Modernleşmenin kendini dünyaya pazarlama sürecindeki en önemli silahı olan popüler kültür, pandemiden çok önce hayatlarımızı işgal etmiş bir salgın… Üzerinde yaşadığımız topraklarda da 80’li yıllardan itibaren, özellikle de 90’larda gücünü iyiden iyiye hissettiren bu salgın, milenyum çağının ötesini yaşadığımız yıllarda, artık sosyal medya ile hükümranlığını pekiştiriyor.
Popüler kültürü hayatımızın her yanında hissediyoruz
Hele ki bu pandemi döneminde, dijitalleşme ile masaya yumruğunu vuruyor ve kendisinin müptelası olmak ya da ona hiç aldırmamak gibi seçenekleri kullanma hakkımızı elimizden alıyor. Onu görmezden gelmek gibi bir ihtimalimiz yok. Belki de baştan beri yoktu ama bu artık kaçınılmaz. Ancak yine de körü körüne eline düşmemek elimizde… Dahası, hızla akan bu nehir, bizi iyi iş ile popüler olanı birlikte düşünmeye zorluyor, demek de yanlış olmaz.
Popüler kültürün, hayatımızın her alanında etkisini hissetsek de, kendisini belki de en çok müzik ile yan yana telaffuz ediyoruz. Bu nedenle önce, popüler kültür ve müzik üzerine düşünelim istedik. Bu alanda geçirdiğimiz süreci, yaşayışımıza tesir eden bu manevi salgının, maddi bir salgın döneminde nasıl göründüğünü, müzik üzerinden irdeledik.
Biz sorduk, Tolga Akyıldız cevapladı; iyi müziği kötüsünden ayırarak, popüler olanı ötelemeyerek ve popülerliğin eline körü körüne düşmeyerek.
Sizce Türkiye’de popüler kültürün dünü ve bugününe baktığımızda, nasıl bir dönüşümden geçiyoruz?
Sanat ürünlerinden yola çıkacak olursak, bir ülkede neyin ya da kimin; hangi özellik ve sebeplerle popüler olduğuna; bu popülerliğin ne kadar sürdüğüne bakarak o ülke hakkında çok şey söyleyebiliriz. İnternet ve küreselleşme sayesinde kültürel emperyalizm aygıtları da dijitalleşti ve etki inanılmaz boyutlara ulaştı. Burada önemli olansa o etkiden çok senin kendi kültürün üzerinden verdiğin tepki. Eskiden Hollywood’un ya da dünya müzik endüstrisinin etkisiyle baş etmek imkânsızdı belki. Ama bugün aynı kürede, aynı dijital aygıtlarla kendi kültürüne kendi popülerine dair seri tepkiler vermek mümkün.
Dijital dünya bizim gibi köklü kültürler için gelecek vadediyor
Peki bu konuda ne kadar başarılıyız?
TikTok’ta, Instagram’da yaptıklarımıza bakacak olursak bunu başardığımız söylenemez. Yine de ben dijital dünyadaki özgürlük alanının bizim gibi köklü, renkli ve cevheri olan kültürler için gelecek vadettiğini düşünüyorum.
Sizce popüler kültürün geleceği ne yönde ilerliyor?
Hayatın tüm alanlarında geçerli olduğu gibi popüler kültür öğeleri de dijitalleşiyor. Bu dijitalleşme; popülerliğin tanımı gereği öncelikli olmak zorunda. Öyle de oluyor ama süreç tamamlanmış değil, hatta yolun daha başındayız. Ben dijitalleşebilen her şeyin dijitalleşeceğine buna direnenlerinse yok olacağına inananlardanım. Buradaki önemli soru şu: Dijitalleşmesi mümkün olmayanlar yok mu olacak? Bence hayır. Direkt el emeği, göz nuru ile ilgili olanlar, analog olarak değer arz edenler; yüksek sanat ve koleksiyon unsurları olarak varlıklarını sürdürecekler. Öte yandan popüler kültür öğeleri değişmek ve dönüşmek zorunda. Popüler olan aynı kalırsa ona popüler değil klasik diyoruz çünkü. Belirli dönemde belirli kültür unsurlarına ortak ve yoğun ilgi gösterilmesine; tüketimine dönük heyecan ve aceleye; dönemin medya aygıtlarının odağında kapladıkları alanın büyümesine popüler olma diyebiliriz bence. Bu kültürün bayrağını taşıyan figürler de oluyor elbette.
Müzik ve popüler kültürün nasıl bir ilişkisi vardır?
Kesin olan bir şey varsa o da “pop”un popüler kelimesinden geldiğidir. Kelimeyi en çok müzik ürünleri için kullanıyoruz. Çünkü ‘pop’ bir müzik türüne işaret eder gibi algılanıyor ülkemizde. “Popçu” deniyor mesela. Oysa pop bir sound ya da müzik türü değildir. Dün yeraltında kendi kendilerine takılan rap’çi kardeşlerimiz bugünün pop müziğini icra ediyorlar. Bir dönem, yabancı şarkılara Türkçe sözler yazarak oluşturduğumuz “aranjmanlar” poptu. Daha sonra aranjmanlara tepki olarak doğan Anadolu Rock hiç değişmedi ama kendi döneminin popu oldu.
