Bayram tatilinde aklıma “Hayat bir sofra olsa nasıl olurdu?” sorusu takıldı. Cevabı çok düşündüm. Ve sonunda yaşamın her evresinden acı, tatlı, ekşi tüm tatları buluşturacağı için; Uyumlu, dengeli ve lezzetli olduğu kadar da renkli; Kısacası mükellef bir ziyafet sofrası olurdu cevabında karar kıldım.
Gerçekten sizce de öyle olmaz mıydı?
Cevap bana göre evet; Ama siz de aynı kanaatte misiniz? Bilemiyorum. Beynimde sizlerin cevaplarının neler olabileceği fırtınası koparken; Birden aklıma başka bir soru geldi. Bu konuda da sizlerin cevaplarını merak etmiyor değilim. Neyse cevaplarınızın neler olabileceğini düşünmeye geçmeden önce soruyu sorayım.
PEKİ YA İSTANBUL BİR SOFRA OLSA?
Sizden önce ben cevaplayayım. Bence renkli, Renkli olduğu kadar gizemli;
Ve bir o kadar da zengin bir sofra olurdu. Çünkü İstanbul sırlarını kimselerin çözemediği gizemli bir şehir. Binlerce yıllık geçmişinde ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin izleri hala canlılığını koruyor.
Sokaklarında gezerken bu izler her daim karşınıza çıkıyor. Karaköy’de Cenevizlileri, Ayasofya’da Bizansı, Topkapı Sarayı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu düşleyebiliyorsunuz. Bir de bu medeniyetlerin sofralarda bıraktığı izleri düşünsenize. Bugün İstanbul Mutfağı diye konuşmaya başladığımızda, Nasıl bir zenginlikten ve çeşitlilikten bahsettiğimizi tahayyül edebiliyor musunuz?
Bu sorunun cevabını bulmak oldukça zahmetli ve zor. Tüm bu meşakkate rağmen bu sorunun cevabını arayanlar da var.
Sevgili Asuman Kerkez gibi; İşi gücü bırakmış Şehr-i İstanbul’un gizemli ve renkli sofralarının peşine düşmüş; Üşenmemiş sokak sokak, mahalle mahalle gezmiş; İşin uzmanlarıyla konuşmuş; Ve tüm merak edilenleri, izleyicileri adeta bir zaman tüneline sokup; Farklı uygarlıkların sofralarına oturtarak anlatmaya hazırlanıyor.
İlk program 22.Haziran.2024 Cumartesi (Yarın) saat 20:40’de Bein Gurme’de…
İstanbul’un hangi semtinde?
Hangi uygarlığın sofrasında buluşacağımızı?
Gerçekten çok merak ediyorum.
Kaçırmayın derim…
YAZIN KEYFİ İSTANBUL’UN TERASLARINDA BİR BAŞKA
Yaz sıcakları artık kendini iyiden iyiye hissettiriyor.
Böyle günlerde İstanbul’un keyfini mükemmel manzaralı,
Püfür püfür esen teraslarda çıkarmanın tadı ise bambaşka…
Bu yaz için benim favori teraslarıma gelince;
- Head Chef Serhat Eliçora’nın yemeklerinin lezzetine lezzet katan Boğaz manzarasıyla;
CVK Park Bosphorus Hotel’in teras katında hizmet veren Izaka Terrace
- İmza kokteylleri ile Sinan Kızıklı ve Kerem Üztürk imzalı menüsünü;
Galata Kulesi ve Tarihi Yarımada manzarası ile lezzetlendiren;
Ruz Hotel’in terasında yer alan Simoneİstanbul Rooftop
- Tarihi Yarımada’nın en özel noktasında tüm ihtişamıyla boğazı kucaklayan manzarasını,
Executive Chef Bulut Gökmen Gök’ün 7 bölgemizin geleneksel lezzetlerini yorumladığı menüsüyle buluşturan,
Orient Occident Hotel Autograph Collection’ın teras katında hizmet veren Roof Mezzepotamia
Yaz başında deneyimleyip etkilendiğim teraslar olarak öne çıkıyor.
Önümüzdeki haftalarda Şehr-i İstanbul’un teraslarından notlarımı paylaşmaya devam edeceğim.
YERYÜZÜNÜ TARIMLA İYİLEŞTİRMEK MÜMKÜN MÜ?
Bu sorunun cevabı “Hayat bir sofra olsa nasıl olurdu?” sorusuna verilecek cevap kadar zor. Ama bunu mümkün kılmak için sayıları çok olmasa da büyük özveriyle çalışanlar da var.
Organik olarak üretilen gıdaların ilk ekolojik markası olan Demeter bunlardan biri. Tarımın gezegenimizde en kaliteli biçimde sürdürülmesi,
Ve tüketicilere yerel, organik ve en kaliteli gıdaları sunmak amacı ile, Tüm dünyada yaygın bir biçimde faaliyet gösteriyor.
“Biyodinamik Tarım” bu faaliyetlerin en önemli parçası. “Biyodinamik Tarım”ın tarihçesi, felsefesi, bugünü ve geleceği hakkında detaylı bilgileri, Demeter’in Türkiye Temsilcisi Çiftçi Arzu Duran’ın yazdığı kitabın imza gününde kendisinden dinledim. Ve artık çok iyi biliyorum ki; Geleceğimiz için çok önemli olan “Biyodinamik Tarım” ile ilgili bilgilere ulaşmak artık zor değil.
Çünkü Arzu Duran’ın kaleme aldığı, “Biyodinamik Tarım – Yeryüzünü Tarımla İyileştirmenin 100 Yıllık Öyküsü” kitabında hepsi var. Ben kitabı bir solukta okudum. Ve yeryüzünü tarımla iyileştirmemizin mümkün olduğuna olan inancım daha da arttı. Eğer Biyodinamik Tarım ile bugüne kadar tanışmadıysanız,
Bu açığı kapatmanız ve bilgi sahibi olmanız için bu kitabı okumanızı öneriyorum.
SAHİP ÇIKMAMIZ GEREKEN 7 İLKE
Biyodinamik Tarım ile ilgili bilgi sahibi olmak önemli; Ama bundan bir adım sonrası çok daha önemli. O da yeryüzünü tarımla iyileştirmek; Bunu yapabilmek için de,
Olmazsa olmaz şart bu tarım modelini yaygınlaştırabilmek. Biyodinamik Tarım’ın yaygınlaşması için de; Tarihçesi ve felsefesini bilmek kadar; Biyodinamik Tarım’ın 7 ilkesini de bilmemiz, anlatmamız ve sahip çıkmamız gerekiyor.
Peki bu ilkeler neler?
- Toprak verimliliği,
- Biyoçeşitlilik,
- Hayvan refahı,
- Sağlıklı bitkiler,
- Sosyal sorumluluk,
- Ekolojik mesuliyet,
- Kaliteli gıda
Unutmamalıyız ki;
Bu ilkeleri ezberlemek, saymak ve anlatmak çok kolay.
Ama uygulamak ve sahip çıkmak hiç de kolay değil!
O nedenle sorumluluktan kaçmamalı,
Elimizi taşın altına koymalıyız.
UNUTMAMAMIZ GEREKEN GERÇEK
Sorumluluğun,
Başkalarına verdiğimiz sözlerin yanı sıra,
Kendimize verdiğimiz sözleri de yerine getirmek olduğudur.