Ekonomide soğumanın etkilerini son aylarda iyice hisseder olduk. Gerek perakende satışlardaki artışta yaşanan düşüş, gerek üretimdeki sert gerileme bunu teyit eder nitelikte. Yani dezenflasyonist sürecin etkileri, talep ve arz tarafında net olarak görülüyor.
Ancak, bunun tüketici fiyatları endeksinde (TÜFE) etkisini aynı oranda görmek mümkün değil. Eğer Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) makyajlanmış verilerine inanmak istiyorsanız o başka tabii! Ne hanehalklarının ne de reel sektörün yıllık enflasyon beklentileri, ne TÜİK verilerine ne de TCMB piyasa anketi beklentilerine uyumlu.
Hanehalkları yüzde 70’lerin üzerinde, reel sektör ise yüzde 50’lerin üzerinde bir yıllık TÜFE beklentisi içinde… Yani Türkiye ekonomisi çift kişilikli bir hayat yaşıyor. Şunu hatırlatalım, gerçek her zaman çarşı-pazarda ve fabrikada yaşanır, TÜİK ya da TCMB ofislerinde değil!
PROGRAM BUYSA VAY HALİMİZE!
Ekonomi yönetimi iyimser açıklamalar yaptıkça halkın güveni biraz daha törpüleniyor sanki. Bundan da kötüsü, Eylül ayı içinde yaşanan Orta Vadeli Program (OVP) oldu. Öyle ciddiyetsiz ve özensiz bir programdı ki önümüze koyulan, açıklandığı akşam ekonomi kanallarındaki yorumlar, biraz bıyık altından gülme tadındaydı.
Enflasyon, büyüme, işsizlik, cari denge, bütçe açığının GSYİH’ye oranı gibi makro ekonomik göstergelere ilişkin beklentiler arasında en temel iktisat kurallarını bile hiçe sayan dengesizlikler ayan beyan ortadaydı. OVP beklentilerinin hiçbirinin tutma ihtimali yok desek yeridir. Böylece piyasaların ekonomi yönetimine olan güveni de iyiden iyiye erozyona uğramış oldu.
BORSA İSTANBUL’DA MOTİVASYON YOK
Hemen ardından gelen Fitch Ratings’in not artırımı ise Borsa İstanbul’da neredeyse görmezden gelindi. Haftalardır BIST 100 endeksi 10,000 puanın altında yatay bir seyir izliyor. Endeksin yükselmesi için bir sebep bulmak da zor. Bankacılık sektörünün de, reel sektörün de hisse senetlerinin yüksek prim yapabileceğine dair bir algı yok.
Borsa yatırımcısına motive olabilmek için kala kala kredi risk priminin (CDS) düşmesi ya da uluslararası derecelendirme kuruluşlarının not artırımlarına kalıyor! Görünen o ki, not artırımları bile artık yatırımcıyı motive edemiyor!
TL DEĞERLİYSE İHRACATÇI DERTLİ
Döviz kurlarına gelelim… Her ne kadar ekonomi yönetimi piyasaya müdahale etmediğini söylese de, Kapalıçarşı’da kime sorarsanız sorun, ‘arka kapı’ müdahalelerin sürdüğünü söyleyecektir. TL haddinden çok daha değerli bir seviyede ve Türkiye ekonomisinin turizmle birlikte en büyük döviz kaynağı olan ihracat bu durumdan çok olumsuz etkileniyor.
Kaliteye değil, fiyat rekabetine dayalı ihracat sektörümüz, değerli TL nedeniyle rekabet avantajını her gaçen gün biraz daha kaybediyor. Halihazırda küresel ticaret ikliminin de parlak olmadığı göz önüne alınırsa, ihracatçının içinde bulunduğu sıkışıklığı anlamak mümkün. Doların en az 37 TL olması gerektiğini sürekli dile getiriyorlar, ama tık yok!
SPOT ALTIN ZİRVELERDEN ZİRVELERE SIÇRIYOR
Bir tarafta bölgesel savaşlar, öte yanda küresel ekonomideki belirsizlikler doğal olarak altın ve diğer değerli metallerin yükselişi için mükemmel bir ortam sağlıyor. Zaten ons altında yaşanan ataklar da bunu doğrular nitelikte… Türkiye’de en fazla prim getiren gram altın.
1 gram altın 2,800 seviyelerinin üzerinde ve önü açık. Merkez bankalarının politika faizi indirimi için sıraya girdiği bugünlerde, ons altının 3,000 doları test edeceği tahmininde bulunanların sayısı da giderek artıyor. Zira ‘güçlü dolar’ döneminin sona ermesiyle altın daha da yükselme potansiyeline sahip.
Gümüş için de benzer şeyler söylenebilir, zira gümüş değerli metal niteliğinin yanında endüstriyel metal olarak da aranan bir emtia. Küresel ekonomi hareketlendikçe talep de o doğrultuda artacak. Ancak, her zaman kaygan zeminde hareket ediyor. Yüksek primlerin ardından çok sert düşüşler gelebiliyor.
25 BAZ PUAN MI, YOKSA 50 Mİ? İŞTE BÜTÜN MESELE BU!
Bu hafta, pek çok merkez bankası politika faizi kararlarını açıklayacak. Tabii ki herkesin gözü bugün itibarıyla ABD Merkez Bankasının (Fed) üzerinde olacak. Fed’in en az 25 baz puan faiz indirimine gideceği artık kesin. Piyasaların talebi 50 baz puanlık bir indirim.
