Daha mutlu bir insan olmanın 5 yolu

STOA’CILARDAN NE ÖĞRENDİM?

Stoa’cılara göre insanın bu dünyadaki tek hedefi mutluluktur. Mutluluğun kaynağı ise ne kadar çok şeye sahip olduğun değil ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğundur. Stoa’cı öğretiye dair çok satan kişisel gelişim kitaplarında yazanlardan çok daha ötesini anlamak aslında 5 temel yolu basitçe uygulamakla mümkün.

Zenon, Panaeitus, Khrysippos, Cato, Marcus Aurelius, Epiktetos, Cicero, Seneca ve niceleri gibi yüz yıllar öncesinden gelen bilge seslere dair kitapların çok satanlar listesine girmesi; İslam felsefesinin Stoa’cılarla kurduğu bağ; günümüzün en popüler psikoterapi ekolü bilişsel davranışçılığın kök felsefesinin de Stoa’ya kadar dayanması durumu hayli ilginç kılıyor.

Ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğunuz önemlidir…

Stoa’cılara göre insanın bu dünyadaki tek hedefi mutluluktur. Mutluluğun kaynağı ise ne kadar çok şeye sahip olduğun değil ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğundur. Stoa’cılar ‘iyi alışkanlık’lardan ve kişisel disiplinden söz ederler. Marcus Aurelius’un dünyanın en büyük imparatorluğunu uzun süre başarı ve huzurla yönettiğini; Epictetus’un köleliği kaldırıp eşitlik yolunda attığı büyük adımı, Seneca’nın ilgili dönemin en çok okunan kişisel gelişim yazarı olduğunu düşünecek olursak kendilerinden öğreneceklerimiz olduğuna ikna olursunuz tahmin ediyorum.

Öte yandan bugünkü çok satan kitapların anlattığının daha fazlasını anlamak ve bizzat başarmak zorundasınız. Bu kitapların, video’ların, konuşmaların amacının ilginizi hızla çekmek ve sizi Stoa’cıların elinde yaşamanızı bir çırpıda değiştirecek sihirli bir değnek olduğuna inandırmak olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Bu tür kaynakların amacı çoğunlukla ticari yani mümkün olduğu kadar çok insana ulaşmaktır. Öte yandan bu durum Stoa felsefecilerini ve sizi bağlamaz. Yapmanız gereken önerilen yaşam felsefesini analitik bir zihinle anlamak, içselleştirmek, kendi değişim haritanızı çıkarıp derhal harekete geçmektir.  Stoa’cılar hakkında ne kadar çok okursanız konunun o kadar derinine inersiniz. Bu da size kendi dönüşüm paradigmanızı yönetme şansı verir. Stoa’cılar gibi ifade edecek olursak: Alışkanlıklarınızı ve rutinlerinizi önce siz oluşturursunuz ama sonra onlar sizi oluşturmaya başlarlar. Diğer bir deyişle alışkanlığınız oluştuğunda bu eş zamanlı olarak karakterinizi ve yaşam kalitenizi belirler. Alışkanlığınızın lehinizde mi aleyhinizde mi çalıştığı ise onun ‘iyi’liğiyle ilgilidir. Alışkanlıklarınıza, sizi siz yapan özellikler olarak kodladığınız rutinlerinize dikkat edin. Üstlerine düşünün ve sizi gerçekten mutlu  edip etmediklerini açık fikirlilikle değerlendirin. Alışkanlığınız siz ve çevrenizle uyumlu mu; sizi geliştiriyor mu engelliyor mu, zararı faydasını gölgeliyor mu? Yani geçekten ‘iyi’ mi?

Şimdi hazır yeni yıla girmişken ve fazla yormadan; Stoa’cı felsefeden öğrendiklerimi, bilişsel davranışçı bir psikolog olarak sizinle paylaşmak istiyorum.

  1. ZAMANA HÜKMEDİN

Seneca’nın dediği gibi; “Şayet insanlar mülkleri ya da diğer maddi varlıkları söz konusu olduğunda gösterdikleri korumacılığı zaman konusunda gösterselerdi dünya bambaşka bir yer olurdu”. Çünkü zaman boşa harcanmayacak tek şeydir. ‘Benim zamanım kıymetli’ ya da ‘Boşuna vaktimi alma’ diyen insanları kibirli buluyor olabilirsiniz ancak bir noktada bu sınırı çizmek zorundayız hepimiz. Herkesin zamanı kıymetlidir. Gerçek şu ki zamanımızı nasıl harcıyorsak hayatımızı da öyle harcamaktayız. Diğer bir deyişle hayatınızı kontrol etmek yani oradan oraya savrulmamak istiyorsanız önce zamanınıza hükmedeceksiniz. Stoa’cıların tavrı bu konuda gayet nettir: Daha çok para kazanmak her zaman mümkünken daha fazla zamana sahip olmak öyle değildir. Bir gün ya da bir yıl bittiğinde bitmiştir ve artık dönüşü yoktur. Stoa felsefecileri burada ‘Hayat kısa’ demeye çalışmazlar. Bilakis hayat; eğer zamanı doğru kullanırsak birçok muhteşem iş kotarmak için yeterli uzunluktadır.

