Türkiye’de kadın nüfusunun 86 yılın ardından ilk kez 2026’da erkek nüfusunu geçecek olması akıllara toplumsal, siyasi ve ekonomik hayatta nasıl bir değişim yaşanacağı sorusunu getirdi.
Kadınların istihdamda, erkeklerin yarısı kadar yer aldığı ülkede, iyimser bir bakış açısıyla yıllar içinde daha etkin olacakları tahmin edilirken, yapılan araştırmaların sosyalleşme davranışının azalacağına işaret ettiği görülüyor.
Evet, kadınlar yıllar içinde çalışma yaşamında daha fazla yer alacak ve geleceği şekillendirecek ama sivil toplum temsilcileri ve akademisyenlere göre öncelikle değişmesi gereken çok önemli bir konu; Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması…
İki yıl sonra bir ilk yaşanacak
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) nüfus projeksiyona göre geçen yıl ülke nüfusu 85 milyon 372 bin 377 olurken, bunun 42 milyon 734 bin 71’i erkek, 42 milyon 638 bin 306’sı kadınlardan oluştu.
Kurumun nüfus projeksiyonlarına göre ise ülke nüfusunun bu yıl 42 milyon 933 bin 857’si erkek, 42 milyon 878 bin 19’u kadın olmak üzere toplam 85 milyon 811 bin 876’ya ulaşması bekleniyor.
Yıllardır değişmeyen erkek nüfus egemenliği 86 yıl sonra 2026’da kırılacak ve Türkiye’de kadın sayısı, erkek sayısını geçecek. Bu yıl da nüfusun 86 milyon 654 bin 276’a ulaşacağı öngörülürken, erkek nüfusu 43 milyon 314 bin 221 ve kadın nüfusu da 43 milyon 340 bin 55 olacak. Kadın nüfusu, erkek nüfusundan 25 bin 834 fazla olacak.
İstihdamda AB’nin yarısı
Böyle bir tablo içinde ülkedeki çalışma yaşamına bakıldığında, cinsiyetler arası işgücüne katılım ve istihdam farkında Türkiye’nin karnesinin zayıf olduğu biliniyor. Türkiye, kadınların işgücüne katılım oranında Avrupa ülkeleri arasında son sırada yer alıyor.
Cinsiyetler arası işgücüne katılım oranı farkı AB’de yüzde 10 iken Türkiye’de yüzde 38. Cinsiyetler arası istihdam oranı farkı ise AB’de 10, Türkiye’de 35 puan.
Ebru Taşcı Firuzbay: Gidilecek çok yol var
İlerleyen yıllarda da kadın nüfusunun erkek nüfusuna göre daha yoğun olacağının öngörüldüğünü belirten Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Taşcı Firuzbay, “Bu tespitten hareketle bir kez daha altını çizerek belirtmek isterim ki, sürdürülebilir ekonomik kalkınma için kadınların toplumsal hayatta ve ekonomideki rollerinin güçlendirilmesi için her alanda cinsiyet eşitliği bakış açısının yerleşmesi gerekiyor” dedi.
Bunun için şirketlerde ve kamuda işe alımlarda liyakattan ödün vermeden kadın istihdamını artıracak uygulamaların sahiplenilmesi gerektiğini dile getiren Ebru Taşcı Firuzbay görüşlerini şöyle özetledi:
“Ataerkil aile yapısı doğrultusunda kadınların çocuk ve yaşlı bakımında halen asıl sorumlu olarak görüldükleri ülkemizde, kadınların iş hayatında daha aktif rol alabilmeleri için kreş ve yaşlı bakım desteklerini artırmamız ve bu imkanları ulaşılabilir kılmamız gerekiyor.”
Prof. Dr. Aziz Çelik: Esas olan çalışma çağındaki nüfus
Her şeyden önce projeksiyona göre 2026’da kadınların nüfusu erkek nüfusunu geçse de bunun istatistiki açıdan anlamlı bir miktar ve oran değil olmadığını, 2026’da kadın nüfusun erkek nüfustan 25 bin fazla olasının beklendiğini ifade eden Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Aziz Çelik, projeksiyonda ilk anlamlı farkın 2050’de yüzde 50,5’e yüzde 49,5 ile söz konusu olacağına dikkat çekti.
“Ancak işgücü piyasaları açısından esas olan toplam nüfustan ziyade çalışma çağındaki nüfustur (15+)” diyen Çelik’e göre, önemli olan çalışma çağındaki nüfusun cinsiyet dağılımı. Çalışma çağı 15+ olduğu için bu projeksiyonun işgücü piyasalarına yansıması değişiklik gösterebilir.
Örneğin Türkiye’de uzunca bir süredir çalışma çağındaki kadın nüfus, erkek nüfustan fazla. Erkek çalışma çağındaki nüfus yüzde 49,5 iken kadın çalışma çağı nüfusu yüzde 50,5.
“Nüfus tek başına değiştirici etken değil”
Ancak, kadın çalışma çağındaki nüfusun fazla olmasına rağmen erkeklerin işgücüne katılım oranının yüzde 72,6 ve erkek istihdam oranı yüzde 67,7 olduğunu bilerten Çelik, kadınlarda bu oranın sırasıyla yüzde 37,1 ve yüzde 33,5 olduğunu hatırlattı.
