Sanat bağışıklık sisteminizi güçlendirir

Hayat bir muammadır
Usta Sanatçı Ali Poyrazoğlu ile sanatın, pandemi sürecinde nasıl ilaç olabileceğini konuştuk.

 

Aslında hepimiz biliriz; hayat büyük bir muammadır. Varlığımızın bilincine ulaştığımız andan bu yana karşılaştığımız en büyük sorundur belki de bu. Bu dünyada, işlerliğine şahit olduğumuz sistemin özündeki belirsizliği çözemedikçe, bildiğimiz her şey havada kalmaya devam eder.  Hayat düzenimiz, bilincimizin sınırları dâhilinde sürer gider. Ta ki, varlığımızı tehdit eden somut bir sorunla karşılaşıncaya dek. Tıpkı içinde bulunduğumuz pandemi döneminde fiziksel varlığımızı tehdit eden hastalığın aynı zamanda belirsizliği günlük yaşantımıza getirmesi gibi. Her daim cevaplanması gereken bir soru olarak bekleyen, varlığımızın temelindeki belirsizlik sorununu bize hatırlatmış olması; belki de bu dönemdeki huzursuzluğumuzun ve kaygılarımızın kaynağı…

Peki, bununla nasıl başa çıkacağız?

İnsanın, dış dünyadaki olaylar karşısında duyduğu iç huzursuzluğu yenmesini ve kendi kontrolünü kaybetmemesini sağlayan önemli özelliklerin başında, soyut düşünme becerisi geliyor desek yanlış olmaz. Kuşkusuz anlamak, önümüzü görmek demek… Anlayışımızı, kavrayışımızı, düşünüşümüzü geliştiren, bizi olduğumuzdan daha iyi hale ulaştıran ve böylece belirsizlikle – hayatla-  başa çıkmamızı sağlayan önemli alanlardan biri ise sanat…

Sanat bunu nasıl başarıyor?

Bu sorunun peşinde, aradık Ali Poyrazoğlu’nu.

Büyük bir isme büyük sorular sorarak başladık lafa ama büyük olmanın büyük konuşmamaktan geçtiğini hatırlattı hemen Usta.

“Ben genelleme yapmaktan korkarım,” dedi.

“Yeni nesli yakalamak lazım” dedi.

“Anlaşılır olmak lazım” dedi.

Ve daha bir sürü şey dedi… Bu kez de Ali Poyrazoğlu ile konuşmayı neden sevdiğimizi hatırladık.    

Sonunda, insanın gerçeği ile sanatın gerçeği nasıl buluşur, sorusunda karar kıldık. Usta dedi ki, “İnsanın gerçeği sanatın gerçeğini içinde taşır.”

“Sanat her zaman karşı gerçek yaratır”

Arkasından sorumuzun cevabı geldi; “Sanat her zaman karşı gerçek yaratarak yol gösterir.”

“İnsan sanatın içine doğuyor. Bütün sanatların temeli ritim kavramı… Ritim kavramının en güzel örneği ise annelerin kalp atışıdır. Çocuk henüz annesinin karnındayken, annesinin kalp atışını duyar, henüz cenin halindeyken dinlemeye başlar. Sonra kendi kalp atışına kulak verir ve ritim kavramı ile dünyaya gelir. Yani çocuk sanatla birlikte ve sanatın içine doğar. Ondan sonra içindeki o ritim kavramını sanatlı bir ritim kavramına çevirmek için, sanatın içinde sürüp gidecek bir ritim kavramını kullanmasını öğrenebilmek için gayret sarf etmesi gerekir. Kimisi bizim gibi profesyonel olarak ritim kavramının peşine takılır; resimde, heykelde, müzikte, tiyatroda, sinemada, operada, balede ritim kavramını arar. Şiirde ritim kavramının peşine takılır, kimisi ıskalar geçer gider. Dünyaya sanatçı olarak gelen insan, yani sanatın gerçeğinin içine doğan insan, bir süre sonra aklı başına geldiğinde, sanatçının görevinin, normal, sıradan gerçeğe bir karşı gerçek yaratmak olduğunun farkına varır.  Sanat, yapısı itibariyle muhaliftir. Karşı gerçek yaratmaktır. Karşı gerçek, sıradan gerçeğin daha berrak, daha anlaşılır, daha eleştirilebilir kılınmasını sağladığı için, sanat her zaman yol gösterir. Karşı gerçek yaratarak. Sanatın gerçeği, sıradan gerçekten daha gerçektir. Zihnin gerçeğidir, aklın gerçeğidir ve eleştirel bakışın gerçeğidir. Onun için sanatın gerçeği, sıradan gerçekten daha gerçektir.

Peki o zaman asıl yaşam zihindedir, diyebilir miyiz?

Poyrazoğlu, genelleme yapmadığını hatırlatarak devam etti.

“İnsan var olduğundan beri sanatın var olmasının nedeni, herkesin sanat zihniyle, bakışıyla ve dokunuşuyla; her şeyi, her anı, her seyrettiğini, gördüğünü ve dinlediğini, kendince yeniden yorumlamasındadır. Ne kadar bakan göz, dinleyen kulak varsa o kadar farklı yorum vardır sanatta. Onun için sanat, insan var oldukça var olacak. Çünkü, insanın var oluşunun temel ipuçlarından birisidir sanat. İnsan dünyadan geçerken manen zenginleşerek geçmek ister. Sanat da bunun yol göstericisidir.

