Bir ülkede sağlıklı düşüncenin gelişiminin her şeyden önce değerler ve kavramlar eğitiminin sağlıklı olmasıyla mümkün olacağına inananlardanım. Siyasi veya çıkar kavgalarından, ego çatışmalarından, ezberlenmiş kalıp düşünce ve söylemlerden uzak, etik düşünce ile değerlendirme yapabilen bireyler arttıkça daha güçlü bir toplum olmak mümkün. Kanımca farkındalık dediğimiz durum ancak böyle gelişiyor.
Düşünce herkes için…
Üniversite okuyun veya okumayın, güçlü bir maddiyata sahip olun ya da olmayın veya bir siyasetçi de olabilirsiniz bir işçi de… Eğer sağlıklı bir kavramlar eğitiminiz varsa zaten 1-0 öndesiniz.
Bu yıl Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılı…
Toplum olarak hepimizin ortak değeri, hepimizi “bir” kılan, kimsenin tekelinde olmayan en önemli kavram, Cumhuriyet… Çoğu zaman da siyasetin çekişmeli sığ (derinliği olanları tenzih ederim) tartışmalarına kurban edilen bir kavram. Bu nedenle de tam da yüzüncü yılda Cumhuriyet kavramı, fikri ve ruhu üzerine konuşmak ve üzerine düşünmek, “Cumhuriyet”in içeriğini ve önemini daha çok içselleştirip pekiştirmek için son derece önemli…
Atatürk bu topraklarda hayata geçirmeyi başardığı “Cumhuriyet”ten bakın nasıl bahsediyor:
“Cumhuriyet akıl ve şuurla kurulmuştur. Zayıf değildir. Yüzyıllardan beri çekilen milli musibetlerin uyanıklığı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Türk milletinin tabiat ve ününe en uygun idaredir.”
Cumhuriyet Söyleşileri, Binevi Gazete’de bütün bu düşünceler ışığında başlıyor. Siyasetin dar koridorlarına düşmeden, hepimizin ortak değeri olduğunu unutmadan…
Bir ülkede, kitlelere hitap etmeyi başarmış hatta çoğu zaman o kitleleri peşine takabilmiş kanaat önderlerinin profil ve biyografileri, o ülkenin kültür tarihini de ele verir. Bir coğrafyadaki gerçek tarih, romanlardan ve ülkenin yetiştirdiği insanların biyografilerinden anlaşılır. Sanatçılarından, düşünürlerinden, siyasetçilerinden, yazarlarından, sporcularından…
İnsan hikâyelerinden Cumhuriyet’in hikâyesine…
Cumhuriyet Söyleşileri ise ülkemizin yetiştirdiği değerlerin hikâyelerini hem birinci ağızdan dinlemek hem de tanıklık ettiği kültürel, siyasal, sanatsal, toplumsal tarihi de öğrenmek, Cumhuriyet’in kazanımlarını anlamak demek…
İstedik ki bu söyleşilerde çalışmalarıyla ülkede iz bırakan insanlar ile aynı zamanda Cumhuriyet fikri ve idealini konuşalım. Hem ışığa hem gölgelere yer vererek… Cumhuriyet’imizin altını oymadan tersine onun değerini teslim ederek, “bir” olduğumuzu hatırlatarak…
Öte yandan ismi tüm kamuoyu tarafından bilinmese bile başarıları ile ülkemizi temsil etmiş, Cumhuriyet ışığını kendine vizyon edinmiş, gökkuşağının birer parçası olmuş insanlarımız da bu köşede kendine yer bulacaktır. Nitekim hepimiz için aşikâr ki Türkiye Cumhuriyeti varlığını yalnızca lider ve komutanlarına değil, neferlerine ve farklı renklerine de borçlu bir ülkedir.
Şimdiden bu köşeye konuk olacak tüm Cumhuriyet değerlerimize teşekkür ediyorum.
Söyleşilerimizin ilk konuğu Devlet Sanatçımız Tiyatrocu Dilek Türker… Kendisi ile sohbetimiz gelecek hafta sizlerle…
Başlıyoruz,
Dilek Karagöz