Işığı arama mücadelesi Gecenin Ucunda

Edebiyatın beyaz cama yansımasına dair birçok örnek gördük. Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, sonra tekrar Çalıkuşu, Kurt Seyit ve Şura, Fi, Behzat Ç. bu uyarlamalar arasında öne çıkanlar.

Yaşam ritmi değişiyor

Edebiyatımızın klasik eserlerinin diziye çevriminde en çok tartışılan konu, dönemin atmosferinin verilip verilmemesi üzerine oluyor. Fakat mekân ve kıyafetlerin değiştiği gibi her dönemin insanı da birbirinden ayrılıyor. Yaşam ritmi hızlanırken beslenmeden tutun selamlaşmaya kadar birçok alışkanlık değişiyor. Kitap uyarlamasından televizyona aktarılan son eser ise Peride Celal’in Gecenin Ucunda kitabı oldu.

Tartışmaları bir kenara bırakarak H2O Kitap’tan yayınlanan Peride Celal’in Gecenin Ucunda kitabına bakalım. Yazarının “en güzel aşk romanım” olarak adlandırdığı Gecenin Ucunda aynı zamanda 1960’ların Türkiyesini de anlamamızı ve tanımamızı sağlıyor.

1963 yılında Gecenin Ucundaki Işık adıyla yayınlanan kitap, 1996’da Gecenin Ucunda adıyla yeniden yayınlandı. Buradaki ad değişikliği ise Peride Celal’in kaleminden şu şekilde aktarılıyor: “Adını kısaltmakla iyi yaptığımı sanıyorum. Bu romanın yazıldığı yıllarda gençtik, inançlıydık, ışığa varabileceğimizi sanıyorduk. Işık; özgürlük, uygarlık, insanlık demekti; bir umuttu. Kırk yılı aşkın bir zaman içinde ışığı arayıp durduk.

Ve o, sönükleşerek uzaklaştı bizden

Yüksek kat burjuvazisi, sahte dindarlar, çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen politikacılar, parlak yaşamlar içine düşürdükleri genç insanları daha da kolay avlıyorlar günümüzde. Romanın kahramanı Macide, aşka sırtını çevirip kendisine ve çocuğuna yeni bir hayat yaratıp insanca bir dünyaya kavuşmak çabasında başarılı olabilecek mi? Kuşkuluyum.

Gecenin Ucunda, büyük bir aşk romanı aynı zamanda. Bunu da eklemeliyim. Öyle olması da ayrıca hoşuma gidiyor. Bana kalırsa, bu roman yazdığım en güzel aşk romanıdır.” Ankara’da bir bankada avukat olarak çalışan Macide’nin gözünden anlatılan bu aşk romanında 1960’lı yılların atmosferi, insan ilişkileri ve günlük alışkanlıklar oldukça canlı şekilde sunuluyor. Macide’nin zorluklar içerisinde aldığı üniversite eğitiminin ardından pek de prestijli olarak görülmeyen banka avukatlığı eşliğinde bir Ankara panoraması okuyoruz.

Ankara’nın “İdealist Cumhuriyet” Yılları

Macide arkadaşlarının tanımlamasıyla “kara kuru, zayıf ve hiçbir cinsi cazibesi olmayan” bir kadın olarak yaşamını sürdürürken bir yandan İstanbul’da geçirdiği öğrencilik yıllarının özlemini hissediyor Ankara’daki memuriyet yaşamında. Tek arkadaşı, aynı bankada görev aldığı ve kendisinden daha kıdemli olan Hüsnü Bey. Ailesi ve çocuğu olmayan, yakın olduğu tek kişi evin yardımcısı olan Gülseren ile mazbut bir yaşam süren Hüsnü Bey, Macide’yle hem dertleşiyor hem de yaşamdaki zorluklar üzerine ona akıl veriyor.

Zenginlik veya yüksek mevkilerin peşinde değil

Yaşadığı ve çalıştığı ortamdan uzaklaşma isteği olan Macide’nin ise yaşama dair hırsları yok: Zenginlik veya yüksek mevkilerin peşinde değil. Genç yaşına rağmen Hüsnü Bey’in olgun düşüncelerini benimsiyor ve üzerine düşünüyor. Hüsnü Bey’in “Bütün kötülük alıcı olmamızda Macide Hanım kızım, verici değiliz. Yapmalı, diyoruz; etmeli diyoruz; bağırıp çağırıyoruz… Ama neyi, neyi?” sorgulamalarına karşın Macide ise kendini “çevredeki bir sürü yaygaracıdan ibaret olduğunu, yalnızca kendini düşündüğünü ve hiçbir zaman verici olmayacağı” şeklinde tanımlıyor.

Kendini sorguladığı bu günlerde biriktirdiği para ve yıllık iznini kullanmak için aniden tatil için İstanbul’a gitmeye karar veriyor. Bu uzun tren yolculuğunda ise “bir maceraperest” olarak gördüğü Ahmet ile karşılaşıyor. Macide’nin hem kendisini hem de yaşantısını sorguladığı bu tren yolculuğu ile yaşamında etkili olacak bu tanışma anıyla beraber romanın seyri İstanbul’da devam ediyor.

