Aşk aynı evin içinde yaşamayı kaldırır mı?

Geçtiğimiz haftalarda Fazıl Say ve Ece Dağıstan’ın evlilikleri ile ilgili yaptıkları “Ayrı evlerde yaşıyoruz ve sevgili gibiyiz” açıklamaları ortalığı ayağa kaldırdı. Aşkı evlilik kurumu ile çökerten tüm zihniyetler, koro halinde haykırdı…

“Ne münasebet efendim!”

“Aşk” çılgınca diye tanımlanan tüm fiziksel ve duygusal dalgalanmaların, hatta fırtınaların hayat bulmuş hali değil mi? Belki hep yarım hissettiğimiz bir yanımızı tamamlayan, tamamladığımız yanılgısını her zaman taşıyan bir hal.

Bu nedenledir ki aşık olduğumuz ve sonra da sevmeye başladığımız kadın ya da erkekle sonsuza kadar bir arada olmak isteriz. En azından tanışmanın ilk günleri, ayları… Yani, keşfedecek çok şeyin olduğu zamanlar için bu doğrudur ama gerçekten yaşamın içinde 24 saat olmasa da 13-14 saat aynı kişiyle burun buruna olmak aşkın doğasına ne kadar uygun sizce?

Sizi aşık eden gülümsemesi nereye kaçtı?

Mesela, sabah uyandığında somurtkan mısın, kahvaltıdan önce mutlaka kahve mi alırsın? Belki de yemekten hoşlandığınız şeyler, dinlediğiniz müzikler de farklı, örneğin o hep sanattan bahsediyor ve dünyanın içinde bulunduğu çekilmez durumdan, siz ise, sadece anın içinde kalmayı yeğliyorsunuz, bir süre sonra elinizdeki telefon bile ona batmaya başlayabilir ya da diş macununu ortadan sıkması sizi delirtebilir, hijyen onun için, sizin kadar önemli de olmayabilir, akşamları bir kadeh şarap içmek ve müzik dinlemek yerine belki de televizyondaki belgeselleri izlemek onun en büyük keyfidir. Siz, “Doğada keşfedecek çok şey var, paramın yettiğince dünyanın ücra köşelerine düzenlenen turlara katılırım” derken, o, tuttuğu takımın maçını izlemek ya da arkadaşlarıyla bir duble rakı içmek isteyebilir ki bu da en doğal hakkıdır tabii…

Yeni aşıklar tabii ki gülecek

Bu savların, yeni aşık olmuş bir çift için ne saçma olasılıklar olduğunu ben de çok iyi biliyorum ama çok değil, 1 yıl sonunda bunların gündeme geleceğini de… Hatta sizi aşık eden o gülümsemesi, dudaklarının kıvrıldığı nokta bile gözünüze batar hale gelebilir. Ne de olsa artık birbirinizi kaybedecek noktada değilsiniz, en azından acabalar yok, hatta artık belki bir arada yaşıyorsunuz. Hani hep bunu istemiştiniz ya… Onun gözlerine bakarak uyanmak ve kokusunu içinize çekerek uyumak ne büyük lüks… Sabah evden çıkıp, akşama yine aynı eve geleceğinizi biliyorsunuz ve bu müthiş bir güven sağlıyor ama o da ne, aşk nereye gitti? Aşk, keşfettiği yerde durabilen, güveni seven, bulunduğu noktada kalmayı, stabil olmayı kaldırabilen bir duygu değil ki…

Bir bilmecenin çözümsüz hali

Aşkın kendisi bir bilmece ve çözdüğünüzde geriye en iyi ihtimalle sevdiğiniz ve hala bu duyguyu korumaya çalışan bir ikili ya da tekli kalıyor ama o kadar. Çünkü bu, aşkı tanıyanlara yetecek bir duygu hali değil. Çünkü aşk, her anlamda kirli çamaşırları görmeyi kaldırmıyor…

Fazıl Say ve Ece Dağıstan açıklama yaptı ortalık yangın yerine döndü

Geçtiğimiz günlerde Fazıl Say’ın eşi Ece Dağıstan, evlendikleri halde birlikte yaşamadıklarını, hayatlarını ayrı evlerde sürdürdüklerini belirterek, “Biz sevgililiğe devam ediyoruz. Evlerimizi bile birleştirmedik. Ben Fazıl’a veya o bana, hâlâ sırt çantamızla gelip gidiyoruz.” demişti. Fazıl Say ise “Asla sıkılmayız. Ayrı evlerde yeni aşıklar gibi yaşıyoruz. Herkesin kendi işi, çalışması, hayatının bireyselliği var” sözleriyle eşinin düşüncesine katılmıştı. Onların bu açıklaması her ne kadar büyük tepki görse de aslında aşık olup evlenen ve hayatı sıradanlaşan herkesin içinden “Doğru” dediği bir şey olmalı. Çünkü birlikte yaşamak özlemenin ve merakın önünü tamamen kapatıyor. Oyunu kurallarına göre oynamanın herkesin kabulü olduğu günümüzde belki de açıklamanın bu kadar tepki görmesi bu nedenledir. Bir zamanlar röportaj yaptığım bir psikiyatrın söylediği gibi belkide aşık olduğumuzu düşündüğümüz insanların hayatlarına ipotek koyarak aslında onları hiç de sevmediğimiz, ilgimizi çekmeyen insanlar haline getiriyoruz.

Hala merak edeceğiniz ve onu görünce heyecanlanacağınız bir sevgiliniz olması hayal değil ki.

Füsun Saka

 

Paylaş

Son Yazılanlar

Değişen İklimle Değişen Tatlar

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üzerinde seyrederek son 110 yılın sıcaklık rekorunu kırdı. Bu olağan dışı hava koşulları, ülkemiz tarımı, hayvancılığı ve gastronomisinin

Sessizliğin görünmez dikişleri…

Çok katlı binaların bitmeyen tekrarlarının tenezzülü dahilinde gösterilen yollar ve boş bırakılan alanlarda yaşıyormuş gibi yapan insanlar, benzerlerinin benzersizliğini görmenin bıkkınlığı ile bir dirhem değişme

Otellerde Ramazan Sofraları

Ramazan ayının, İstanbul’un tarihî ve kültürel dokusu içinde bambaşka bir anlamı var. Şehrin dört bir yanında kurulan sofralar, aileleri, dostları bir araya getiriyor. Son yıllarda

İklim modelleri olanları açıklayamıyor

Bugün artık kafe ve bar muhabbetlerinde bile hemen herkesin ahkâm kestiği meselelerden biri haline geldi ‘iklim krizi’, eski adıyla ‘küresel ısınma’… Her kafadan bir ses

Geleneklerin ve sadeliğin mutfaktaki gücü

Mutfak, her toplumun kültürel hafızasını taşıyan bir alan. Gelenekler, alışkanlıklar, damak tatları burada şekilleniyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Ancak, mutfaktaki muhafazakârlık, çoğu zaman durağan bir

Borsa İstanbul Psikolojik Eşiği Geçti

Borsa İstanbul yüzde 8.78 yükselişle ile 10507 puandan kapandı. Borsa 10200 teknik ve psikolojik eşik haline gelen seviyelerinin üzerine tırmandı. Ons altın ise 2900 seviyesi

Kışı geride bırakırken Portekiz yolculuğu

Bugünkü günlüğümün konusu, kış mevsimini geride bırakırken yaptığım bir Portekiz yolculuğu… İstanbul’da bir kış mevsimi daha yavaş yavaş geride kalıyor. Bazen güneşli, bazen bulutlu, bazen