Yağan her yağmur damlasını değerlendirmek zorundayız
Küresel ısınma, artan nüfusun beraberinde gelen endüstriyel atıkların çoğalması, çevrenin doğal olarak kirlenmesi, diğer yandan büyük şehirlerdeki bina stoğunun hava akımlarını değiştirip tüm yağışı etkilemesi su sorununu hepimizin kapısının önüne getirip bıraktı. Şimdi çözüm arıyoruz ama nasıl? Susuzluk korkusu hepimizi sardı ama önlem almakta acele ettiğimiz söylenemez. Ocak ayında kar yağmasını bekliyorken hava 16-17 derecelerde. İTÜ Meteoroloji Müh. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu anlattı.
Türkiye’nin su sorunu tam olarak ne aşamada diye sorsam neler söylersiniz?
Zor, çok yönlü ve ucu açık bir soru. Bir taraftan kıyılar, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerimiz hariç meteorolojik ve hidrolojik kuraklık şu an belirgin bir durumda.Bazı yerlerde ise bazı tarım ürünlerinin ekilemediği söyleniyor. Yani tarımsal kuraklık da yer yer var. Su kısıntısına giden bir yerleşim yeri var mı bilemem. Varsa da ben duymadım. Bu yüzden şu an Türkiye’de kuraklığın son aşaması olan sosyo-ekonomik kuraklık var diyemem.
Sanıldığı gibi su zengini bir ülke değiliz
Diğer taraftan Türkiye yıllık su potansiyelini tümüyle kullanacak bir seviyeye geldi. Artık yağan her yağmur damlasını değerlendirmek zorundayız. Türkiye sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir. Yine çok yanlış bir şekilde ifade edildiği gibi bol yağışlı bir Tropikal iklime değil çöl vari bir iklim şartlarına doğru gidiyoruz. Yani yarı kurak bir iklime sahip olan ülkemizde hem nüfus hem de kişi başına tüketilen su miktarı artarken daha fazla su kaynaklarımız kullanılabilir halden çıkıp elden gidiyor.
Su ve iklim sorunu tabii ki birbirine bağlantılı ama kullanıcılar bu konuda ne gibi önlemler almalı?
Maalesef ülkemizde insanlarımız “bilmiyorum” diyemiyor. Kulaktan dolma, gelir geçer internet bilgisi ile uzmanmış gibi konuşan çok. Bu tür sözde uzmanlar neredeyse her akut ya da kronik problemi hemen “küresel ısınma” ya da “iklim değişikliğine” bağlayıp çıkıyor. Böyle at izinin it izine karışmasını hava ve iklimde de yaşıyoruz. Anadolu, kuraklıktan dolayı yok olmuş medeniyetlerin mezarlığıdır. Celali İsyanları gibi kuraklık ve susuzluğun neden olduğu pek çok kıtlık ve açlık, göçler vb. topraklarda asırlardır hep var olmuştur. Yani küresel iklim değişikliği hiç konuşulmazken de bu yarı kurak olan topraklarda hep su sorunu vardı. İklim değişikliği olmayan kuraklığı oluşturmadı. Meteorolojik olayları iklim değişikliği ile yaşamaya başlamadık. Havaya bakıp iklim hakkında konuşmak çevrecilik filan değil tümüyle cahilliktir.
İklim değişikliği mevcut problemimizi daha da kötüleştirecek
Bununla birlikte uzun vadede küresel iklim değişikliği yarı kurak iklimimizi daha da kurak bir hale getireceğini de görmek gerekiyor. Yani iklim değişikliği mevcut problemlerimizi daha da kötüleştirecek. Su vb. konularda önlem almak için ille de iklimin değişmesi gerekmiyor. Normal zamanlarda da zaten suyumuz kıt. Anadolu’nun kadim tarihinde su kıtlığına yönelik örneğin her evde su sarnıçları ve kuyular bulunurdu. Su israfını engellemek için pek çok hadis ve geleneksel davranış şekilleri vardı.