Ankara’nın geçmişin tozlu raflarında kaldığı günlerde Macide, Ahmet ile tanışmasının ardından ülkenin “kaymak tabakası” ile tanışıyor: “Bizlerin Ankara’da ‘kaymak tabakası’ deyip gülüştüğümüz toplumu, varlıklarının, gösterişlerinin göz alıcı kılıflarından sıyırıp yavaş yavaş tanıtmaya başlıyordu bana.” Macide’nin bu dünya ile tanışmasındaki en büyük etken ise Ahmet’in ağabeyi Kazım Işık. Bir aile yemeğinde Kazım Işık ile tanışan Macide, Ahmet’ten giderek uzaklaşırken kendini Kazım Işık’ın müstakbel eşi olarak buluyor.

Girdiği yeni topluluk ile eski alışkanlıklarından uzaklaşmaya başlayan Macide, bir yandan geçmişte yaşadığı sade hayatı ile içinde bulunduğu yaşamı karşılaştırırken gözlemlerini de aktarmayı ihmal etmiyor.

Sondan Başlayan Bir Kitap

Kitap Macide’nin Kazım Işık’tan boşanıp Ankara’da tekrar tek başına yaşama döneminin arefesinde başlıyor ve ana karakterimizin flashback’leriyle diğer karakterleri ve yaşantıları öğreniyoruz. Bu anlamıyla kitap, günümüz okuyucusu için yeni bir iddiayı içermiyor. Yeşilçam filmlerinde görmeye alışık olduğumuz zengin adam fakir kız ilişkisini bol tahlillerle zenginleştirilmiş halini sunuyor.

Fakat tekrar hatırlayalım, kitabın yayın tarihi 1963. 1961 Anayasası ile görece özgür bir Türkiye’de sınıflar arasındaki farklılıklar, ülkedeki yaşam koşullarının homojen olmaması konularının gündemde olduğu, köyden kente göçüp artmasıyla değişen toplum yapısının tartışıldığı yıllar. Bu anlamda kitap, o dönemi anlamak isteyenler için açık bir kaynak sunuyor.

Kazım Işık’ın iş ve arkadaşlık ilişkileri o dönemin yeni zenginleşen kesimlerini anlatırken Macide’nin içinden çıktığı topluluk ise bu değişime şaşıran, cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki saflığı arayan kesimleri ele alıyor. Macide’nin Ankara’yı Atatürk ve cumhuriyet ile özdeşleştirmesi, kendisinin yaşamadığı ama atmosferini hissettiği kuruluş yıllarını sürekli anması da bunu gösteriyor.

Bu anlamda kitap okuyucuya klasik bir aşk romanı değil 1960’ların Türkiyesini de gösteriyor. Günümüzün kısa metin bekleyen okuyucusu için uzun tasvirler ve duygu durumlarını içermesiyle Gecenin Ucunda uzun bir metinmiş gibi gelebilir. Fakat hiçbir kelime özensiz, hiçbir cümle gereksiz değil. Bu anlamda Gecenin Ucunda orta-alt sınıf bir banka memuru olan Macide’nin yaşamını değil, Türkiye’nin nereden gelip nereye gittiğini de gösteren bir kitap. Yazarı Peride Celal’in 1996 basımında dediği gibi, kitap aynı zamanda Türkiye toplumunun da ışığı arama hikayesi…

Ahmet Çağatay Bayraktar

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Bedeli pahalı bir dünya kupası

20 Ağustos 2023, Sidney’de Stadium Australia’da önemli bir organizasyonun, Kadınlar Dünya Kupası’nın finalinin son düdüğü ile birlikte İspanyol futbolcular büyük

Putin de olurmuşum ben!!!!

Sizin kırmızı çizginiz nedir ? Hani o çizgiyi geçince savaş ilan edebileceğiniz yer. İşte geçen gün bizim evin “minik” Puta’sına

Eskiden biz arabulucuyduk

Kiracı-ev sahibi arasındaki uyuşmazlıklar dağları aşınca arabuluculuk sistemi zorunlu hale getirilerek uygulanmaya kondu. Düşünün 2020 yılında 27 bin, 2021 yılında

Dayatılan koşullara direnmek

Ne yaman ikilem; bir yanda, şemsiyesi altında yaşayanlara bağışladığı özgürlüğün tek savunucusu rolünü oynarken, diğer yanda soluksuz çalıştırdığı insanları kendisine

Azim, kararlılık ve mücadele

Değerli Bi’nevi Gazete okurları, Özel sebeplerden ötürü uzun bir süredir sizlerle değildim. Bu yüzden öncelikle siz değerli okurlardan, sonra da

Küçük “Puta”lar işini bilir

Siz onları bilmezsiniz. Acındırarak, yardıma muhtaç bir şekilde girerler hayatınıza. Bi mağdur, bi zavallı, bi güçsüz. Tatlı tatlı masum masum

“Cumhuriyet vazgeçmemektir!”

Haçadur Kelleci… Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapında mücevher ustalarından biri… Dünyanın en büyüleyici ve renkli merkezlerinden biri, Kapalıçarşı’da ve Çuhacı Han’da