Bayram Ali Kaptanın Kızı Annem Fikriye

Yarın anneler günü. İzninizle size, yaşamış bir annenin hüzün dolu, ibretlik bir hikayesini anlatayım. Fındıklı ilçesinden Bayram Ali kaptanın altı kızından biriydi Fikriye. İnce, uzun boyu, kalın siyah kaşları, kendinden sürmeli ela gözleri ile güzel bir kızdı…

Mekisgir koyundan denize indirilen küçük bir filikada Fikriye, olup bitenleri umursamaz şekilde göğe bakıyordu. Gökyüzü, gri bulutlarla donanmış, Fikriye’den önce ağlayacak gibiydi. Karadeniz’in hırçın dalgaları arasında bata çıka batıya yol alan filikada Fikriye ayağa kalkmaya çalıştı. Sendeledi, düşer gibi oldu tuttular.

Arkasında yarım bıraktığı çocukluğuna, hiç yaşayamayacağı gençliğine bakmak istemişti belkide. Saatler sonra Işıklı (Gare) köyünde kıyıya ayak bastığında, korktu, içi titredi. Ama kendini topladı. Omuzlarını düzeltti, “güçlüyüm. Korkmak yok, ben gelinim artık” dedi.

Annem Fikriye, tam 65 yıl o gücünü ve cesaretini korudu. Çektiği onca çileye rağmen insanların gözünün içine bakmaktan çekinmedi, omuzları hep dik yaşadı. Kocası olacak adamı bir kez görmüştü. Gelin geldikten 5 gün sonra da üç yıl sürecek vatan görevine gitmişti.

Zaten gelinden çok, iş gücü olarak alınmıştı. Yoksa, beş gün sonra üç yıl sürecek askerliğe gidecek erkeğe gelin mi alınır?

Fikriye çocuk, okuma yok, yazma yok, haber yok.

Fikriye yalnız, fikriye yorgun, ama çaresiz değil. Sabırla İki yıl bekledi kocasının yolunu. Evde iki görümce, iki elti, iki kayınbirader, yetmedi otoriter, şiddet yanlısı bir kayınpeder, alabildiğine çocuklar.

Gelinsin herkesin gönlünü yapacaksın. Ahırda Beş sığır, suyu 15 kulaç kuyudan çekeceksin. Yemi, temizliği, sağımı… yetmedi  onca insana sofra. Fikriye narin, Fikriye zayıf ama gelin!

Nihayet, bitmek bilmeyen İki yılın sonunda kocası, bir aylık izine geldi. Fikriye çok mutlu, iş, güç umurunda değil. İçi kıpır kıpır, kocası ile bir ay geçirdi. İzin sonunda tekrardan kocasını askere yolladı. Zamandır geçiyor tabii. Terhis olup gelen kocasını, kucağında bir evlat ile karşıladı.

Maaş yok, gelir yok. Fikriye’nin sırtından sepet, elinden kazma eksik olmadı. Bir gün karnı burnunda arkasında gübre sepeti bahçeye gitti. Doksan derece eğilerek gübreyi sırtından attığı an sancılandı. İki eli ile tuttu karnını. Eyvah! Eve yetişmeliyim dedi.

Sancısı her adımda arttı, hızlandı. Yolda rezil olmak var, diye geçirdi içinden. Eve vardığında mahallenin yaşlı ebesini çağırtacak zamanı bile olmadı. İnledi, sıktı kendini, dişini kırdı kasılmaktan ama çığlık atmadı. Bir erkek evlat daha doğurdu. Kendi sildi, sardı sarmaladı yanına yatırdı.

Derin bir nefes aldı. Gözlerini tavana dikti. İki damla yaş süzüldü, kızgın çeliğe damlayan su gibi, ateş kırmızısı yanaklarında buharlaştı, iki damla daha aksaydı rahatlayacaktı, izin vermedi, yutkundu, şükretti. Doktor yok, hemşire yok. Hamilesin dinlenmek yok.

Aynı şartlarda üç evlat daha dünyaya getirdi. Birini toprağa verdi. Onun hikayesi de ayrı. Akşam yıkadı sabah giydi. Aç uyudu, tok uyuttu. Okuttu, eğitti, kaya kartalı gibi kanatları altına aldı evlatlarını. Zamanın tehlikelerinden korudu. Namus dedi bir gün; “Erkeğin namusu, kadının namusundan daha önemlidir” sözünü hiç unutmadım.

