Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) aylardır ciddi bir baskı altındaydı. Piyasalar, reel sektör, iş dünyasının büyük bir bölümü ve siyasi çevreler politika faizinde indirime gidilmesi için ekonomi yönetimini sıkıştırıyordu. Bir diğer yanda küresel yatırım bankaları da faiz indiriminin zamanının geldiğine ilişkin raporlar yayımlıyor, hatta faiz indiriminin kaç puan olması gerektiğini bile dikte ediyorlardı.
Ve sonunda TCMB ortalama beklentilerin üzerinde bir politika faizi indirimine giderek 250 baz puanlık bir indirim açıkladı. TCMB, Para Piyasası Kurulunun (PPK) 26 Aralık’taki toplantısının sonucunda, politika faizinin yüzde 50’den yüzde 47.50’ye indirilmesine karar verdi. Ayrıca kurul, operasyonel çerçevede değişikliğe giderek, TCMB gecelik vadede borçlanma ve borç verme oranlarının bir hafta vadeli repo ihale faiz oranına kıyasla -/+ 150 baz puanlık bir marjla belirlenmesine karar verdi.
PİYASALARIN TEPKİSİ BEKLENENDEN ZAYIF OLDU
Piyasadaki ilk tepkilere bakıldığında. Borsa İstanbul’un bu beklenti üzerindeki faiz indirimine tepkisinin çok zayıf kaldığını söylemek gerek. Aynı durum gram altın ve döviz için de geçerli… Bunun sebebi TCMB’nin bu kararının gerçek verilere dayanmamasından çok, özellikle borsayı motive edebilecek piyasa hareketliği ve başta bilançolar olmak üzere pek de iyimser bir veri bulunmaması…
Peki TCMB bu kararı alırken, hangi verilere dayandı? Mesela dezenflasyon sürecinde herhangi bir hedefe ulaşılabildi mi? Cevap çok net; hayır! Peki PPK enflasyondaki yukarı yönlü risklerin eskiye göre daha sınırlı olduğunu hangi verilere dayanarak saptıyor?
Önce karar metnindeki politika faizi indiriminin gerekçelerine bir göz atalım, sonra bunun ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulayalım: Metinde öncü verilerin aralık ayında enflasyonun ana eğiliminde düşüşe işaret ettiği ifade edilirken, son çeyreğe ilişkin göstergelerin yurtiçi talebin yavaşlamayı sürdürerek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelerde bulunduğunu gösterdiği tespiti yapılıyor.
Notta temel mal enflasyonunun düşük seyretmeye devam ettiği ve hizmet enflasyonundaki iyileşmenin belirginleştiğine vurgu yapılırken, işlenmemiş gıda enflasyonunun önceki iki aydaki yüksek seyrin ardından aralık ayında ılımlı göründüğünün altı çiziliyor. Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarının iyileşme eğilimi sergilediği, ancak dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ettiği de ekleniyor.
GERÇEKLERİ ÇARPITAN MİNAREYE KILIF METNİ
Devam edelim… Enflasyonun ana eğiliminde bir düşüş var, doğru ancak hedeflerin çok altında. Ve yine hayali TÜİK rakamlarına göre… Bu daha çok temel mal enflasyonu için geçerli, hizmet enflasyonu ise beklenenden çok daha dirençli olduğunu net biçimde gösterdi.
Gelelim işlenmemiş gıda enflasyonuna… Aralık ayında hafif bir düşüş eğilimine girmesi, gelecek aylarda bu eğilimi sürdüreceğinin hiçbir biçimde garantisi değil ve tarım sektörünün yapısal sorunlarıyla küresel gıda fiyalarındaki yükseliş eğilimiyle düşüş sürdürülebilir olmayacak.
Gelecek 12 ay için hanehalklarının enflasyon beklentisi yüzde 63.1, reel sektörünki yüzde 47.6, piyasaların yüzde 27.1… Piyasa beklentileri temel mal, hizmet veya işlenmemiş gıda enflasyonları açısından pek önem taşımıyor, bunu da belirtelim.
