Muayenehanemi tasfiye etmek için gitmiştim o gün. Tam 25 sene çok hızlı adımlarla, telaşla yürüdüğüm bu koridorda, aheste aheste zamanı eritmeye çalışır gibi gidip geliyordum. Yirmi sene birlikte çalıştığım çok sevdiğim hemşirem Mukadder ile titizlikle baktığımız çiçeklerin neşesiz yaprakları tozluydu. Az daha seslenecektim, “Mukadder bu yapraklar neden tozlu?” diye.
Karışık hislerle doluyum, ağlamak isterken, Tanrıya şükrediyorum, eşyalarımı kendim toparlıyorum, mesleğime kendim veda ediyorum. Bu tasfiyeyi, benim arkamdan çocuklarım da yapabilirdi, belki de göz yaşlarıyla… Yok yok kesin ağlarlardı. Annemin lavanta kokan kilitli sandığını boşaltırken benim döktüğüm gözyaşları gibi.
Tam zamanlı yasa kararı ile emekliliğimi istemek zorunda kaldım ve ayrıldım
Bu kez kahvemi kendim yaptım. Her zaman Mukadder düşünürdü kahvemi. Kahvemi yudumlarken asistanlık yıllarıma döndüm. Haseki Hastanesi’nde çok sevdiğim klinik şefimiz Mansur Sayın Hocam geldi aklıma. O yıllarda hastanın ücretsiz yatması için şefin imzası yetiyordu. Hocama uzattığım her ücretsiz hasta yatışını, bana güvenerek imzalaması hoşuma giderdi.
Bu hakkı yanlış kullanmayacağımı bilirdi. Mansur Hocam çok severdi Kalyon Hoteli’nde öğle yemeklerini. O dönem beraber çalıştığım asistan arkadaşlarım da unutulmazdı. Onlardan kopamazdım. Ama dönemin Sağlık Bakanı Mete Tan’ın full time yasası kararı almasıyla, emekliliğimi istemek zorunda kaldım ve ayrıldım.
Şimdi Melek’in oğlu 44 yaşında
Özel hastane hayatımda da acı tatlı anılarım geliyor aklıma. Kilis’li Melek’in oğlu geldi aklıma. Yedi çocuğunu da hep doğum sırasında kaybeden Melek, bana geldiğinde altı aylık hamileydi.
Onu doğum tarihine kadar kliniğimizde misafir edip, doğurttuğum bebeği, özel ve narin bir bebek olduğu için Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Bölümü’nde Prof. DR. Gündüz Gedikoğlu’na elimle teslim edişimi, oradaki misafirlikten sonra, bir buçuk aylık bebeğiyle birlikte Melek’in memleketine mutlulukla dönüşü ve bana yolladığı mektuplar, fotoğraflar. Şimdi Melek’in o minicik oğlu 44 yaşında bir adam.
Primum non nocere
Mesleğime doyamadım. Tahlil sonucu temiz çıktığını öğrenen hastamın yüzündeki sevinç, doğumdan sonra boynuma sarılan, dedeler, teyzeler, halalar… Hepsini çok özledim. Ben o yıllarda onlarla var oldum. Keşke diyorum, tek tek isimlerini yazsaydım. Mesleğimiz öylesine kutsal ki, biz “can” ların bekçisiyiz. Düşüncemiz yalnız karşımızdaki can olmalı. “primum non nocere”, ( önce zarar verme), bunun anlamını bana ihtisas imtihanında sormuşlardı. Hiç unutmadım. Sağlık hizmetlerinin artık ticarileşmesi, hastaya müşteri gözüyle bakılması gerçekten çok acı.