Bugün 1 Mart ya… Siz de bizi sadece çiftleşiriz diye bilirsiniz. Damdaki seslerimize kulak verirsiniz şimdi. İçli içli ağlasak, çiftleşeceğiz sanırsınız. Sahi, öyle bir özgürlüğümüz var tabii. Ama önümüze gelenle değil. Baktınız mı hiç yüzümüze. Biz de güzellik ararız, estetik ararız.
Üzgünüm sizin için, dama çıkma özgürlüğünüz yok. Yok canım, anlatmak istediğim sizin cinsel sorununuz değil. Siz daha aşkı beceremiyorsunuz ki, cinselliğe sıra gelsin. Aşık oldum diyorsunuz, yapışıyorsunuz köpek gibi. Özellikle de kadınlar. Köpeklerden korktuğum için onlara laf attığımı da sanmayın. Köpek dediğin havlıyor havlıyor da, bir Alman kurt köpeği arkadaşım söylemişti, “bellende hunde beissen nicht” diye, havlayan köpek ısırmaz yani, yani ortalıkta böyle ahkam kasan tipler var ya, sadece havlamakla meşgul. Neyse mesele onlar da değil, havlasınlar dursunlar. Havlayanlardan değil de, köpek gibi baygın baygın bakıp, sadık kalan insanlardan söz edeceğim. N’olur yanlış anlamayın, sadakat güzel bir şey. Hani o, Richard Gere filmi Hachiko’dan söz etmiyorum. Geçen gün bizimki açtı da, izledik. Ağladık ya beraber. Tabii ben ona hiç göstermedim ağladığımı, köpek miyim ben. Off ya, burada bana köşe verdiler ya, esas lafa gelemiyorum bir türlü, hasretim sizinle konuşmaya. Çok okunanlara girmeyi de başardım ya, deme keyfime.
Aman esas lafa gelemiyorum, bakışlar var ya bakışlar
Ben gözlerimle bir bakınca kaçıyor o bildiğin köpek. Çünkü onun tek işi baygın baygın bakmak, yani âşık insan modu. Şimdi adam ya da kadın yok oluveriyorsa, çok “cool” diyorsunuz değil mi? Hani o aramayan, hayatını paylaşmayan, o köpek bakışlı kadına kedi bakışı atan, ayy biliyorum, bizim karşı teyze, epey de yaşlı, bana anlatmıştı. Clark bakışı diyorlarmış onlara. Yakalarsam bir Clark Gable filmi de izleyeceğim. Şimdi benim arkadaşlarım var böyle “cool” tiplerin evinde yaşıyorlar. Bir yanım seviyor onları, e ne de olsa bizim gibiler, ama bakın, diğer yanım da, onların dürüst olmadıklarını söylüyor. Bizim genlerimiz de var ya. Bir de öyleyiz diye, bize nankör demiyorlar mı, ne alakası var, neyse o başka bir yazımın konusu, “bak yine şımardım.”
Severim ilişmemeyi
O numaracı tipler var ya, yok ya, numaracı da demeyelim, belki bir acısı, bir travması vardır, (travma dedim şaşırdınız değil mi?) Bizim yan komşu da psikolog, dinliyorum hep. Neyse bu tipler. Sevecek mi? Sevmek de değil, ilişki mi, cinsel arzu mu? Her ne ise, ne zaman nerede, kararı o veriyor. O evlerde yaşayan arkadaşlarım da bu yüzden çok rahat. “İkimizin de özel alanı var, ilişmiyoruz birbirimize” diye anlatıyorlar. Severiz biz ilişmemeyi, istediğimiz zaman sevilmeyi. Bu yüzden pek arkadaş olamayız köpeklerle. Temelde yatan neden bu. Biz dinleriz o aşk acılarını, havlar havlar anlatırlar da… Öğretemedik onlara kedi gibi sevmeyi. Sadakat derler, git o zaman, ev halkına sadık ol da, karşı cinste sadakat acı veriyor işte. Havlayıp duruyorsun.
Gözleri de keskin kedi gibi
Benimki de biraz öğrensin istiyorum. Gözleri de kedi gibi ha, keskin keskin bakar, arada bir tırmıklar da. Ama bu âşık olunca, bir hallere giriyor, “al eve bir köpek, ben gideyim,” diyorum. Bak, diyorum, köpek gibi değil, kedi gibi sev. Yok ol, arama sorma, şimdi sen benim bakma öyle, evde tırmık tırmık dolaştığıma, bir gün eve gelsen yüzüme bakmasan, beni yok saysan, ne tırmığım kalır ne keskin bakışlarım. Ama yine de ağlamam. Ah be canım, serde genlerimiz var, atalarımız var, kaplan var, dönemiyoruz sözümüzden… Tamam evin içinde alanımı koruyorum, adeta etrafımda bir daireyle dolaşıyorum ama sen beni yok sayarsan, ben de yok olurum. Ama yer yerinden oynasa da sana göstermem. Bir gün tavşan gibi zıplar giderim. Bilmem anlatabildim mi?