Enflasyonun eğilimini belirleyen psikolojik ve davranışsal faktörlerde hanehalkları, yani vatandaşların beklentisiyle girdi fiyalarını doğrudan ürünlerine yansıtmak zorunda olan reel sektör belirleyici. Bunları alt alta koyup, dört işlem yapabilen herkes çok rahat görebilir ki dezenflasyon sürecinin daha ortasındayız.
ENFLASYON OCAK VE ŞUBATTA ARALIKTAKİNDEN YÜKSEK GELECEK
Belirsizlk sürüyor ve iyimser bir ipucu henüz ortada yok. Ve yeni vergiler gündemde, beklenenin altında zam alan asgari ücretlilerin yeni maaşları da enflasyona yansıyacak, emeklilerin de… Ne kadar düşük tutup çalışanları daha yoksullaştırıp, emeklileri açlığa mahkum etseler de…
Bitmedi, mevsimsel etkilerle gıda fiyatlarında artış sürecek, et fiyatlarına ise çok ciddi bir zam geliyor. TÜİK ne kadar makyajlasa da 2025’in ilk iki ayında enflasyon Aralık 2024’ten yüksek gelmek zorunda. Ki olası enerji enflasyonunu buna eklemedik bile! Ayrıca faiz indirimi sebebiyle hedefenenin gerisinde kalmış tüketim eğlimi yeniden artışa geçecek.
UMALIM Kİ, OCAK VE ŞUBATTA YENİ BİR İNDİRİM YAPMASINLAR
Özetle TCMB PPK metnindeki politika faizinin indirilmesine ilişkin gerekçeler akılcı değil. Eğer ki karar metninde ‘Enflasyonla mücadelede başarılı olamadık, bari büyümeyi kurtaralım, işsizliğin artmasını engelleyelim” demiş olsalardı, en azından dürüst olabilirlerdi.
Şimdi hem hatalı, hem başarısız hem de gerçekleri halktan gizleyen unvanını peşi sıra hak etmiş oldular. Umalım ki, en azından 2025’in ilk iki ayında yeni bir faiz indirimine gitmeye kalkışmazlar. Yoksa… Gelecek yılın ilk yarısı büyük olasılıkla çok zorlu geçecek. İkinci yarısında ise alevlenen bir enflasyona karşı yeni bir sıkılaştırma paketiyle yeni bir ekonomi yönetimi göreve gelebilir.
Millet olarak bu irrasyonel politikaların bedelini acı ilaç müpteması olarak ödemeye devam edebiliriz.
Öncelikle enflasyonla ilgili tüm verilerin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından çarpıtılmış, makyajlanmış veriler. Üstelik gerçek enflasyonu en az yarı yarıya düşük gösteren verilere rağmen, TCMB enflasyon beklentilerini ciddi oranda yukarı yönlü revize edeli çok olmadı, ki bu revizyonun yeniden revize edilmek zorunda kalınacağı kesin.
Bu yüzden olsa gerek gerek hanehalklarının gerek reel sektöörün enflasyon beklentisi ekonomi yönetiminin beklentilerinin çok üzerinde. Büyük perakende zincirleri de esnaf da zam yaparken TÜİK verilerine göre değil ENAG verilerine göre yapıyor zaten.
Merkez bankaları, ekonomi yavaşladığında ekonomik faaliyeti ve büyümeyi yeniden canlandırmak için faiz oranlarını düşürürler. ABD Merkez Bankası (Fed), ekonominin aşırı ısındığı dönemlerde aşırı enflasyonu önlemek amacıyla faiz oranlarını yükseltir.
Faiz oranlarının dü şürülmesinin amacı, borçlanma maliyetini düşürerek insanların ve şirketlerin yatırım yapmaya ve harcamaya daha istekli olmasını sağlamaktır. Faiz oranlarındaki değişimler ipotek oranlarına, konut satışlarına, tüketici kredisine, tüketime ve borsaya yansıyor. Faiz oranları ile enflasyon arasında doğrudan bir ilişki vardır; bu da faiz oranlarının enflasyonu kontrol altında tutmak için yükseltilmesi anlamına gelir.
Süleyman Karan