Ya da “Metallica; bir heavy metal grubu kalarak küresel pop yıldızı olmayı da başardı” dememizde hiçbir sakınca yoktur. İşin müzik endüstrisi açısından gerçeği budur.
İnandığım şu ki; müzik sadece iyi müzik ve kötü müzik olarak ikiye ayrılır
Sizce iyi müzik ile popüler müzik arasında nasıl bir ilişki var? Bu konuda sağlıklı bakış açısı nedir?
Bir ülkede popüler ürünlerin çıtasının ne kadar yüksek olduğu; kimlerin ya da neyin popüler olduğu o ülkenin kalite seviyesiyle ilgilidir. Pop olan her şey kötü ya da düşük kaliteli olmadığı gibi pop olamayan şeyler de yüksek sanat olduklarından anlaşılamamış ya da iyi demek değildir. Kesinlikle inandığım şu ki müzik sadece iyi müzik ve kötü müzik olarak ikiye ayrılır. Çok dinlenmiş, az dinlenmiş önemli değildir. Çünkü iyi müziğin bir dönemi olmadığı gibi son kullanma tarihi de yoktur.
Popüler olan üzerinden yapılan kalite tartışması için ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de bu nasıl bir grafik izlemiş?
Müzik açısından bakacak olursak aranjmanlar dönemi özgün eserler açısından doğallıkla kısır ama şarkıcıların gelişimi açısından iyi bir dönemdi. Bu döneme tepki olarak doğan Anadolu Pop dönemi ise 68 Kuşağı’nın klasik rock geleneği ile türküleri harmanladığı ve müzikal olarak çok iyi sonuçlar aldıkları yıllardır. Etkileri Türkiye ve son dönemde dünya müziği açısından halen gözlemlenmektedir. Gaye Su Akyol’un, BabaZula’nın yurtdışı başarıları; Selda Bağcan’ın gördüğü itibar, Altın Gün’ün Grammy adaylığı tesadüf değildir.
Arabesk, Ortadoğu’nun “blues”udur
Toplumdaki farklı kültür katmanları ile özdeşleşen müzik türlerini de ayrı ayrı düşündüğümüzde, bu şekilde yapılan tartışmalarda konunun sadece müzik olmadığını daha iyi anlıyoruz sanırım…
Ben Türk Hafif Müziği dönemini de beğenirim. Eurovision’un Türkiye açısından bir üretkenlik doğurduğuna da inanırım. 80’ler ve sonrasındaki Sezen Aksu etkisi, ayrıca Türk popunun başlangıç simgesi ‘Abone’ şarkısı önemlidir. Hem türü icra edenleri hem de dinleyicisini sömüren bir tür gibi gözükse de Ortadoğululuğumuzu ortaya çıkaran arabesk dönemini hiçbir açıdan küçümsemem. Ortadoğu’nun blues’udur. Arabesk bugün de çeşitli popüler türlerin içine gizlenerek varlığını sürdürmektedir ve bu ayıp değildir. Sezen Aksu yılları ve 90’ları şarkı kalitesi açısından çok kıymetli bulurum. O yıllarda Bulutsuzluk Özlemi’nin çabası önemlidir. 2000’ler benim için Türkçe rock demektir. Eş zamanlı olarak ‘Eller havaya’ olarak kodladığım bir sound ve yaklaşım popüler olur ki insanlar ‘pop’ dendiğinde işte bu sound’dan söz edildiğini sanmaktadır. Kaliteden ziyade; her dönemin popülerinin iyisi de kötüsü de; samimisi de tüccarı da vardır.
Günümüzde popüler olan müzik türlerine bakınca nasıl bir dağılım görüyoruz? Bu türlerin çok dinlenmesini ya da daha görünür olmalarını sağlayan unsurlar nelerdir?
Yakın geçmişte Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki kitapçıların, müzik dükkânlarının şarkınızı çalıp çalmadığı, radyolar, müzik televizyonları, ödül törenleri hatta magazin programları önemliydi hatırlarsınız. Şimdiyse YouTube, Spotify, Apple Music, Fizy, Muud gibi dijital platformlardaki performansınız ve sosyal medyanız önemli. Neyse ki eskinin Unkapanı tekelleri; dijital kostüme bürünüp çarkı döndürmeye çalışıyor olsalar da eskisi kadar güçlü değiller. Bağımsız yapımlar da bir o kadar etkili artık. Ana akım dediğimiz ‘pop’ varlığını sürdürürken alternatif bir popülerlik de kendi kulvarını oluşturabildi bu sayede.
Pandemi sadece konser gelirleri üzerine kurulan ekonominin pamuk ipliğinde olduğunu gösterdi
Pandemi bu süreci nasıl etkiledi?