İnsanın en büyük lanetiyse şudur: Öleceğimizi biliyoruz ama ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz. Ancak paradigmanızı değiştirirseniz bunun aynı zamanda bir fırsat olduğunu görebilirsiniz: Çünkü ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsanız onu har vurup harman savuramamanız gerektiğini bilirsiniz. Zamanı doğru kullanıp kendinizi etkin ve verimli şekilde ifade ettiğinizde yani içinizdeki değeri bu dünya ile paylaştığınızda ise bana sorarsanız sadece bedensel olarak ölmeniz mümkündür. Bu dünya için yaptıklarınız yayılarak yaşamaya devam ederler. Bu ölüm değil mutlu bir hayatın finalidir. Geride bıraktığınız ‘anlam’lar birilerinin zihnindeki eşleşmeler üzerinden nerelere ve kimlere ulaşabilir tahmin dahi edemezsiniz.

  1. MİNİMALİST OLUN

Minimalizm sadece evinizde kullanmadığınız eşyaları atıp ferahlamak değildir. Esasen bir yaşam felsefesidir. Yine Seneca’dan örnek vereyim, kendileri derler ki: “Onlarsız yaşamaya başlamadan önce hayatımızda vazgeçemeyeceğimizi sandığımız birçok şeyin ne kadar işlevsiz ve gereksiz olduklarını fark etmeyiz bile…” Tüketim kültürü; sizin hep daha fazlasına ihtiyaç duyduğunuza inanmanızı ister. Daha iyisini ve daha pahalısını satın almanın sizi mutlu ettiğine inandığınızda; dahası bundan mutlu olmaya, özgüvenli hissetmeye başladığınızda psikolojik yardım almanın zamanı gelmiştir bile. En iyi markanın en son modeli telefonlar, tasarım kıyafetler, çantalar, ayakkabılar, teknolojik oyuncaklar, havalı arabalar; liste uzar gider. Çoğu insan bu tuzağa düşer ancak mutluluğu zihinlerde bu tür tüketim ve sahip olma davranışlarına eşitlemenin sonu hüsrandır. Çünkü bunun bir sonu yoktur. Aslında zenginliğin tek bir üst seviyesi vardır: Özgürlük! Para ve tüm maddi varlıklar bu özgürlüğü sağlamak için araç olarak görüldüğünde kendinizi gerçekten zengin, mutlu ve tatmin olmuş hissedebilirsiniz. Diğer türlü; o mutluluk ve özgüven hissini sürdürülebilir kılmak için sevmediğiniz bir işe, aslında kendinize yakıştırmadığınız tutum ve davranışlara dolayısıyla da maddi varlıklara tutsak olursunuz.

  1. SIK SIK YÜRÜYÜN

Yürümenin tek amacı ‘gitmek’ değildir. Zaten gidiyor olsanız bile bunun tek amacı varmak olamaz. Peki, yürümekten ne kast ediyorum? Fiziksel hareketin bütüncül sağlığınıza faydasıyla sınırlı değil söylediğim. Düzenli yürümenin zihin açtığı ve yaratıcılığı teşvik ettiği bilimsel kanıtları olan bir hipotezdir. Stoa’cıların alametifarikalarından birinin yalnız çıkılan uzun yürüyüşler oluşu da bundandır. Bu yürüyüşlerde zihinlerini özgür bırakır ve düşünürler. Sadece düşünmek için ne kadar az zaman ayırdığınızı düşünün önce. Mesela uzun bir kuyrukta sıra beklerken yani buna vaktiniz varken; işlevsel bir düşünme davranışı yerine sabırsızlık kaynaklı sıkıntı, öfke gibi duyguları bizzat oluşturduğunuzu hatırlayın. Bunların üstesinden gelemiyorsanız düzenli olarak yürüyün. Kendiniz, çevreniz, işiniz, aşkınız, vermeniz gereken kararlar üzerine düşünün. Göreceksiniz ki bunu tekrar ettikçe beyniniz yürüyüş sırasında siz özel bir çaba göstermeksizin çözüm önerileri getirecektir. Yürüyüş sırasında sesli kitap ya da müzik dinlemek, tek elde telefon sosyal medyaya bakmak, mesaj yazmak gibi davranışlar size kayıp zamanı geri kazanmak gibi gözükse de dediğim şekilde yaparsanız yürüyüşte geçen zaman kayıp değil büyük kazançtır.

