Kışın tam ortasıydı, en yakıcı soğukların zamanı… Sen gittiğinde içim üşüyordu ama bunun nedeni tam göğsümün ortasına yerleşen acıydı. Sonra zaman çok hızlı geçti… Haraketli bir fotoğrafın fluluğunda ilerledi durdu. Kimseye anlatamadım kendimi, gerçekte kimsenin anlamasını da beklemedim.
Çünkü aşk böyle bir hissediş değildi onlar için. Anlamazlardı. Bırakıp gidenin özrü yoktu, olsa da hırs ve kırgınlıkla bu atlanabilirdi. Bir suçlu aranıyordu ve bulunmuştu. Gidişine bahaneler de hazırdı tüm akıl yürütmeler de. Ben ise derinde bir yerlerde nedeni biliyordum ve açıklaması kendime bile zor geliyordu.
Gitmeni istemiştim. Çünkü korkmuştum kaybetmekten ve bu korkuyu sonsuza kadar yaşayacak olmaktan. Oysa gidersen, gitmeyi sen seçersen kurtulacaktım bu korkudan. Nitekim başarılı olduğumun kanıtı senin bana hissedişindeki uzaklaşma ve yok oluştu…
Bir bahane bulmam gerekiyordu ve şartları da ne yazık ki hazırdı ve bulmuştum!
Oysa şu dünyada geçen zamanımın çoğunda seni sevmiştim ben. Öncesi yoktu ve bilmiyordun ki, sonrası da yoktu. Gözlerin gitmiyordu aklımdan, sesin, içimde yarattığın sıcaklığın… Hepsi bizdik onların ve ben onlarla büyümüştüm.
Beni, bana sahip çıkarak ve bana rağmen sevmemiş miydin sen? Aşıktın ya hani… Ama nasıl kaybolurdu aşk? Kızabilirdin bana, nefret bile edebilirdin, zarar da verebilirdin ama aşkın bitemezdi… Öyle sanırdım hep. Onun güveni tüm güvensizliğimi örtmüş, üzerini kar gibi kaplamıştı. Kar tüm pislikleri masala çevirirdi ya… Ama şimdi son durumda sen, kendini benden aldın ve gittin… Öyle diyor herkes de ben kabul edemiyorum… Çok özledim…