Özetle su, iklim vb. için 1. Az tüket, 2. Yeniden Kullan, 3. Geri dönüştür ilkelerini sıkı sıkı uygulamak zorundayız.
Su sorunu afet sayılır
Su sorunu bir afet olarak algılanabilir mi?
Su kıtlığına neden olan kuraklık bütün Dünyada afet sayılır. Hem de 31 doğa kaynaklı afet içinde en tehlikeli olanıdır. Ama Türkiye’de mevzuat kuraklığı afet olarak saymamaktadır. 7269 Sayılı kanunun 1. Maddesinde sayılan beş altı afet arasında kuraklık bulunmamaktadır. Böylece Türkiye’nin resmi afet istatistiklerinde kuraklık da bir afet olarak yer almaz. Aslında en büyük afet kuraklık gibi bazı afetleri afet saymamızdır. Adını koymadığımız, afet olarak saymadığımız bir şeyi çözemeyiz, çözemiyoruz da’
Afet dersek eğer devletin yapabileceği bir şeyler var mı?
1959 yılında 7269 sayılı afet kanununu hazırlayanlar taş düşmesi gibi sadece binalara zarar veren şeyleri afet saymış ve onlar için yapılacak şeyleri belirlemiş. Önce problemi doğru teşhis etmeli, adını koymalı. 7269 sayılı kanun günün şartlarına göre yenilenmeli diyeceğim ama daha kötüsü hazırlanabilir diye bunu demekten de korkuyorum.
Devlet değişik disiplinlerden gelen uzmanlarla ekip çalışmasına yönelmeli. Büyük kentlerde kuraklık izleme birimi kurulmalı, Her sene su yılının başı 1 Ekimde devreye girecek Su Bütçesi hazırlanmalı, Su bütçesi açıklarına zamanında müdahale edilebilmesi için her kent için bir Kuraklık Mücadele Planı hazırlanmalı, Şehirlerde ve kırsal alanlarda Yağmur Suyu Hasadı yaygınlaştırılmalı, İçme suyu ile kullanma suyu birbirinden ayrılmalı, Kentlerin gelişimi mutlaka su havzalarının kapasitesine göre planlanmalı. Ayrıca ve de çok açil bir şekilde suyun en büyük kısmını kullanan tarımda doğru yöntem ve teknoloji ile sulamaya çeki düzen vermeli.
Dünyanın pek çok yerinde kuraklıkla ilgili projeksiyonlar yapılıyor. Türkiye bu kuraklık tablosu içinde nerede?
Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu ısınırken yağışları azalacak olan bölgede bulunuyor. Kuraklık, küresel iklim değişikliği ile yağışların azalacağı Akdeniz Çanağında çölleşme ile beraber kendini gösterecek. Sıcaklıkların artması buharlaşma ile su kaybını azaltıp orman yangınlarını artırması bir yana yağışları azalması gibi birçok faktörün birlikte dikkate alınması gerekiyor.
Türkiye’nin kuraklık projeksiyonlarına bakınca önümüzdeki 20 ve 50 yıllık beklentiler neler?
Türkiye’de 1990’ların başında mevcut nüfusa göre kişi başına düşen yıllık su miktarı 3 bin metre küpken günümüzde bu değer 1350 metre küpe düşmüş durumda. Kentler için kuraklık projeksiyonlarında hem iklim değişikliği ile azalan su kaynakları hem de nüfus artışı ile artan talep birlikte ele alınması gerekir. Türkiye’de hem iklim değişikliği hem de nüfus artışı dikkate alındığında 2050 yılında bazı kentlerimizde kişi başına düşecek olan yıllık su miktarı 700 metre küpe kadar düşebileceği hesaplanmaktadır. Yani 1000 metreküpün altına inen su fakiri kentlerimiz olacak.http://www.itu.edu.tr