Kavanozlarda sakladığım yaz lezzetleri

Eylül ayına geldik ve yavaş yavaş yaza veda ediyoruz. Sonbahar hafifçe esen rüzgârlarıyla, arada sırada çişeleyen yağmuruyla kendini belli etmeye başladı. Mevsimlerden en sevdiğim sonbahar olabilir ama yaz aromalarından da vazgeçemem. Sıcacık bir Ağustos öğleden sonrası kesilen kıpkırmızı sulu bir karpuz lezzeti gibisi var mı?

Karpuzunu kes, meyvesini ye, çekirdekleri çıtçıtla, kabuğundan reçel yap. Denizden çıktıktan sonra yenilen mis kokulu bir şeftali lezzetini unutmak mümkün mü? Ağaçtan koparılan vişnelerin tatlı ekşiliğini damağında hissetmek, dutları yiyip ellerin yapış yapış olmasının verdiği his… Bir de incirler olgunlaştı mı, o zaman yazın en keyif aldığım günleri olur .

Beyazını mı, sarısını mı, siyahını mı, mor rengini mi yoksa? İnci, incirdir diyeceksiniz bana ama hayır, hiç de öyle değil. Her rengin ayrı kokusunu buram buram içine çekip, farklı lezzetlerini damağında hissetmek aynen şarap tadımına benzer. Bence incir degüstasyonu yapılmalı diye düşünce oluşuyor incir yerken .

Bir de meyveler olgunlaşırken incir ağacının kokusuna ne demeli? Koku; yapraklardan mı, gövdeden mi, meyveden mi, yoksa ağacın kendi aurasından mı bilemem ama benim başımı döndürmeye yetiyor.

Heybeli Ada’daki yazlık evinizde meyve ağaçlarımızın arasında incir ağacının yeri benim için ayrıydı. Ağustos ayında o ağaçtan inmezdim. Annemin sesini sanki şu an kulağımda duyuyor gibiyim.

“İn o ağaçtan, sağlam değil, düşer sakat kalırsın.”

Asla inmezdim. İncirler yenildikten sonra karın ağrıları başıma bela olur denize gitme yasağı gelir ama yine de incirlerimden vazgeçmezdim.

Üzümler… Tane tane, rengarenk, çekirdekli, çekirdeksiz, minnoşlar, kocamanlar, tatlı olanlar ayrı, ekşi olanlar ayrı. Kokulu, kokusuz ne kadar çeşit saysam bitmiyor. Toplarsın şıra yaparsın, şarap yaparsın, sirke yaparsın, kurutur kuş üzümü yaparsın.

Doğa’nın mucizeleri,  Allah’ın bize hediyeleri, Toprak Ana’nın nimetleri güzeller güzeli meyvelerim. Kayısıları yersin çekirdeklerini kırar, içinden badem çıkarırsın. Yersin ya da toplar acı badem likörü yaparsın. İtalyanların meşhur Αmaretto likörü var ya o işte.

Kavunun kokusuna gelince; ne kadar zarif, hoş. Lezzeti ise nasıl da muhteşem. İster meyve niyetine yersin, ister çilingir sofrasına peynir, kavun, rakı üçlüsü yaparsın. Çekirdeklerini kurut kışın çıtçıtla veya mükemmel bir sübye yap.

Hele Ağustosun böğürtlenleri. Al sepetini git Beykoz’a, Kandilli’ye bol bol topla. Tabii ki eller perişan olur, günlerce yıka o siyaha yakın mor renk çıkmaz. Hele tırnaklara girerse yandın. Ama böyle bir lezzeti kendi ellerinle toplama keyfini çıkarmak için çözüm eldivende.

Sonra böğürtlenleri eve getir, yediğin kadar yersin ama kalanını reçel yaparsın. Kışın sıcacık pişmiş ekmek üstüne tereyağı ve böğürtlen reçeli… Düşüncesi bile içimi ısıtıyor.

Yaz aylarının bu muhteşem aroma ve lezzetlerini saklamak için yüzlerce sene önce birileri reçelleri keşfetmiş. Ben de bu fikir üstüne çok çalıştım mutfağımın başında, yıllarımı verdim ve yaz kokularını kavanozlarımda saklamayı başardım.

Bütün dostlarım bilir, reçel ve likörler mutfağımın vazgeçilmezleri.

Yaz bitmeden sıra sıra tencerelerim kaynar. Meyve kokuları bütün mahalleye yayılır. Haziran’da kiraz, Temmuz’da kayısılar, şeftaliler, vişneler, kırmızı Anjelik erikleri. Ağustos’ta karpuz kabuğu reçeli, incirler, beyaz ve siyah dutlar, frambuaz ve böğürtlenler. Bir de yeşil domates reçelim var ki bir tarçın çubuğu, 5 karanfil ve biraz şekerle kaynadı mı müthiş bir reçel olur. Unutmayalım ki domates bir meyvedir ve reçel olmaya hakkı vardır.

