Sicilyalıymış. Ve yılda bir kez düzenlenen “Ragusani nel Mondo” yani dünyanın her tarafındaki Ragusalıların buluştuğu etkinliğin onur konuğu. Duyduğum anda elimde bilet kalakaldım. Ondan iki gün sonra gidecektim Ragusa’ya.
Hemen Türk Hava Yolları’nı biletimi değiştirmek için aradım. Yok, gidiş iptal olursa dönüş de iptal. Bilet yok, yer yok her şey karışıyor. Kaderime razı oldum ve gideceğim günü beklemeye başladım. Taa Amerika’dan geliyor, birkaç gün kalır diye düşündüm. Tek umudum buydu.
Siz inanır mısınız bilmem, ama ben mucizelere çok inanırım
THY’den gelen mesajla, uçağımızın yeri değiştiğini, Catania yerine Palermo’ya ineceğimizi öğrendim. Palermo’dan Ragusa 4-5 saatlik kara yolu. Ama kim düşünür onu. Mucize olmuştu işte.
Hemen biletimi değiştirdim, hem de sorunsuz bir şekilde. İşte o heyecan, yıllar önce unuttuğum o koşuşturma içimde bir yerden fırladı. Susan Sarandon’un bana yaşattığı o anları nasıl özlemişim.
Yıllar önce gazetecilik yaptığımız Cağaloğlu günlerine döndüm. Heyecanımız vardı. Haber atlatma vardı. Bir Nokta, bir de Tempo vardı. Şimdi gel Susan Sarandon, en sevdiğim filmin, o özgür ruhlu kadını Thelma’sı beni al ve o günlere götür. Göreyim ya da görmeyeyim bu heyecan bile güzel diyerek hikâyeyi buradan başlattım.
Sonrası mı? O ayrı
Sabahın körü yola çıkmışım, gece hiç uyumamışım ve uçaktan sonra otobüsle 5-6 saatlik bir kara yoluyla Ragusa’ya gelmişim. Yok, bu yorgunluk burada biter, gider. Akşam Susan Sarandon’un da katılacağı bir konserde Charomonte Gulfi ‘de hemen yerimi aldım.
Röportaj gibi bir beklentim yok, ama iki kelime edeyim, onun anarşist ruhunun Türkiye hakkındaki düşüncesini öğreneyim bana yeter. Yoksa sanat hayatına nasıl başladınız gibi bir soru peşinde değilim. Onu herkes biliyor, onu herkes tanıyor.
Ama o gece, sanırım yorgunluktan, bir acar muhabir ruhu çıktı içimden, hani paparazzi şeklinde, Sarandon’un peşinden fotoğraf uğruna koşan ben. Yanımda da bana yardımcı olmaya çalışan arkadaşım Angelo. Ara sokaklarda bir kovalamaca. O konuşmuyor, sadece tüm zarafetiyle gülümsüyor. Üstünde bir pantolon, ayağında spor ayakkabılar, iki adım önümde yürüyor.
Yanında kuzeni, menajeri Ragusalı Giovanni. Hayır , diyor. Israrla yaklaştırmıyor. Normalde yapmayacağım işler yaptırtıyor bu yorgunluk bana. Angelo sonunda dayanamıyor, “sonunda hepimiz Sicilyalıyız, nedir bu kovalamaca,” diyor. Giovanni en sonunda “yarın 12.00 Belediye’ye gelin, “ diyor.
Sebastiano D’Angelo’nun düzenlediği ve bu yıl 28.si yapılacak olan etkinlikten önce, Sarandon, sponsorlarla buluşacaktı. Belediye’ye vardığımız an Sarandon’un yanına gazeteci olarak yaklaştığımda “Hayır, gazeteci istemiyorum,” dedi ve gerçekten de o salonda gazeteci falan yoktu. “O zaman İstanbul’dan Mine,” dedim. “O zaman olur ,” diye yanıtladı.
Kendisine aldığım minik armağanımı verdim. Poz vermeyi öylesine sevmiyordu ki, yürürken çekin, konuşurken çekin diyordu. Hatta Belediye Başkanı Peppe Cassi‘nin de yer aldığı sponsorlarla olan toplu fotoğrafta o başkanla konuşmaya devam ediyordu.
Sarandon’la , şu iki dakikalık karşılaşma hikayem bu. Onun hikayesi de 1901 yılında Giuseppe Criscone’nin Sicilya’yı terk edip Amerika’ya gitmesiyle başlıyor. Ardından birkaç kuşak sonrası kuzen Giovanni Criscione’nin de Amerika ‘ya gitmesi ve halkla ilişkilerde adını duyurması ve Sarandon’u annesi Lenora Marie Criscone ile birlikte 30. Ağustos. 2006 yılında ata topraklarına getirmesiyle devam ediyor. Sarandon’un Ragusani nel Mondo’ya ikinci katılışı.
Ragusa sokaklarında dolaşan Sarandon, anne tarafından Sicilyalı olduğunu belirtirken memleket yemeklerini hasretini “Scale Del Gusto” da giderdi. Ragusa’dan Ragusa Ibla’ya giden merdivenlerin başında yeni açılan bir restoran.
Aynı günün akşamı, Liberta Meydanı’nda Ragusani nel Mondo etkinliğinde tüm akrabaları Sicilyalı kuzenleriyle, yedinci sırada yerini aldı. Protokol, en ön sıra falan yok. Saydım, yedinci sırada bir Susan Sarandon. Diğer blokta bizden bir sıra önde. Yanımda arkadaşım Giusy Aprile ve çantamda Giusy’nin bana verdiği, devlet tarafından ele geçirilen mafya topraklarında yetiştirilen buğdaydan yapılan makarna.
Giusy, ısrarla bunu Sarandon’a verelim, anlatalım, artık mafyanın topraklarında üretim yapılıyor diye anlatılıyor. Birlikte Giovanni’nin yanına yaklaştık. Susan Sarandon’a ulaşmak imkansız. Giusy’i mafya konusu açılınca susturmak çok zor. Giovanni ilgiyle dinledi ve makarnayı aldı. Sarandon o makarnanın tadına bakacak mı, bilinmez. Ama biz verirken, çok eğlendik, ara ara aklımıza gelecek ve güleceğiz orası ayrı.
Salvo Falcone etkinliğin sunucusu, Susan Sarandon’un da aramızda olduğundan, anne tarafından Ragusalı olduğundan söz etti. Sarandon sadece gülümsedi, sahneye gelmedi. Bunun aslında özel bir nedeni olmadığı söyleniyor. Ve sessiz sedasız olay yerini akrabalarıyla terk etti.
Aslında o gecenin yıldızı benim için Sarandon’du ama etkinliği büyük bir ilgiyle izledim. Bu adanın kaderinde hep gitmek vardır. Gençler gider, yaşlılar kalır. O gün tüm gidenlerin Tıp, spor, moda, halkla ilişkiler gibi birçok alanda adını dünyada duyuran Ragusalıların başarısına tanıklık ettim. Her ne kadar gecenin yıldızı Susan Sarandon olsa da, Ragusa’da doğan büyüyenler başarılarıyla hepsi gecenin starıydı.
Ertesi gün ilk işim gazetelere bakmak oldu. Sarandon’la kimsenin özel bir röportajı yok.