Denemenin usta ismi Nurullah Ataç’ın salon dergilerinde yer alan yazıları Ne Yalan Söyleyeyim’de bir araya geliyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitapta Ataç’ın edebiyat tartışmalarının yanı sıra hayata ve sanata dair görüşleri de yer alıyor.
Nurullah Ataç yeniden raflarda
Deneme kitapları, hayatı öğrenmemizin farklı yollarından birisi. Eğer ki yazarı hayatı sadece masa başında yaşamamış bir isimse göremediğimiz çağları, okumaya fırsatımızın olmadığı kitapları ve yazıları denemeler sayesinde öğrenebiliyoruz.
Tek bir hayatın yetmediği günümüzde ise denemeler insanın düşünce dünyasını canlı tutmakta en büyük yardımcı. Kitap 1923’ten 1942’ye Nurullah Ataç’ın yaşam ve dönemin sanat olayları hakkındaki yazılarını içeriyor.
Yazarın hemen her konuya el attığı Aydabir, Resimli Her Şey, Her Şey, Foto Magazin, Resimli Hafta, Yeni Mecmua gibi belli başlı “salon” dergilerindeki yazılar müzikten sinemaya edebiyattan yaşama uzanıyor ve güncel sorunlara da cevaplar veriyor. Ataç’ın keskin kalemini bu yazılarda görmüyoruz, yazar bir dost sohbetindeymiş gibi okuruna yaklaşıyor.
Günümüze cevaplar da var
Nurullah Ataç, hep ileriye gitme isteği taşıyan bir yazar olarak günümüzde çokça yer bulan nostalji hissine cevap veriyor: “Zamanlarının hadiseleri ne olursa olsun, geçmiş zamanın büyüklükleri ile iftihar ederler”. Televizyonda konusu birbirinden farklı tartışma programlarına çıkan isimleri anlatıyor adeta: “Her şeyden söz açan adam sevilmez, çünkü bildiği elbette derin, hatta hiç derin değildir.
Öteden beriden topladığı, ağızdan kaptığı şeyleri tekrar eder durur”. Teknolojinin imkanlarıyla artan podcast yayınlarına gönderme yapıyor: “İyi konuşmasını bilenler azdır; fakat baş başa iki insanın konuşması -ilk seferlerinde hoş gelse de- pek çabuk çekilmez olur”. Ataç; Monteigne’nin, gazeteci ve siyasetçi yönünü beğenmese de Hüseyin Cahid’i, Andre Gide’yi ve farklı yazarları okuyucusu ile buluşturuyor. Bu yazarların kendisi için anlamını da samimi bir şekilde aktarıyor.
Yaz günlerini geride bıraktığımız bu günlerde Ataç, yaza duyduğu özlemi anlatıyor. İnsanların birbirini anlamadığını, “herhangi bir kimseyi anladığımızı sanmak bir vehimdir” diye karşılıyor. Günümüzde hayatta sakin kalma yollarından birisi olarak görülen herkesi olduğu gibi kabul edenlere karşı çıkıyor: “Belki rahat bir düşünce ama, bir kere insanoğlunun tabiatına uygun değil”. Hayata dair birçok ayrıntıyla Ataç, 1930’lu ve 1940’lı yıllarından yazılarıyla günümüze sesleniyor. Denemenin hayata dair yazarken yıllara dayanacak güncelliği yakalaması şartını da Ne Yalan Söyleyeyim ile tekrar anımsıyoruz.
Geçmişin Güncelini Merak Edenlere
Nurullah Ataç’ın kendine özgü yazı dilini, kendi buluşu olan kelimeleri ve cumhuriyetin ilk yıllarındaki sanat ortamını merak edenler için Ne Yalan Söyleyeyim adeta bir ilaç gibi. Kitap ile birlikte bu saydıklarımı tadarken bir yandan da Ataç’ın sözünü anımsamakta fayda var: “Çok okuyan, hikaye ve romanlarla geçen saatlerin kaybolmadığına inanan adam ömründe asla yalnız kalmaz”. Ne Yalan Söyleyeyim de bizi yalnız bırakmayan kitaplardan.
Ahmet Çağatay Bayraktar