Ancak, Fed büyük olasılıkla daha temkinli davranacak, 25 baz puanlık indirimi yapıp sonuçlarını görecek ve o doğrultuda faiz indirimleri serisinin aralıklarını belirleyecek. İngiltere Merkez Bankası (BoE) ülkenin ekonomik durgunluktan çıkabilmesi için politika faizini artırma baskısı altında, ancak ücret artışları sebebiyle enflasyon istenilen noktaya gelmiş değil.
BoE yönetimi, geç kalmış bir faiz indirimiyle kontrol altına alınamayan bir enflasyon ikilemiyle karşı karşıya, ancak büyük olasılıkla faiz artırımına gidecek. Avrupa Merkez Bankası (AMB), ilk faiz indiriminden sonra ikincisine hazırlanıyor, ancak benzer bir ikilem AMB için de geçerli. AMB Yönetim Konseyi Üyesi Pierre Wunsch, “Temel senaryomuzda, tahminlerimiz gerçekleşirse, faiz oranlarını daha da düşürebiliriz.
Hizmet enflasyonunun yüksek kalması halinde bunun daha yavaş gerçekleşmesi yönünde küçük bir risk görüyorum” diyor. Benzer tedirginlik başka konsey üyelerinde de var ve boşuna da değil. Artırım yapmak durumundalar, zira başta Almanya olmak üzere pek çok Euro Bölgesi ekonomisi teknik resesyonda ya da burun buruna…
BAZI MERKEZ BANKALARI TERSİNE…
Bu faiz indirimi furyasında yer almayan ülkeler de var. Söz gelimi, gelişen ekonomilerin en büyüklerinden Brezilya… Enflasyonun hortlama ihtimali sebebiyle, Brezilya Merkez Bankasının (BCB) 25 baz puan faiz artırımına gitmesi bekleniyor.
Japonya Merkez Bankası (BoJ) büyük olasılıkla bu ayı pas geçip, bir sonraki toplantısında faiz artırımına gidecek gibi görünüyor. BoJ’un bir önceki politika faizi artırımının ardından carry trade’de yaşanan deprem tüm piyasaları sarsmıştı, tabii bu panikte küresel resesyon riski algısı da önemli bir rol oynamıştı. Bu yaşanan panik, aynı zamanda küresel ekonominin hala ne kadar kırılgan olduğunu da gösterdi.
ÇİN’İN HER SIKINTISI TÜM DÜNYANIN SIKINTISI
Hemen herkes gözünü Fed ve AMB’ye dikmişken, küresel ekonominin ikinci gücü Çin’de durumlar pek parlak görünmüyor. Pekin yönetimi ve Çin Merkez Bankasının (PBoC) iç piyasayı hareketlendirmeye yönelik milyarlarca dolarlık teşvik ve önlemlerine karşın, beklenen sonuç alınamıyor.
Çin, küresel ekonominin üretim üssü olmanın ötesinde, artık küresel finansın da en büyük ve dinamik gücü, bu sebeple Çin’deki sorunların çözülüp çözülemeyeceği büyük önem taşıyor. Başta emlak piyasasındaki sıkışmışlık, yerel yönetimlerin devasa borçları olmak üzere, Pekin’in çözmesi gereken pek çok sorun bulunuyor.
Çin’den gelecek sanayi üretimi, iç talep, PMI verileri her zaman merakla takip edilecek bu süreçte…
BORSA İÇİN ‘BEKLE-GÖR’ EN İYİSİ
Bu hafta itibarıyla, küresel ekonominin genelinde bir politika faizi indirim sürecine gireceğiz. Yani piyasada para bollaşacak, yatırım iklimi olumlu yönde evrilecek, küresel ticarette bir hareketlilik başlayacak. Bazı yol kazaları ufak sıyrıklarla atlatılırsa tabii… Yani tam “enflasyon kontrol altında’ sanılırken, yeniden canavarın ayağa kalkması gibi! Bu ihtimal dahilinde… ,
Her şey yolunda giderse, başta değerli metaller olmak üzere baz metaller ve tarımsal emtialarda yukarı yönlü hareketleri göreceğiz. Yani paranız varsa, vadeli işlemlerde bu emtialara yatırım yapabilirsiniz. En azından yatırım sepetinizin üçte birini, hatta yarısını bu yatırım araçlarına ayırabilirsiniz.
Kalan paranızın bir bölümüye de merkez bankalarının faiz indirimlerini ya da artırımlarını yakından takip ederek Forex piyasalarında değerlendirebilirsiniz. Riski çok seven biriyseniz, kripto paralardaki dalgalanmalar, hızlı iniş ve çıkışlar büyük kazançlar sağlayabilir, ama genelde küçük yatırımcıyı üzer hatırlatalım.
Şimdilik borsaya yatırım yapmak yerine, ekim sonunu beklemenizde fayda olabilir. Zira dezenflasyonist süreçte nerede olduğumuzu daha net göreceğiz. Öyle söyledikleri gibi ‘şahane’ falan gitmiyor onu da söyleyelim!
Süleyman Karan