denizden uzak tam Adanın ortasında, Cenevizliler döneminden kalma muhteşem kırmızı tuğlalı konaklarla çevrili köy olan Kambos’un bambaşka bir mimarisi var. Portakal ve mandalina ağaçlarının kokusu ise baş döndürücü. Hele mart – nisan ayına denk gelirseniz tam bir doğa şöleninin ortasına düşersiniz.
Perleas veya Perivoli’de konaklarsanız ya da kahve yudumlamaya uğrarsanız, portakal ve mandalina ormanlarını da gezin mutlaka.
Citrus Konağı’nda adanın meyvelerinin yer aldığı müze hoşunuza gidecek. Burası, Cenevizliler döneminde inanılmaz ticaretin nasıl oluştuğunu merak edenler için tam bir öğrenme fırsatı.
Olağanüstü güzellikteki Sakız Müzesi, Adanın güneyinde ve manzaralı bir tepede. Müzeyi gezdikten sonra ürün satış bölümünden, yıl içinde yemek ve tatlı tariflerinizde tüketeceğiniz sakız almayı ihmal etmeyin.
Vessa köyünü ziyaret ederseniz, yüzyıllık çınar ağacının altında buzlu bir freddo veya frappe için sonra da Adanın sadece güneyinde büyüyen sakız ağaçlarını görün. Bu ağaçların mis kokulu gözyaşından bir damla almayı unutmayın.Yasak olduğunu bilin, aman fazla almayın.
Mavra Volia plajında denize girip o volkanik simsiyah taşlar üstünde mutlaka bir yürüyüş yapın. Enerji topladıktan sonra Adanın liman köyünden yani Hora’ dan alışveriş yapabilirsiniz .En az 20 çeşit reçel, sakızlı çevirme tatlısı, sakızlı kozmetik ürünleri ve buranın özel tatlısı Masurakia’dan bir paket alıp evinize döndüğünüzde, adanın kokuları ve lezzetleri size epeyce zaman eşlik eder .
Ben her İstanbul’dan Selanik’e gittiğimde mutlaka oralarda olmayan lezzetler koyarım bavuluma Pişmaniye, kağıt helva, Afyon sucuğu, kaymak bir de olmazsa olmazım baklava .Böylece İstanbul’u yanımda taşıyor oluyorum.
Bir sonraki günlüğümde Selanik sayfamı açıp, sizlerle bu güzel şehrin lezzet sırlarını paylaşacağım.
Sakız Adası’ndan bir tarifle sizlere mutlu günler diliyorum.
Ev yapımı makarna ile mandalinli ahtapot
Malzemeler:
1 paket makarna
4 adet mandalinanın suyu
2 diş sarımsak
1 adet kiloluk ahtapot
1 portakal kabuğu rendesi (renk ve lezzet için )
2 tane al biber
4 çorba kaşığı zeytinyağı
1 çorba kaşığı tereyağı
Yapılışı:
Ahtapotu iyice ısıtılmış bir tencereye yerleştirip sularını bırakıncaya kadar pişirin .Bu yöntemle vantuzları kırmızı kalıp rengini kaybetmeyecek .Tuz ekleyip pişmeye bırakın. Ahtapot hala sertse 1 litre kaynar su ekleyin, en fazla yarım saat, yumuşayana dek pişirin. Derin bir tavaya zeytinyağını, tereyağını, ince kıyılmış kırmızı biberleri koyup 3-4 dakika soteleyin. Parçalara böldüğünüz ahtapotu ekleyip 3-4 dakika çevirin. Mandalina suyuyla söndürün. Makarnaları ekleyip ahtapotun piştiği sudan 2 kepçe ekleyin.
Afiyet Olsun…
Maria Ekmekcioğlu