Bir arkadaşımı kaybettim. Son yıllarda o kadar çok kayıp yaşadım ki hepsi de aniden. Ama Livia’nın kaybı kaç gündür yüreğimde. Onu tanıyanlardan uzakta olmak, cenazesine gidememek acımı daha da artırdı. Sanki vedalaşamadım. Elimde telefon, Sicilya’dan ortak arkadaşlarımızı arıyorum. Telefonun bir ucunda o, bir ucunda ben ağlıyoruz.
Telefon ne kadar yeter ki acımızı paylaşmaya
Sicilya’yla kopmayan bağımdan dolayı, hala oradaymışım gibi sabah gelen telefonla öğrendim Livia’nın aramızdan ayrıldığını. Ertesi gün, onu son defa tabutun içinde görmüşler ve kremasyon olmuş. O böyle istemiş. Biz hiç ölüm konuşmadık ki.
En son evinin terasına yapacağı düzenlemeyi göstermişti. Kitabevinin kalkan yer döşemelerini ne yapacağım diye düşünüyordu, 10 Aralık doğum gününde yine bir yere gitsek mi diye konuşuyorduk. En son Berlin’e gitmiştik birlikte.
Biz hiç ölüm konuşmadık ki. Evet, ya yaşlandığımda Sicilya’ya gelemezsem ya da artık İtalyanca konuşamazsam diye kaygılanırdım, konuşamazsak da anlaşırız derdik, ama ölüm hiç yoktu bunların arasında.
Onun ölümünü duyduğum an, koca bir yalnızlık hissettim. Öylesine tanıyan birkaç kişiden başka, kimseyle onu, anılarımızı konuşamamanın yalnızlığı mı, ortak arkadaşlarımız Cettina, Gabri, Lucia, Stefano’dan uzakta olmanın yalnızlığı mı bilmiyorum. Omzunda ağlayacağım, onu uğurlayacağım arkadaşım olmayınca acı içimde büyüdü, büyüdü. Bilgisayar başına geçtim. Anılarımızı yazmaya başladım. Biz, sözcüklerle, kitaplarla sevmiştik birbirimiz. En son tavsiye ettiği kitap Hanya Yanagihara’nın “Değersiz bir Hayat” olmuştu.
Uçurtma Avcısı kitabını okurken çok ağladığını anlatmıştı bana. Tiziano Terzani’yi de onunla tanımıştım. “Atlıkarıncada Bir Tur Daha” kitabını ilk ondan duymuştum. En son kitabevinden Letizia Battaglia’nın muhteşem bir fotoğraf kitabını aldım. Akşam da o meşhur yeşil deri koltuğumuza oturup Letizia Battaglia belgeselini izledik.
Siracusa’da Livia’nın kitabevi Libreria Gabo hep selam gönderdiğim bir yerdi. Kim Sicilya için benden bilgi alsa, Livia’ya mutlaka uğramalarını söylerdim. Kitaplar arasında bir Livia vardı orada. Tüm ciddiyetiyle yapardı işini. Giderim, gelirim, bir şey olur heyecanlanır, bir şeye üzülürüm hep Livia’ya uğrardım.
Öğle saatine doğru karşıdaki bardan kahve alıp götürürsem çok mutlu olurdu. Onu almaya bile vakti olmazdı bazen. Kapıda hep köpeği olurdu. Ben onu Dalmaçyalı cinsi Dick’le tanıdım. Sonra Lolla ve en son Ziggy girdi hayatımıza.
Bir de eve biri gelince saklanan iki kedi. Onun evinde kaldığım dönemde, İstanbul’dan getirdiğim yufkalarla yaptığım böreğin, biber dolmasının annesini anımsattığını söylemişti. Annesinin Türk arkadaşları varmış. Yemek kokusuyla, lezzetlerle güçlenmişti arkadaşlığımız. 23 seneye sığdırılmış o kadar çok anı var ki…
Onun kitabevi hepimizin buluşma noktasıydı. Benim Sicilya’da geçirdiğim 2000-2004 dönemini anlatan kitabımda Livia ve kitabevi de vardı.
Gündüz Vassaf’ın da son kitabı “Ressamin İsyanı” için Siracusa’da geçirdiği dönemde her gün uğradığı yerdi Libreria Gabo. Livia, bana mail atmıştı. “Burada bir Türk yazar var, mutlaka tanışmalısınız, herkes seni soruyor ona. O da seni merak ediyor.”
Ona attığım son mesaja baktım. Sicilya’dan her ayrıldığımda, onun Dick’e söylediği gibi, “cucciola sto tornando. Fai brava” “Yavrucuğum geliyorum, uslu dur” diye yazardım. Yine yazmışım ama…
Mine Türkili