Son yıllarda genel olarak işgücüne katılım ve istihdama katılım oranlarındaki artışa paralel olarak kadın işgücüne katılım ve istihdam oranlarında bir yükseliş olduğunun görüldüğünü ifade eden Çelik, “Ancak, halen kadın işgücüne katılım oranı ve istihdam oranı erkeklerin yarısı düzeyindedir.
Türkiye’de kadınların işgücü piyasasına girişinin düşüklüğü en temel çalışma hayatı sorunlarının başında gelmektedir. Nüfusta kadın oranının değişmesi bu çarpık tabloyu tek başına değiştirici bir etken değildir.
Bunun için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi işbölümü yapısının değişmesi gerekir. Kadınların işgücü piyasasına girişinin düşüklüğü esas olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı zihniyetin ve politikaların sonucu.
Öte yandan genel olarak ekonominin istihdam yaratma kapasitesinin artışı kadın istihdamını da olumlu etkileyecektir. İşgücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderici politika ve uygulamalar olmadan işgücü piyasasındaki cinsiyet eşitsizliğinin düzelmesi sadece demografik faktörlerle düzelmez” değerlendirmesini yaptı.
Arzu Çerkezoğlu: Geleceği değiştirmek biz kadınların elinde
Türkiye’de kadınlar aleyhine eşitsizliğin boyutunun her geçen gün katlandığına vurgu yapan DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu şu noktalara dikkat çekti:
“Düşük istihdam oranları, “kadın işi” olarak görülen bakım emeği başta olmak üzere karşılıksız ev içi görünmez emek, kreşin dahi olmadığı işyerleri, erkeklere göre daha düşük ve enflasyonist koşullarda anbean yetersiz hale gelen ücretler; bunların yanında güvencesizlik ve sendikasızlık, kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı sorunların yalnızca öne çıkan birkaçı.
Türkiye’de kadın emeğini tarif etmek için ne yazık ki üç kelime yetiyor: Ayrımcılık, güvencesizlik ve düşük ücret. İşe alım yaparken bile erkek çalışanın tercih edilmesi, kadın emekçilerin maruz bırakıldığı ayrımcılığın en basit örneği.
Biz biliyoruz ki kadın emekçiler olarak mücadele etmeden hiçbir hakkımızı, emeğimizi, ekmeğimizi, eşitliği kazanamayacağız. Bu nedenle omuz omuza durmaya ve haklarımız için hep beraber mücadele etmeye ihtiyacımız var. Çünkü biz biliyoruz ki kadınlar yan yana geldiklerinde mutlaka kazanır.
Ipsos CEO’su Sidar Gedik: Sosyalleşme azalacak, iş hayatı aktifleşecek
“Kadının iş gücüne ve iş yaşamına katılımının ne kadar önemli olduğunu ve özellikle ülkemizde Türkiye’nin harekete geçiremediği büyük bir güç olduğunu biliyoruz” diyen Ipsos Türkiye CEO’su Sidar Gedik ‘in konuya ilişkin verdiği bilgi ve görüşleri özetle şöyle:
“2004 yılından bu yana her iki yılda bir Türkiye temsili 10 bin birey ile gerçekleştirilen en geniş kapsamlı yaşam tarzları araştırmalarından biri olan Türkiye’yi Anlama Kılavuzu Çalışması ile bireylerin siyasi tutum ve davranışlardan medya ve teknoloji kullanımına, sosyal hayattan alışveriş alışkanlıklarına birçok alanda Türkiye’nin nabzını tutuyoruz.
Bu sene çalışmanın sonuçlarında özellikle “aile”deki değişimler çarpıcı oldu. Bu sonuçlara baz oluşturan Türkiye’nin istatistiki verileri ile başlamak gerekirse;Kadının artan anne olma yaşı, azalan doğurganlık hızı, azalan kaba evlenme hızı ve artan boşanma hızından hareketle son yıllarda kadının iş hayatına aktif katılımının da etkisi aile için dinamikler ciddi bir değişim içerisine girdi.
“Kadının çalışması için kocasının rızası gerekir” diye düşünenler 2024 yılında toplumdaki bireylerin yüzde 38’I iken bu oran 2012’de yüzde 63 idi. Evi temizleme yükü 2022’de kadının görevidir diye düşünenler toplumun yüzde 46’sı iken bu oran 2023’te yüzde 40’a geriledi.
Toplumun kalıplaşmış “aile reisi erkektir” görüşüne katılanlar 2020 yılında toplumun yarısı ( yüzde 52) iken 2024’te bu oran yüzde 38’e geriledi.
Ekonomik dalgalanmaların etkisiyle, bireylerin sosyal hayatlarında da kısıtlamalar görüldü. Haftada en az bir kere arkadaşları ile restoran ve kafede görüşenlerin oranı yüzde 18 iken bu oran kadınlarda yüzde 15 seviyesine gerilerken, erkeklerde ise yüzde 21 seviyesinde.
Bu veriler ışığında; önümüzdeki yıllarda kadının nüfustaki payı arttıkça kadının daha az sosyal olmasından hareketle toplumda sosyalleşme davranışının daha da azalacağını ve kadının iş hayatındaki aktifliğinin ise daha da artacağını öngörebiliriz.”