  1. KENDİ ÜZERİNİZDE ÇALIŞIN

Epictetus der ki ‘İlerleme şans ya da tesadüfe tabi değildir. Tek yolu kendi üzerinizde yapacağınız  günlük bir mesaiden geçer”. İçinde bulunduğumuz çağın ‘gerçek okuma’yı engeller bir durumu olduğunu biliyorum. Gerçek okuma; uykuya dalmak ya da plajda zaman geçirmek için ya da vakit kalırsa yapılacak bir eylem değildir. Çünkü beden için fiziksel egzersiz neyse zihin için okumak odur. İster kurgu ister kurgu dışı olsun, okumak; başka hayatlara dokunma, onlardan öğrenme ve hayatı anlama yoludur. Bazı potansiyel hatalarınızı fark etmenizi sağlar. Bir anlamda sizi  bir süpergüç sahibi yapar. Okumayı bir rutin haline getirmek için çaba göstermeniz çok önemlidir. Her gün iki eliniz kanda olsa ayıracağınız bir okuma zamanı (Yarım saatle başlayabilirsiniz) ya da sayfa sayısı (10 sayfa ile başlayabilirsiniz) birikerek çok büyük hedeflere ulaşmanızı sağlar. Bu da düzenli okuma faaliyetinin bir daha çıkmamak üzere hayatınıza en önemli rutinlerden biri olarak girdiği anlamına gelir. Bu rutinin somut faydasını o kadar net görürsünüz ki kalıcı kılmak için özel bir çabaya gereksinim kalmaz bir süre sonra. Siz beyniniz için iyi bir şey yaparsanız o size iki katını verir; bu rutine sahip çıkar, sizi mutlu eder.

  1. TEK BAŞINALIĞI SEÇİN

Yalnızlık bir duyguyken tek başınalığı tercih etmek bilinçli bir eylemdir. Tek başınalığı tercih eden biri yalnızlığı kabul etmiş olmaz. Aksine tek başına olmayı tercih ettiği, kendine döndüğü zamanları yönetmeye başlar. İmparator Aurelius’un çok sevdiğim bir cümlesini aktarayım size: “ İnsanlar inzivaya çekilebilmek için köylere, kasabalara, deniz kenarlarına, ormanlara, dağlara giderler. Oysa huzurla çekilebileceğiniz tek inziva yeri zihninizdir. Yani gündelik hayatta bizim ‘uzaklaşmak’, ‘kaçmak’ derken kast ettiğimiz fiziksel bir inzivadır. Oysa gerçek inziva zihinseldir ve başka zihinlerin etkisinden tamamen kurtulduğunuz, kendi zihninizle baş başa olduğunuz yerdedir.

Huzur için tek başına emek vermeye, gelişmeye, özgüven sahibi olmaya değmez mi?

Tolga Akyıldız

[email protected]

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Değişen İklimle Değişen Tatlar

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyrederek son 110 yılın sıcaklık rekorunu kırdı. Bu olağan dışı hava koşulları, ülkemiz tarımı, hayvancılığı ve gastronomisinin

Sessizliğin görünmez dikişleri…

Çok katlı binaların bitmeyen tekrarlarının tenezzülü dahilinde gösterilen yollar ve boş bırakılan alanlarda yaşıyormuş gibi yapan insanlar, benzerlerinin benzersizliğini görmenin bıkkınlığı ile bir dirhem değişme

Otellerde Ramazan Sofraları

Ramazan ayının, İstanbul’un tarihî ve kültürel dokusu içinde bambaşka bir anlamı var. Şehrin dört bir yanında kurulan sofralar, aileleri, dostları bir araya getiriyor. Son yıllarda

İklim modelleri olanları açıklayamıyor

Bugün artık kafe ve bar muhabbetlerinde bile hemen herkesin ahkâm kestiği meselelerden biri haline geldi ‘iklim krizi’, eski adıyla ‘küresel ısınma’… Her kafadan bir ses

Geleneklerin ve sadeliğin mutfaktaki gücü

Mutfak, her toplumun kültürel hafızasını taşıyan bir alan. Gelenekler, alışkanlıklar, damak tatları burada şekilleniyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Ancak, mutfaktaki muhafazakârlık, çoğu zaman durağan bir

Borsa İstanbul Psikolojik Eşiği Geçti

Borsa İstanbul yüzde 8.78 yükselişle ile 10507 puandan kapandı. Borsa 10200 teknik ve psikolojik eşik haline gelen seviyelerinin üzerine tırmandı. Ons altın ise 2900 seviyesi

Kışı geride bırakırken Portekiz yolculuğu

Bugünkü günlüğümün konusu, kış mevsimini geride bırakırken yaptığım bir Portekiz yolculuğu… İstanbul’da bir kış mevsimi daha yavaş yavaş geride kalıyor. Bazen güneşli, bazen bulutlu, bazen