Hadi kızlar, koyun kahveyi, dedikodu zamanı. Kara kediler, şans getiren üç renkli kediler…İnstagramda durup durup hakkımızda ne var ne yok paylaşıyorsunuz. Görmüyorum, duymuyorum sanmayın. Bizim o güzelim suratlarımızı, mimiklerimizi kendinize nasıl malzeme yapıyorsunuz?
Hani bizi insan evladına dönüştürdüğünüz için – aman Tanrı korusun – hadi kızlar dedikoduya dedim. Benim konum ne olabilir ki, karşımda bizimkisi, gelip giden bir Uzun, aramıza kendini acındırarak katılan adından belli bir Puta – daha önceki yazılarımda kendilerinden söz ettim – ve her zaman sükûnetini koruyan bi Leyla.
Eğer benim gibi bi köşeye çekilip bakarsan bizim ev hikâye kaynıyor, sessizlik içinde yükselen bi hikayemiz, karakterlerimiz var bizim.
Puta eve iyice yerleşti
Hala bebeklik hallerinde, oral dönem fiksasyonunu atlatamıyor, emiyor da emiyor, Uzun’un kazağını emiyor. Hayat boyu dayanacak bir yer arayacak, onay arayacak evimizin bağımlı karakteri.
Uzun onunla olan ilişkisine bir isim veremiyor. Veremiyor değil de sevgisini itiraf etmekten çekiniyor. Uzun bu, duygularını ifade etmez, eyleme dönüştürür. Canım benim, bana mama alıyor ama yüzüme bakmıyor. Ama bizimki de pek mutlu evde gelişen bu Uzun ve Puta ilişkisinden. Ama o, kendi kafacığını yormakla meşgul.
Onca kedinin arasında mesafeyi öğrenemedi. İnsanlardan çok şey bekliyor. Bekledikleri olmayınca da, oturuyor kafaya takıyor. İlişkiler hep aynı yoğunlukta sürer zannediyor. Onu aramazsan, endişeleniyor, merak ediyor. Bizimki evimizin, beynini saatlerce koşturan, beyin maratoncusu. Düşünüyor düşünüyor olmadı, farklı senaryolar yazıyor.
Hayır şimdi yine siz iki ayaklıların korteksi diyeceğim ama, hepinizde var da, bizimkinde korteks fiksasyonu mu var. Bir ömür geçti düşünmekle. Bak, git istersen bir kahve daha yap kendine. Bu dedikoduya girer mi bilmem ama şu dört duvar arasında bu köşe olmasa ne yapardım bilmiyorum.
Ama hadi gelin biraz oksitosin olsun, esas dedikoduya gelelim. Ne zamanki bu şıllık puta eve geldi. Evet, o benim için başından beri şıllık. Ben de kaybettim o feylosof halimi. İsmim yüzünden mi sustum bunca zaman diye derin düşüncelere daldım.
Hey hat dedim, içimden küçük şıllıklar çıkacak çıkmasına da, yaşlanıyorum ey okuyucu. Zayıflıyorum, olan bitene seyirci kalıyorum. Yaşlanınca da üzülüyorum, bizimkine umursamamayı öğretemediğime üzülüyorum.
Evde bir tahta olsa çizeceğim, beklenti yüksek üzüntü yüksek. Beklemiyorsun keyfine bakıyorsun. Hayal kırıklığına uğramamak için uzaktan bak diyorum, gelene geçene, uzaktan gelip gidenlere, hayatına girip çıkanlara.
Bazen dönüyorum arkamı oturuyorum. Başlıyor benimle ilgili senaryolar oluşturmaya. Oğlum hasta diyor. Eflatun ne oldu diyor. Bizim şu dört duvarımızın kahramanları yaşamın ta kendisi. Fazla canlıya gerek yok.
Dünyanın kahrını çeken bizimki, Putayla hayatının aşkını yaşayan, ama özenle saklayan esas filozof Uzun, feylosofken içimdeki şirreti çıkartan ben ve doğuştan kıvrak bir Puta ve yıllardır problem çıkarmayan, evimizin kraliçesi gibi dolaşan Leyla.
Üstümde bir ağırlık, iyice yazmak istiyorum. Şu dünyadan göçüp gitmeden bizimkine anlatmak istiyorum. Burada yazılı kalsın, benden kalsın.