Eylülden Sonra
Buca Hapishanesinin önü akan zaman, arkası yokuş, uzağında bir dağ.
İçinde çırpınan bedenleri yaşamdan çekip koparan koca bir ağ.
Terli, tuzlu, tutsak bedenleri ile geride bıraktık onları,
Gemiler ve koşular dolusu yitirdik birbirimizi,
Günün çarkı ışıdığında eksikler çıktı aramızda
Daha çok bağırıp aradık onları,
Eylül onikiden vurulmuştu,
Dikenli tellere, demir parmaklıklara yaslandık.
Ateşle oynamıştı çoğu, kitapları banyo kazanlarında yanıyor.
Karşı çıkmazın başında bileyici duruyor
Kıvılcımlardan başkası sokaktan geçemiyor.
Nereden bulup getirmişler bu kadar taşı; döşeği eşiğinden daha sert duruyor.
( uyumuyor bütün mahalle onlarla birlikte )
Bir sabah sesleri kesilse, bir taş bina ne ki,
omuzlayıp götürdükleri gelecek aklımıza ne varsa her şeyi.
( inanmıştık onlara, biz keder ve yoksulluk sanıyorduk,
etrafımızın dört duvar olduğundan haberdar olduk)
Bulutlar pencerelerden içeri bakıyor.
Füg:
Unutup geçmişi;
sıkışıp, büzüşüp, düzüldük yola,
Bırakmadık geçmişte
Gölgelerimizi.
Bodurlanıp, yetiştik sıra sıra,
bekleyen çizgiyi geçtik,
bakacak yüzümüz yoktu birbirimize,
Yeni yüzler edindik.
Geride kalmış birisi, sorup duruyor;
‘’Neredesiniz yoldaşlar’’ diye.
Yinelenen yenilmeler;
Toccata.
Safa Özkızıltan