Sayfaları açınca okuyanın yaratıcı anı başlar

Diyelim ki; bir roman ya da şiir okumak, bir tiyatro oyunu izlemek, seyircinin ya da okuyucunun pasif halden aktif hale geçmesidir. Yazar kitabını yazar bitirir, onun yaratıcı evresi tamamlanır, noktayı koyar, kitap basılır. Kitap, okuyanın eline gelir. Kitabın sayfasını açtığı andan itibaren okuyucunun yaratıcı anı başlar. O, yazarın yazıp bitirdiği kitabı, kendisi, kendi zihninde yeniden yaratacak, yorumlayacak, görecek ve üstüne düşünecektir. Tiyatroda da böyle… Salonda ne kadar seyirci varsa o kadar farklı bakış açısı vardır. Bir oyunu kaç kişi izliyorsa hepsinin farklı yorumu, farklı okuması vardır. Oyunu kendince, kendi zihninde yeniden yaratması söz konusudur. Onun için sanat takipçisi olanı, okuyanı, bakanı, izleyeni, pasif durumdan aktif duruma, uyku halinden uyanma haline, karanlıktan aydınlanmaya doğru götürdüğü için, insanlarda bundan kimi farkında olarak kimi olmayarak müthiş haz duyarlar. Bilgi öğrenmek ve okuyarak, izleyerek, bakarak, dinleyerek öğrenmek, hayal gücünü devreye sokmak,  diyebiliriz ki bilgiden daha önemlidir. Sanat, bireyin hayal gücünü devreye sokabileceği kapının anahtarını sunar onlara. Açarlar kapıyı, girerler sanatın kapısından içeri ve zenginleşirler.”

Sanat, içinde bulunduğumuz pandemi döneminde nasıl yardım edebilir insanlara?

Usta Sanatçı, bağışıklık sistemimizi sanatın güçlendireceğini söylüyor;

“Sanat bu dönemde ilaçlar kadar; belki de ilaçlardan daha fazla insanların bağışıklık sistemlerini güçlendirerek, hastalığa meydan okumalarını, daha soğukkanlı daha akılcı bir biçimde yaşamalarını sağlar. Sanat, insanı da bünyesini de zihnini de güçlendirir. Ve içinden geçtiğimiz pandemi döneminde de ne kadar güçlü olursak o kadar kolay baş edebiliriz virüslerle.”        

Dilek KARAGÖZ

Paylaş

Son Yazılanlar

Trump 2.0 kazandı, dünyada ne olacak?

Borsa İstanbul haftanın ilk iş günü 10 bin puan üzerinde kapanış yaptı. Altın, haftaya yatay başladı, ons 2700 dolar seviyelerinde, gram altında ise 3100 TL

Türk Gastronomisinin Altın Kaşıkları

Mutfak Dostları Derneği’nin 2018’de onur ödülü vererek başlattığı Altın Kaşık Gastronomi Ödülleri bu yıl çok önemli bir kategoriyi de Yılın Servis ödülü başlığı altında değerlendirmelerine

Kadın emeğinin gastronomiye yansıması

Senelerdir severek yaptığım iş gastronomi yazarlığı ve bunun gibi yeme içmeye, damak tadına ilişkin konulardaki  etkinlikler. Resmi bir tanımı yok, verilmiş unvan da  değil. Sadece 

Gastronominin evrensel gücü

Altın Kaşık Ödülleriyle Mutfak Dostları Derneği’nin ödüllendirdiği yaratıcılık, FSUMMIT 2025’in vizyonuyla sektöre kazandırdığı yenilikler ve Husin belgeselindeki derinlemesine hikâye, gastronominin sınırları aşan gücünü gözler önüne

Prada dertsiz başına dert mi arıyor?

Tasarımlarından marka kimliğine, müşteri portföyünden sattığı hayallere kadar birbirinden çok farklı iki marka hakkında bir söylenti dolaşıyor lüks moda sektöründe… İtalyan moda devi Prada’nın, Capri

Sofralarımızın Ortak Dili

Yemek sadece fiziksel bir gereksinim değil; kültürel kimliğimizi şekillendiren, tarihimizin sessiz tanıklığını yapan ve insanlar arasındaki bağları güçlendiren evrensel bir unsurdur. Her ülkenin, her yörenin

Heyecanla beklenen birinci sayfa

Dag Solstad, her gün yazdığı bir sayfa ile romanlarını tamamladığını söylemiş. Ayağına gelen güne, dönme dolaba atlama adımı ile başlamanın hikayesi midir yazdıkları veya bitirdiği

Yılbaşı ve Vasilopita çöreği

Bir yılı geride bırakıp uğurlarken yeni umutlarla başlayan yeni bir yıla ‘hoş geldin’ diyoruz. Dilekler her zaman sağlık, mutluluk, sevgi ve barış olmak üzere; dostlar

Manav Türklerinin sofrasında zamanın izleri

Geçtiğimiz hafta sonu Tuzla, gastronomi tutkunları için benzersiz bir deneyime ev sahipliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı’nın hayata geçirdiği “Gastronomi Günlükleri” serisinin