Annem fikriye, evlatları için yaşadı, yaşamasına da evlatlarını sevecek zamanı bile olmadı.

Uzak tarlalara işe gidildiğinde akşama kadar dönülmezdi. Sütü akar lastik ayakkabıları dolardı. İşte böyle bir anneydi Annem Fikriye. Son nefesini verirken bütün çocukları baş ucundaydı. Mübarek yüzüne bir tebessüm oturmuştu. Görevini fazlası ile yapmanın huzuru ile mi? Çocuklarım üzülmesinler diye mi? Bilemedim. Puslu bir ilk bahar sabahında kırık dökük filikada başlayan 65 yıllık serüven sona ermiş, Annem Fikriye ölmüştü.

Bu gün bize bu hayatı sunan, yoktan var eden annemin mezarı hemen evimin yanında. Ne yalan söyleyeyim  bazen evden çıkar giderim annemin mezarını görmeden, selam vermeden, bir fatiha okumadan. Utanıyorum ama, hayat işte.

Mekanın cennet olsun Annem Fikriye. Biliyorum Fatiha değil, ruhuna her cuma hatim indirsek hakkını ödeyemeyiz sen helal etmedikçe. Bu vesile ile bütün annelerin anneler gününü kutluyor, saygı ile eğiliyorum.

Ahmet Kan

Paylaş

Son Yazılanlar

Akdeniz kıyısında saklı miras Lazkiye

Güney Komşumuz Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki önemli şehri Lazkiye Son günlerde adını sıklıkla duyuyorsunuz. Şimdiye kadar hep olumlu güzel sıfatlarla anıyorduk komşumuz Suriye ‘yi. Çok kültürlü,

Geleceğin Mutfağı Geçmişimizden Geliyor

Bugünlerde küresel ölçekte derinleşen ekonomik dalgalanmalar, ekolojik dengesizlikler ve tarımsal üretimdeki zorluklar, hepimizi derinden etkiliyor. İklim krizinin tetiklediği beklenmedik hava olayları, gıda üretimini sekteye uğratırken,

Mayıs Salıncağında Uçmak

Pencereden başımı çıkarıp içime çektiğim derin soluğun, gözümü kapatınca tenime dokunan havanın, seslerin, bulutların, birbirinin gölgesinde gezinen yaprakların kendi halleri içinde, olanca endamlarıyla kendimi iyi

Girit’ten Side’ye dostluk festivali

Kasım ayındaydık telefonum çaldı. Manavgat belediyesinden aramışlardı. Side‘de ilkbaharda bir festival yapalım ne dersiniz? diye sordular. ‘Nasıl bir festival olsun?’ diye sorduğumda bana, 1870 yıllarından,

Enginarın Bereketi, Gastronomi Şöleni

Geçtiğimiz hafta Ege’nin incisi Urla, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi sadece bir ilçe festivalinin çok ötesine geçen bir gastronomi şölenine ev sahipliği yaptı. 24-27 Nisan tarihleri

Mevsimin Tadı Yarının Umudu

Günümüzde sürdürülebilirlik kavramı, çevresel dengeyi koruma ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma amacıyla her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, geleneksel tarım

Gastronomi ve Mitolojik Öyküler

İlkbaharla beraber doğanın bu masalsı dönüşümünü, ağaçların yeşermesini, çiçeklerin açmasını, mevsimin tatlarını, lezzetlerini ve mis kokulu ilkbahar günlerini hep beraber yaşıyor ve kutluyoruz. Masalarımız taptaze

Hoşçakalın gittim ben…

Siz bu satırları okuyorsanız artık aranızdan ayrılmışım demektir. Ne çok konuştu o gece bizimki benimle. Aylardır ilk defa hıçkırarak ağladı. Yapabilecek bir şey kalmamıştı çünkü.

Bir Öğünle Dünyayı Değiştir!

Son yıllarda mutfaklarımıza ve sohbetlerimize giderek daha fazla dâhil olan “bitkisel mutfak”, aslında çok daha geniş ve derin bir olgunun sadece bir yüzü. Vegan yaşam

Bana bir yaşam öyküsü gerek

Bazı dağlar vardır, ne bir ot biter üzerlerinde ne bir ağaç tutunur. Bir ayak izi, kanat gölgesi düşmez yamaçlarına. Hayattan bir iz bulunmaz; ibadet, yakarış,