Akıllarının nazlı ilgisine iliştirilecek bir kelebek başlık arayan gözlere, ciddi konuları emanet etmek cesaret ister. Kelebek başlıklar nereden aklıma esti bilmiyorum; çevredeki her şeyden ayrı tutulup kayırılan, bir anda fark edilen cezbesiyle, kısacık ömürlü göz göze gelişlerden söz ediyorum.
Dertlenmekte haksız mıyım, ‘’ ben bir emekliyim ‘’ diye başlayan yazının, bu insanları anlamaya niyeti olmayanların engelli gerçekçiliği ile savuşturulacağını farz ettim. Sayrılaşmaya yakın duyu organlarının beklenen sessizlik ve derinliğe katkısı olduğu düşünülebilir.
Ama duyularının en keskin çağında gözünü yumarak örtünenlerle, kulaklarını kapatıp duymayanlarla yaşadıkça, bu seçici algı yitiminden etkilenmemek olası görünmüyor.
Birçok çalışanın emeklilikleri için hayalini kurdukları, yakaladıkları ilk olanakta gerçekleştirmeye can attıkları küçük bahçelerden söz etmek istiyordum.
İçinden geçen bir suyolunun çevresine sıralanmış uzunlu kısalı bitkileri, çalıları, sazlığı, söğütleri, gölgeliği ile hazırlanan yer; hayatı huzur ve bilgelik temalarından bu denli uzak tutan güçle süregelen savaşta anlaşmaların imzalandığı yerdir.
Bahçeyi ekip dikme, bir köşesinde keyfini sürme hayali daha sonra bir metafor halini almaya başlar.
İşte o zaman içinde yaşayana, içerdiği ürküntüler ile farklı duygular vermeye başlar, hayatın bire bir boyun eğdirdiği zorunluluklardan kurtulup başka bir yaşama geçişin ilk heyecanını yaşatır.
Yıllarca hayatın yap dediğini yaparken, bir kenarda oluvereceğini düşlediği bir şeylerin ancak önüne gelen bir olasılık olduğunu fark eder.
Başkalarının bunları anlamamasını özensiz bir dışlama olarak değil, görünmeyen bir patronun akşam kovup sabah işe tekrar çağırdığı bir akışta, zorunlu bir boyun eğiş olduğunu düşünüyorum.
Yorgun bir işçinin uyuduğu saatlerde, gökyüzündeki hilali doyasıya izleyip, uykuyla ara vermediği günü ertesi gün olarak değil, bitmeyen gün olarak yaşayan birinin, çevresindeki birine söylemeyi dert ettiği bir şey kalmadığını düşünüyorum. Akıştan kendini çekip alan, kendi buzuluna yol almaya başlayan birisi için bir başınalık özlenen bir kavuşma olsa gerek.
Emeklilikte düşü kurulan bahçeye kimse davetli değildir, başka hiç kimsenin burada yaşayacağı bir şey yoktur. Çoğu kez düş olarak kalır; yine de yolculuğun tüm evrelerini anlamış ve bellemiş bir insanın zihninde hazır bir gökyüzü ve toprak parçası arasında gidip geldiği, ekip biçtiği, bulutlu ve yıldızlı gecelerinde kayboluşlara hazırlandığı bir yer olarak varlığını sürdürür.
Sanmayın emekliler geçip giden yaşama gücenikler, kayboldukları bir yerden birilerine sesleniyorlar. Varoluşun döküp saçtığı insanlık hallerini geride bırakıp, serseri olasılıkların birine uymak zorunda kalınan günlerin epey ötesinde, insana en yakışan hal ile bir arada olmanın tadını çıkarırlar çoğu kez.
Tasarıların, önemlerin, tutumların, anlamların değer ve bedellerini belirleyenlerin bunları anlama olasılığı yoktur.