Covid 19 Pandemisi müzisyenlere sadece konser geliri üzerine kurulan bir ekonominin pamuk ipliğinde olduğunu gösterdi. Günümüzün en popüler türlerinden Türkçe rap’le uğraşanlar genellikle bağımsız olduklarından dijital telif gelirleriyle bu dönemi az hasarlı atlattılar örneğin. Aynı şey alternatif pop dediğim ‘yeni dalga’ için de geçerli.
Patron şarkı istiyor, albüm değil…
Peki Türkiye’de pop müzik dalında başarılı ve popüler olmanın sırrı nedir?
Yeni müzisyen artık bir girişimci ve kendini ilk günden bir CEO gibi konumlamalı. ‘Ben müziğime bakarım gerisi beni ilgilendirmez’ dönemi kapandı. Özellikle dijital dünyada başarı kazanmak için aynı şarkıdan çok sayıda ürün çıkarmak, belirli periyotlarda kendini yenilemek gerekiyor. Dijital dünyanın nimetlerinden faydalanan tüketici çok geniş bir yelpazede müzik dinliyor ve eskisinden daha hızlı tüketiyor. YouTube’da karşısına çıkan bir müzik video’sunun ilk 5 saniyesinde kararını veriyor ve bir sonraki video’ya geçebiliyor örneğin. Bu davranışlara göre çalışıp öneri yapan algoritmalarsa müzik endüstrisinin esas patronu oldular. Ve patron ‘şarkı’ istiyor, albüm değil. Artık Türkiye’de bir müzik türüyle birlikte anılmak değil dijital dünyanın kurallarını kendine has yöntemlerle uygulamak ve tabii iyi şarkılar, doğru düzenlemeler önemli sadece.
Hem belli bir seviyenin üzerinde iyi müzik yapıp hem de popüler olarak insanlara ulaşmayı başarabilmiş sanatçılara örnek verebilir misiniz?
Popülerlik ve ticari başarı paralel gelişmelerdir. Ama sorularım şunlar: Senin müzisyen olarak dünyaya bakışın, müzik görgün nedir? Müziğinle bu dünyaya bir şeyler verebileceğine inanıyor musun? İnandığın müziği; ödünsüzce, kendini sürekli geliştirmek için çabalayarak, aç kalarak yapmaya devam edebilir misin yoksa ticari olmak için gerekeni yapmak daha kolay bir seçenek mi? Müziğinizin samimi ve kendine has olduğunu düşünüyorsanız; iyi şarkılar yapıyorsanız; müzik para ve şöhrete giden gemi değil varlık sebebinizse eninde sonunda popüler olursunuz. Bu sorunun gizli cevabını isimler üzerinden değil böyle vermeyi tercih ederim.
Sosyal medyada müzik ve bağlantılı yaşam alanları çok kestirme bir kimlik belirleyicisi olabiliyor
Dinlediğimiz müzikler, kişiliğimize dair ipuçları da verebildiğinden, insanlar için dinlenilen müzik bir vitrin ve imaj yaratma aracı olarak ifade edilebiliyor. Bu sürekli belgesel izleyen(!) bir çoğunluk olmasına rağmen farklı programların rating alması gibi bir duruma dönüşebiliyor. Siz bu algı için ne düşünüyorsunuz? Biz, neye göre bazı müzik türlerini yüceltirken bazılarını öteliyoruz?
‘Ne dinliyorsan osun’ diye bir laf vardır, çok severim. Ama tabii bir de ‘Kimlere özeniyorsan onları taklit eder, kimliğini öyle inşa etmeye çalışırsın’ durumu da var. Ben bunun gençlik yıllarında gösterilen bir çaba olduğuna inanmak isterim. Öte yandan sosyal medyada görüyoruz ki ‘Yurtdışında falanca konserdeydim’, ‘Hayatımın şarkısı budur’ diyerek ‘piyasa’ yapmaya çalışanlar da az değil. Çünkü sosyal medyada müzik ve bağlantılı yaşam alanları çok kestirme bir kimlik belirleyicisi olabiliyor. Ben müzikle yaşamsal bir bağ kurmuş, kişilik problemi olmayan hiç kimsenin bu tür bir çabaya vakit ayıracağını sanmıyorum. Onun yerine müzik dinler.
Sizin dönemsel ya da genel olarak çok dinlediğiniz ve sevdiğiniz müzik türü nedir, sanatçılar kimlerdir?
Pat Metheny, David Bowie ve Miles Davis’le gönül bağım farklıdır. Ama dünyanın bütün şarkılarını dinlemek ve sevilecek yanlarını keşfetmek isterim. Çünkü dediğim gibi müzik sadece ikiye ayrılır: Ama iyi ve kötü müziği ayırt etmek bir olgunluk gerektirir. Maalesef kulağınıza hoş gelen her şey iyi olmadığı gibi size bir fayda da sağlamaz. Eskiden ‘hoş gelen’ bazı şarkıları geride bırakıp yeniye karşı önyargısızsanız; doğru yoldasınız; kulağınız gelişiyor demektir.