Her mevsimin lezzetlerini kavanozlara saklayıp raflarımıza dizebiliriz. Hangi mevsimi özlediysek kapağı açar bir kaşık alır o mevsimi hayal ederiz.

Çocuklarımın sevdiği elma reçeli gibi. Babamın sevdiği ıtır çiçeği yapraklarıyla kaynayan ayva reçeli gibi. Annemin meşhur vişne reçeli ve likörü gibi.

Meyvelerden hariç çiçekleri de reçel yapmak en sevdiğim meşguliyetlerimden. Yasemin, hanım eli, limon ve portakal çiçeği, leylak, mor salkımlar.

Bu narin kokuların saklandığı kavanoz kapaklarını açıp koklamak bir Channel parfümünü koklamak kadar zevkli.

Sizlerle bir leylak reçeli, bir de karpuz reçeli tarifimi paylaşmak istiyorum.

MALZEME

Leylak reçeli

2 bardak çiçek

1,5 litre su

700gr. şeker

Yarım limon suyu

2 elma

YAPILIŞI

Çiçekleri daldan ayırıp su dolu bir kabın içine 1 saat kadar bekletiyoruz.

Bir tencerede suyu ve elma dilimlerini kaynatıyoruz.

15 dakika kaynadıktan sonra elmaları çıkarıp suya şekeri koyuyoruz. Su ve şeker iyice kaynadıktan sonra koyu şerbet durumuna geldiğinde sudan süzdüğümüz çiçekleri ekliyoruz. 5 dakika hepsi beraber kaynadıktan sonra limon suyunu ekleyip kısık ateşte biraz daha kaynatıp kıvam aldığında ateşi söndürüyoruz. Leylakların büyülü kokusunu cam kavanozun içine kapatıyoruz.

KARPUZ REÇELİ

MALZEMELER

1 kilo karpuz kabukları (Yeşil olan dış kısmını temizledikten sonra kalan yalnız beyaz kısım)

1 kilo şeker

1 litre su

1 çubuk tarçın

4 karanfil

Yarım limonun suyu

2 litre su (kabukları kaynatmak için )

YAPILIŞI

Karpuzların beyaz kısmını bir çocuğun serçe parmağı büyüklüğünde kesiyoruz.

Bir tencereye 2 litre su koyup kabukları 20 dakika kadar kaynatıyoruz. Kabukları süzüp bekletiyoruz. Tencereye 1 litre su 1 kg şeker, tarçın ve karanfilleri koyup kaynatmaya bırakıyoruz. Şeker eridiğinde karpuz kabuklarını ekliyoruz. Kabuklarını yavaş yavaş şeffaf bir renk aldığını göreceğiz. Şerbet kıvam almaya başladığında limon suyunu ekleyeceğiz ve 10 dakika sonra ateşi söndüreceğiz. Cam kavanozlara karpuz reçelini doldurup kışın kokusunu özlediğimizde  kullanmak üzere saklayacağız.

Yazla vedalaşırken hoşgeldin sonbahar diyelim.

Maria Ekmekçioğlu

Paylaş

Son Yazılanlar

Buzullardaki mikroplar uyanınca…

Buzulda kilitli kalmış mikroplar uyandığında nelere sebep olur? Ozon tabakasındaki delik, sera gazı salımları, küresel ısınma, iklim krizi… Bilim insanlarının bu konulardaki öngörülerinin neredeyse hiçbiri

Denizden Gelen Sessizlik

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un gri gökyüzü altında Göztepe Parkı’na bakan Misina Balık’ın açık mutfağında, lüferin doğru boyda pişirilmesini izlerken içimde tuhaf bir sızı belirdi. Tabağa konan

Meze İle Kültürü Buluşturan Festival

Antalya’da her yıl ekim ayında düzenlenen Uluslararası Meze Festivali, yalnızca bir lezzet buluşması olmanın ötesine geçen kimliği ile dikkat çekiyor. Bu lezzetli festival üstlendiği misyonla

“Dergicilik Arkadaşlık Etmektir”

Bazı insanlar vardır aralıksız çalışır, emek verir, sırtındaki küfeyi o kadar benimsemiştir ki, onu asla yere değdirmeyecek, yere indirmeyi aklından bile geçirmeyecektir. Metin Celâl’i ODTÜ’de

Bir nesilden bir nesile Bodrum Cup

Ege’nin, bir gün yaprak kımıldatmayan rüzgarsızlığında, bir gün hortuma neden olan rüzgarında 7. kez yelken açan Maximiles Black Bodrum Cup, “Nesillerce” temasıyla dostluğu, deniz kültürünü

Bir güz günü betiği

Göğe bakıyorum; kuyuya düşmüş de, bir parçasını görebildiğim maviliğe çekip çıkaracak bir güç arıyor gibiyim. Öylesine hafifim; rüzgarla bir kuştüyü kadar kolayca yükselebilir veya geçen